EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN BİRİCİK KAPISI ÖĞRETMEN LİSELERİ
Yazım, yine uzun olacak. Hoş görün ve telefon yerine bilgisayar monitöründen okumayı deneyin lütfen.
“Fundo çapa!” deyip eğitim limanına demirlerken ilk yazımda belirtmiştim: “Okuyucu, yazılarımda ÇAĞIN SORUNUNA ÇAĞDIŞI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ile karşılaşacaktır!” Çağdışı, aykırı bulacağınız ve hakkımda “Bu adam manyağın teki!” dedirtecek yaklaşımlarım, önerilerim olacaktır evet. İşinize gelirse! İster okuyun, ister okumayın. İster beğenin, ister beğenmeyin. İster uygulayın, ister uygulamayın. Ben buyum. Çizgi dışı bir radikalim. Mantıklı, rasyonel, yani ayağı yere basan tezlerle çürütülmedikleri takdirde de iddialarının arkasında duran inatçı bir ihtiyarım. Ama YA BENİM YOĞURT ÇALDIĞIM GÖL MAYA TUTARSA? Buyrunuz:
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Genel felsefemiz, eğitim felsefemiz, doğru yörüngelere oturtulmadıkça! Bugün itibariyle doğru yörüngelerde değiliz.
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Öğretmenin tanımı, nitelikleri yeniden doğru biçimde belirlenmedikçe ve öğretmene, doğru bir toplumsal statü verilmedikçe. Statüsü itibariyle öğretmen, aşağıların aşağısı yerlerdedir.
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Eğitim Fakülteleri’ni tekrar EĞİTİM ENSTİTÜLERİ’ne dönüştürmedikçe! (Hem de benim teklif edeceğim yapıda birer eğitim enstitüsüne dönüştürmedikçe.)
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Öğretmen Liseleri’nin yapılarını, müfredâtlarını yeniden doğru bir biçimde düzenlemedikçe!
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Eğitim enstitülerine, ilk tercihlerine sadece o okulları yazmış olan “ÖĞRETMEN LİSESİ” mezunları kabul edilmedikçe!
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Öğretmen Liselerine kabul edilecek öğrenciler, ilkokuldan itibaren seviyeli, kaliteli öğretmenlerinin kanaatleriyle belirlenmedikçe!
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Ülkemizdeki ekonomik kokuşmuşluk düzeltilmedikçe ve hakça, insanca bir gelir dağılımı sağlanmadıkça.
EĞİTİM VE ÖĞRETMEN SORUNUNU ÇÖZEMEZSİNİZ! Siyaset dünyası... Allah o dünyayı bildiği gibi yapsın!
Bütün bunların gerçekleşmesi adına ümidim yok ama ben yine de üzerime düşen görevi yerine getirme çabasındayım. Aynen Rahmetli Nurettin Topçu gibi. Evet maalesef, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Necip Fazıl gibi bir sürü yol gösterici bas bas bağırıp durmuşken dahi, köy enstitüleri örneği yaşanmışken dahi, sağdan hizaya gelmeyi becerememiş bu toplumun, Serdar Özmilli gibi cılız seslerden etkileneceğini hiç sanmıyorum. Olsun, ben sorumluluğumu yerine getireyim de...
Atatürk’ü ve milletimizin o dönemlerdeki millî heyecânını doğru okumak çok önemlidir. Bütün yanlışlarına rağmen köy enstitülerinde de bu heyecânın sürdüğünü inkâra kalkışmak büyük bir haksızlık olur. El hâk, o kurumlar, bütün hatalarına, cürümlerine rağmen, yetiştirdikleri öğretmenlerle, bize, öğretmenin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusunda, çok yönlü ve önemli bilgiler vermişlerdi. Bu bilgiler, öğretmen liselerinin kuruluşu sırasında da bir ölçüde kullanılmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Fakat zamanla, yozlaşma adı verilen hastalık, toplumun tamamıyla birlikte, öğretmen yetiştiren kurumlara da bulaşmıştır. Bugün artık, öğretmene dâir bütün ezberler bozulmuş durumdadır ve öğretmenimtraklar, öğretmenimsiler ortalıkta cirit atmaktadır. Koca bir öğretmen sorunumuz vardır. Bu sorun, diğer bütün sorunlarımızın başı ve sebebidir. Aynen Nurettin Topçu’nun işaret ettiği gibi:
{{Maarif demek, muallim demektir. Millî Eğitim Bakanlığı sadece onu düzenleyici bir cihazdan başka bir şey değildir....... Muallimi bu karakteriyle tanımayıp onun millet ruhunun yapıcısı olduğuna inanmayan bir zihniyet, muallimi basit bir memur kadrosu hâline koyar ve her tarafından çiçeklenecek kültür ağacını kökünden baltalar. Görülüyor ki muallim, bizim bütün ruh yapımızın sanatkârıdır. Böyle olunca da bizim bütün ruh yapımızdaki sakatlıkların hepsinden mesuldür.}}
Öğretmen sorunundan kurtulmak isteniyorsa, işe öğretmen liselerini masaya yatırarak, konuyla ilgili radikal kararlar alarak ve ciddî ameliyatlar yaparak başlamak gerekir. Bu yeni kararlar, (mevcut yanlış kararları alanların dışında) geniş bir yelpazeden oluşan bir aksakallar heyeti tarafından alınmalıdır. Bu heyeti oluşturanların, sağlıklı temel felsefeleri, sağlam eğitim felsefeleri bulunmalı; hepsi idealist birer insan, iyi birer yurttaş olmalıdırlar. Tabi eğitim konusunda da uzman olmalıdırlar. Ben burada, işin bencesini sizlere sunmak durumundayım. Hatâlar yaparsam, tamamen bana aittir. Arz ederim.
Çocuk çocuktur. 15-16 yaşına kadar zaten çiçeği burnundadır, hayatı lay lay lom görmektedir. 18-20 yaşlarına kadar da gençler burunlarından solumakta; lay’ı lom, lom’u lay görebilmektedirler. Dolayısıyla onların alacakları kararlarda, atacakları adımlarda kendilerinin ellerinden tutulması, herkesin selâmeti ve refahı açısından gereklidir, önemlidir. Derler ya, “Kızını kendi hâline bırakırsan, ya davulcuya varır ya zurnacıya.” AKIL YAŞTA DEĞİL, BAŞTADIR. Evet. AMA AKLI BAŞA YAŞ GETİRİR. Tıfıllar, gençler, çok iyi keman çalabilirler, çok güzel resim yapabilirler, atletizmde rekorlar yakalayabilirler ama fikir işleri başkadır. Atılacak fikrî adımlar, alt yapısının sağlamlığı ölçüsünde sağlam olacağından, bu alanda kemâlin önemi göz ardı edilemez. Rahmetli babam, biraz ukâlâlığa kalkıştım mı bana, “Yaptığın bok denize ulaşmadı daha, hele dur biraz bakalım.” derdi. Çocuklar ve gençler, çoğu zaman hayâllerinin, duygularının peşine takılırlar ve hatalar yapabilirler. “İdealist olma” konusu için de durum böyledir. “Meslek seçimi” konusu için de. Çocuk ve gençler, en yakınlarında bulunan tecrübeli, aklıselim sahibi tanıdıkları tarafından doğru okunmalıdır ve bu kişiler onlara yardımcı olmalıdırlar. Konuyla ilgili olarak akla ilk gelenler; anne babalar, aile üyeleri, yakın akrabalar, yakın dostlardır. Bir de öğretmenler var elbette. Öğretmenler, profesyonellikleri ve uzmanlıkları düşünülürse, yardım için belki anne babadan daha güvenilir kimselerdir. Bakınız, üstadlar neler diyor:
*İslâm inkılâbının mektebinde talebe, annesi ve babasından ziyade hocasının malıdır ve alacağı bilgiden benimseyeceği ahlâktan bürüneceği tavır ve edâya kadar, her şeyi onun elinden alacaktır.
*Vazifesi talebesine sadece umumî bilgiler vermekten ibaret olmayıp İslâm inkılâbının en girift insan ve cemiyet politikasının mümessili olan hocalar, ilk tahsil devresinde mimledikleri (belirledikleri) istidatları her türlü özürlerine rağmen devlet himayesinde yüksek tahsile ulaştırıcı yolları açmak hususunda vazifeli ve selâhiyetlidirler. Bu mevzuda hocaların vereceği istidat raporları, en hakîr çobanın oğlunu bir gün devlet reisi makamına kadar getirecek tahsil çilesini ona mecburi kılabilir.
*Talebenin seçeceği ve ayrılacağı kolda da bütün karar hakkı kendisinin ve ailesinin keyfinden ibâret olmayacak; bu hususta başlıca söz yine onu yetiştiren müesseseye düşecektir.
Evet, bir genç, öğretmenlik mesleğini kendisi seçmek durumundadır. Ancak, o gencin öğretmenliğe, öğretmenliğin de o gence uygun olup olmadığı kararı, ikinci kişilerin yardımıyla, yönlendirmesiyle alınmalıdır. Bir delikanlının, yuva kurmak için bir kıza talip olması çok normaldir. Ama kız tarafının da bu talebi, çeşitli gerekçelerle olumlu ya da olumsuz cevaplama hakkı vardır. Sonuç: Öğretmen olmak için yalnızca istemek yeterli değildir, her isteyeni öğretmen yapmaya kalkışmak da doğru değildir.
Öğretmen olacak gençlerin seçiminde çeşitli sınavlar elbette gereklidir. Ancak, bir gencin öğretmen olup olamayacağını yalnızca sınavlarla belirlemeye kalkışmak cinayettir. Bir çocuğun öğretmen olup olamayacağını, öncelikle ilk mektepten başlayarak öğretmenlerinin kendisi hakkında koydukları teşhisler, verdikleri kararlar belirlemelidir. Yani her öğrenci, en başından itibaren öğretmenleri tarafından değerlendirilmelidir, Necip Fazıl’ın ifadesiyle mimlenmeli’dir. Yapılacak sınavlar kadar o öğretmenlerin değerlendirmeleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Öğretmen olacak gençlerin aileleri dahi incelenmelidir. Askerî okullara alınacak öğrenciler bu süzgeçten de geçirilmiyorlar mı? Öğretmenlik, askerlikten daha az önemli değildir. Dövüştüreceğiniz horozun, yarıştıracağınız tayın dahi şeceresini araştırmıyor musunuz? Sonrasında sınav sonuçlarına göre sıralanmalıdırlar. Dövüş horozu ya da yarış atı seçmiyorsun arkadaşım, öğretmen seçiyorsun, geleceğimizin mimarlarını seçiyorsun!
Öğretmen okullarıyla ilgili köklü ve radikal hükümler belirlenmelidir. Öğretmen okulları, diğer eğitim kurumlarına göre çok daha farklı özellikler taşımalıdır! O kurumlarda öğretmen olarak çalıştırılacak hocalar da üstün meziyetler taşıyor olmalıdırlar!
*…her milletin, kendine özel olan mektebi vardır ve millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar. Millî mektep, zihniyet ve örfleri ile, metodları ve müfredatı ile, terbiye prensipleri ve psikolojik temelleri ile, hattâ binasının yapı tarzı ile kendini başka milletlerinkinden ayırır. Bizde vaktiyle medrese millî mektepti...
*Bilhassa yetiştirici (öğretmen) yetiştiren, yani muallimi talim eden mektep müessesesi, fikir, terbiye ve teşkilât bakımından görülmemiş bir derinlik ve incelik belirtecektir.
Bu okullar, en başından itibaren öğretmen yetiştirmeye dönük amaçlarla, yöntemlerle, müfredâtla, fizikî donanımla mücehhez kılınmalıdır. Disiplin uygulamaları da o kurumlara yakışacak titizlikle, hassasiyetle yapılmalıdır. Öğretmen okulu öğrencileri, mümkün olabildiğince yatılı okutulmalıdır.
Sunmaya çalıştığım projeye göre, Eğitim Fakültesi (enstitüsü) mezunu olmayanlar öğretmenlik yapamayacaklardır. Öğretmen Lisesi mezunu olmayanlar da Eğitim Enstitülerine kabul edilmeyeceklerdir. Tamam. Peki, Öğretmen Lisesi’ne kimler alınacaktır? Veya şöyle diyelim: Öğretmen Lisesi’ne kabul edilmek için aranan şartlar neler olmalıdır? Önemli bir konu, değil mi?
Şuradan başlayalım: (Dikkat edin, bu memlekette şimdilerde şükürler olsun ki doktoru, hattâ hâkimi seçme hakkımız var.) Fakat okullarda görev yapan öğretmenleri biz mi atıyoruz ya da çocuğumuz için öğretmen seçme şansına sahip miyiz? Hayır. Bunu pratikte realize etmek zaten mümkün değildir. O halde bizim adımıza bu görevi devlet yapacak, bu sorumluluğu devlet alacak demektir. Öyleyse devlet öğretmen seçmeyi, öğretmen olabilecek öğrencileri belirlemeyi büyük bir titizlikle yapmalıdır. Bir memlekette örneğin hâkimler (kadılar), din adamları, askerler ve güvenlik personeli iyi ise o memleket Allah’ın izniyle cennet gibi olur. Ama bu insanları da öğretmenler yetiştirir! Her güzelliğin, her iyiliğin, her şeyin ama her şeyin başı budur. Biz de devlete bu konuda, usulüne uygun biçimde ve yapıcı bir niyetle hesap sorabilmeliyiz, sormalıyız. Soralım öyleyse! Vesselâm.
R. Serdar Özmilli