Haberlerde duymuş veya sosyal medyadan okumuş olmalısınız; haberiniz olmadıysa veya okumadıysanız işte buradan haberiniz olsun ve okuyunuz. Dünyanın en kısa hutbesi Filistin’de Gazze konusunda verildi.
Filistinli vaiz Mahmud El-Hasenat, Cuma namazı sonrası sosyal medya platformu X’teki (Twitter) hesabında "Hayatımın en kısa cuma hutbesini bugün verdim." diye yazdı. Devamında ise "Eğer 30 bin şehit, 70 bin yaralı, 100 bin sakat ve 2 milyon evlerinden edilmiş kimsenin varlığının uyaramadığı topluma konuşsam, konuşmasam ne? Haydi kamet getirin de namazı kılalım." diyerek hutbeden indiğini belirtti.
Filistinli Vaiz’i bu denli serzenişte bulunmasını haklı çıkarak o kadar çok sebep var ki!.. Adının önüne, “İslam ülkesi” sıfatı konan ülkelere baktığımızda değil İslam ile, insanlıkla bağdaşmayacak hâl ve tavır içerisinde olduklarını görüyoruz bu ülkelerin. Âdeta kurtla anlaşıp kuzuyla yas tutuyorlar!..
Hamas’ın İsrail’e yönelik Gazze’de başlattığı 7 Ekim saldırılarının üzerinden 6 ay geçmiş, zalim ve katil İsrail, Gazze halkına karşı topyekûn bir soykırıma girişmiş; şehir yerle bir edilmiş, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yaralılar, hastalar kıyıma tabi tutulmuş, masum siviller taranmak suretiyle, hastaneler bombalanarak imha edilmiş. Masum çocuklar bir bir katledilmiş. Topyekûn soykırım fotoğrafıdır bu.
Bütün bunların üstüne söylenecek tek bir söz var: “Ey insanlar, ey ülkeleri yöneten liderler, toplumun öncüleri!.. Zalim ve katil İsrail ile siyasi, ticari ve ekonomik her türlü ilişkileri askıya alınız! Ta ki onların zulümlerine ortak olmayın, olmayalım!..”
Zulme takınılacak tavır konusunda herkesin yapması gerek aynı değildir. Bu, devletler bazında ve devletler arasındaki ilişkilerde farklıdır; STK’ler bazında, kişisel bazda daha farklıdır. Çünkü herkesin gücü, konumu bir değildir. Herkes gücü, konumu, yetkisi ve etkisi dahilinde fiillerini ortaya koymaktan yada koymamaktan sorumludur.
İcra yani yürütme konusunda hükümetler, meseleyi salt ekonomik ve parasal parametreler üzerinden değerlendirmemeli; insani ve vicdani değerleri ön planda tutan bir siyasi tavır sergilemelidir. Tabiri caizse her şeyde olduğu gibi “Az laf, çok iş!” ile harekete geçmeli ve hareket etmelidir.
Müslüman, hadis-i şerifte beyan buyrulan emrin gereği olarak bir “kötülüğü” gücü ve yetkisi nispetinde “ya eliyle, ya diliyle veya kalbiyle buğz ederek, kınayarak” engel olmaya çalışır. Ama gücü ve yetkisi varken diliyle engel olmaya kalkan, o konudaki vazifesini tam olarak yapmış sayılmaz. Hele hele meydanlarda gürleyip arka planda ticari mülahazalarla İsrail’in her türlü tedarikçiliğini sürdürmeye devam ettirmek hem etik değildir hem de insani değerlere aykırı bir durumdur.
Geçen gün polis, İstanbul’da, İstiklal Caddesi’nde İsrail ile ticaretin kesilmesi için eylem yapan “Filistin İçin Bin Genç” grubu üyelerinden 43 kişiyi darbederek ve ters kelepçe ile gözaltına alındı. Bu, aslında kabul edilemez bir durum. Siyasi iktidarın söylem olarak destek verdiği aynı konuda gençlerin protestolarına bu zamanda böyle bir muamele anlaşılır gibi değil. İsrail hükümetinin uygulamalarını protesto eden İsrailliler belki bu kadar sert tepki ile karşılaşmıyorlar.
Evinde, bahçesinde, işinde gücünde mutlu mesut yaşayanların yokluk ve zulüm altında inleyenleri anlayabilmelerine imkân var mı? Konforunun dışına çıkmak kolay bir şey değil! Zulüm elbette sadece Gazze’de yok. Ülkemizdeki haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler de dünyada yaşanan zulümlerin bir parçası. Hapishaneler nice masumlarla dolu, mahkemelere dinleyici olarak gidip bir gözlemde bulunun. Gerçekten “bir suçu olmasa alınmazdı” söylemine hak verdiren bir durum var mı yok mu, görünüz. Ondan sonra piyasaya servis edilenlerin ne kadar da boş ve algıya dayalı bir söylem olduğunu göreceksiniz.
Zulmün azlığı çokluğu, niteliği onu yapanı zalim olmaktan kurtarmaz. Aynı şekilde katlin/öldürmenin mahiyeti, niteliği ve niceliği de kişiyi katil olmaktan beri kılmaz. Zulüm varsa zalim/ler, katl/öldürme varsa katil/ler vardır; bu, sınırlarla da sınırlandırılmış bir husus değildir. Hakeza Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimizin yıllardır Çin zulmü altında inim inim inlemeleri ile kadar alakadarız? Bu konuda kılını kıpırdatmayanlara, hatta zulmü yapanlarla iş birliğini sürdüren sözüm ona milliyetçilerin de destek olduğu siyasi İslam düşüncesindeki iktidara ne demeli? ÇKP’yle benzer dünya görüşünü paylaşanların hâli bir parça anlaşılabilir, onlardan insaflı olmayı beklemek de yanlış olurdu zaten!..
Bunca zulüm altında inim inim inleyen masumların hâli, insanları kavli duadan fiili duaya sevk etmiyorsa esasen uzun uzun yazı yazmanın bir anlamı da yok. Böyle desem de yazı, yine kısalık vasfından mahrum kaldı.
En iyisi, sözü gönlü güzel Yunus Emre’ye bırakmak: “Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı/ Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz”
Kutlu zaman dilimi Ramazan ayının son günlerindeyiz, bayramın arifesindeyiz. Bu da bayram duam olsun: Rabbim, dünyanın neresinde olursa olsun, bütün mazlumların, masumların mağdurların intikamını zalimlerden alsın ve zalimlere verdiği mühleti sonlandırsın, mümkünse hidayet eylesin, onları değilse kahr u perişan eylesin. Âmin!
------
NOT: Ramazan Bayramınızı tebrik eder; bayramın uyanışa, bilinçlenmeye, mazlumların, masumların ve mağdurların huzura ermesini ve haklarının elde etmelerini dilerim.