“Fevkalade zaferlerim olmayabilir, fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim.”
Anton Çehov
Size de oluyor mu? Hayat bazen o kadar zorlaşıyor ki insan, nefes almakta bile güçlük çekiyor. Ancak tam o anlarda bir şey ya da biri çıkar ve umut dediğimiz o ışığı tekrar yakmamızı sağlar. İşte Roberto Benigni’nin efsane filmi "Hayat Güzeldir" (La Vita è Bella) tam da bunu anlatıyor. Bu film, sadece bir hikâye değil; aynı zamanda hayata, sevgiye ve insan ruhunun gücüne dair kocaman bir ders.
Guido’yu hatırlarsınız, değil mi? O neşeli, hayat dolu adam. Hayat ona adil davranmasa da o, gülümsemekten ve sevdiklerine umut aşılamaktan asla vazgeçmiyor. En kötü durumda bile. Nazilerin toplama kampına gönderildiğinde, küçük oğlu Giosuè’ye, yaşanan korkunç gerçekleri göstermek yerine her şeyi bir oyuna dönüştürüyor. O korkunç ortamda bile bu kadar sevgi dolu ve koruyucu bir yaklaşım sergileyebilmek… Bu, insan psikolojisinin derinliklerinde yatan en güçlü mekanizmalardan biri: Sevdiklerimizi koruma içgüdüsü.
Babalar, çocuklarını her şeyden korumak ister. Psikolojide bu davranışa savunma mekanizması denir. Bu, zorluklarla başa çıkma ve o yükü çocuklarına hissettirmeme çabasıdır. Guido da tam olarak bunu yapıyor. Toplama kampındaki dehşeti bir “oyun” gibi sunarak oğlunun masumiyetini ve umudunu koruyor. Çünkü o da biliyor ki, bir çocuğun umudu kaybolduğunda, dünyası kararıyor.
Aslında biraz düşününce, bu durum hepimizin hayatında var. Belki kendi anne babalarımız da bize hissettirmeden birçok zorluğu yumuşatarak anlattı ya da tamamen bizden sakladı. Çünkü bizi korumak, onların en doğal güdüsüydü.
Guido’nun hikayesi, başka birçok filmi, kitabı ve hatta şiiri hatırlatıyor. Örneğin, Markus Zusak’ın "Kitap Hırsızı" adlı romanını bilir misiniz? Nazi Almanyası’nda geçen bu hikâyede, Liesel adlı bir kız, kitaplara tutunarak kendisine ve çevresine umut aşılıyordu.
Ya da Schindler’in Listesi… Oskar Schindler, Nazilerin zulmüne rağmen binlerce insanı kurtarırken sadece hayat değil, umut da verdi onlara. Bu hikayeler, karanlığın içinde bile bir ışık bulabileceğimizi gösteriyor.
Ayrıca, edebiyat dünyasında Nazım Hikmet’in şu dizelerini hatırlamamak mümkün mü?
"En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız…"
Bu dizeler, geleceğin bir yerinde güzel günlerin bizi beklediğini ve buna inanmanın hayata tutunmak için yeterli olabileceğini anlatıyor. Bir de Mevlana’nın şu sözleri var:
"Ümitsizliğin ardında nice ümitler var,
Karanlığın ardında nice güneşler var."
Guido’nun hikâyesi, bu dizelerin birer somut hâli gibi.
Psikoloji bize, en karanlık anlarda bile küçük bir umut ışığı bulan insanların dayanma gücünün arttığını söyler. Viktor Frankl’ın "İnsanın Anlam Arayışı" kitabında, Nazi toplama kamplarında insanların hayatta kalma mücadeleleri anlatılır. Frankl’a göre, hayatın bize ne sunduğundan çok, bizim ona nasıl bir anlam yüklediğimiz önemlidir. İşte Guido’nun da yaptığı tam olarak budur: Acımasız bir gerçeği, oğlunun gözünde masum bir oyuna çevirmek.
Sonuç olarak, "Hayat Güzeldir" bize bir kez daha umudu hatırlatıyor. Zor zamanlar her zaman var olacak; bu, hayatın bir gerçeği. Ancak önemli olan, o zorluklarda bile sevgiyle, mizahla ve dayanışmayla çevremize ışık saçabilmek. Guido’nun yaptığı gibi…
Ne düşünüyorsunuz? Hayat gerçekten güzel mi?
Yılmaz Odabaşı şiiri ile bitirelim yazımızı:
Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın.
Aslında yokum ben bu oyunda,
ömrüm beni yok saysın...
Yaşam bir ıstaka;
gelir vurur ömrünün coşkusuna.
Hani tutulur dilin,
konuşamazsın…
Tırmandıkça yücelir dağlar.
Sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü;
tutunamazsın!
Eloğlu sevdalardan dem tutar,
aşk büyütür yıldızlardan;
senin ise düşlerin yasak,
dokunamazsın...
Birini sevmişsindir geçen yıllarda.
Açık bir yara gibidir hâlâ.
Hâlâ ne çok özlersin onu,
ağlayamazsın…
Yolunda köprüler çürür.
Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda.
Savurur hayat kül eyler seni,
doğrulamazsın!
Yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda.
Her şey çeker ve iter,
anlatamazsın...
Yaşam bir ıstaka,
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna.
Sesinde çığlıklar boğulur ama,
bağıramazsın…
Sonra vakt erişir, toprak gülümser sana;
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın…
Yazdırmalısın mezar taşına:
Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın,
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…