Günün birinde varlıklı bir padişah mükemmel bir saray yaptırmış. Her şeyiyle göz alıcı, yürek yakıcı, eksiksiz denebilecek kadar donanımlı olan bu saraya bir âlimi çağırmış ve demiş ki; "Nasıl olmuş eksik olmayan sarayım? Âlim şöyle bir bakmış demiş; "Her şeyi tam padişahım ancak tek bir şeyi eksik!"
Bunu duyan padişah yarı şaşkınlık, yarı merak ve yarı hiddet ile sormuş; "Neymiş o eksik?" Âlimin cevabı manidar; "Bekası yok"! Bunu duyan padişah çaresiz hak vermiş, bu eksiği farketmiş ve bu dolmayacak boşluğu, giderilmeyecek eksiği kapatamayacağını anlamış...
Öyle ya, kendi padişahı olduğumuz ve donattığımız sarayımızda, hayatımızda dolmayan bir boşluk ve giderilmeyen bir eksik var, o da herşeyin bir hududu olduğu, bir sonu bulunduğudur. Yani beka eksiktir dünyamızda her zaman ve her yerde. Her şeyimiz tam tıkır da olsa işte bu şeydir eksik. Her şey tükenir, erir, biter. En güzel şey, en güzel durum kalıcı değildir elimizde. Aynı şekilde en kötü şeyler de kalıcı değildir. Hayatımızdaki bu büyük ve dolmaz eksiklik, bizde bizim de kalıcı olmadığımız duygusunu uyandırır.
Duygu uyandırmanın ötesinde biz de dâhil dünyadaki her şeyin kalıcı olmadığını görmüşüzdür ve tecrübe etmişizdir ancak sahip olduklarımızdan en yakınımızdaki eşyalar, insanlar bize bu duyguyu canlandırarak anlatır, seslice, görüntülüce ifade eder. Belki birçoğumuzda baki olmayacağımız konusunda derin etkiler oluşturur.
Böylece bir ihtimal insan içindeki baki olma gibi büyük bir iştiyakı, dürtüyü doyurmak için başka yollar arar da bulamayacağını anladığı dünyadan yüzünü çevirir, maddeyi ditmez, deşmez, insana intisab etmez, hülasa dünyadaki dünyalıklardan bu konuda bir medet ummaz.
Zaten alacağı da bir şey yoktur beka adına dünyadan, sadece bir ibret ve dersten başka! Nitekim beka olmadığına dair binler tecrübeler yaşadığımız dünyada, hakkında şüphe bulunmayan kitap Kur'an-ı Kerim'de bu gerçeklik şöyle ifade edilir;
"...O'nun zâtından başka her şey yok olacaktır..." (el-Kasas, 88)
Buna karşılık maalesef biz insanların hali de dünyada şu beyittekinden farklı değildir;
'Bedeni deme teğet buz gibi erir gider,
Ebediyet dileği halen maddeyi dider.'
Aslında niyetim dünyadan kopmak, koparmak değil asla. Tabi ki insanla, madde ile irtibatımız olacak ancak bize insanlığımızı, faniliğimizi unutturacak derecede saplanmadan olmalı bunlar.
Kastım, dengeyi bularak, dünyasını ahretine, ahretini de dünyasına esir edip feda ederek bizim iin çizilen orta yoldan ayrılmamayı ifade etmek. Muhtemelen ahretimizde bekaya giden yolun ilk kıvrımları da bu orta yol olacaktır. Diğer taraflarda ebediyetin, bekanın temeli çürük, en güzel sarayı kursak ne çare...
Kayseri Anadolu Haber