M. Orhan Okay “Kâğıt Medeniyeti” adlı kitabında “Medeniyetimiz, kâğıt medeniyetidir… Beşeriyetin bugüne kadar eriştiği ve bundan sonra da elde edeceği bütün bilgiler, düşünceler, ahlak ve mutluluk formülleri, başta edebiyat olmak üzere sanat eserleri ve bütün sanat eserlerinin yorumları, kâğıt dediğimiz maddeye, netice olarak kitaplara emanet edilmiştir.” (s. 27) diyerek medeniyetin bilgiye dayandığını, bilginin varoluşunu ve geleceğe kalışının da kâğıt ile mümkün olduğunu belirtir. Okay Hoca, aynı eserinde Fransız yazar Alfred de Vigny’nin kitabın önemini ortaya koyan şu sözünü de aktarır: “Asıl iktidarın kitapta olduğunu gördükten sonra, hükümdarlar da kaleme sarılıp kitap yazmaya başladılar.”
Hayatı kitaplar arasında derin okumalarla geçen Kibar Ayaydın, Zaman Sarmaşığı adlı deneme yazılarını içeren kitabında; psikolog, roman ve deneme yazarı Manes Sperber’in “Kitap, ancak okur ona kendi sesini ödünç verdiğinde canlanır ... Ölü harfler, kitapla okur arasındaki ikili söyleşide gerçek anlamına kavuşur; suskunluğun sesleri, kendi yankılarınca çağrılıyormuşçasına duyulmaya başlanır. Okurla kitap arasında oluşan mahremiyet atmosferinde saldırganca tozutan bir dünyanın ortasında iki yalnızlık birbiriyle karşılaşır.” diyerek “has okur” ile kitap arasında özel bir iletişim ve ilişkinin bulunduğunu söylediğini belirtir.
Gerek M. Orhan Okay’ın gerek Alfred de Vigny’nin gerekse Manes Sperber’in kâğıda ve kitaba dair bu sözleri sağlıklı bir toplumun ve medeniyetin nasıl ve ne şekilde inşa edilebileceğini, sağlıklı bir şekilde nasıl yaşamaya devam edebileceğini ortaya koyan önemli tespitlerdir.
Her ne kadar günümüzde gerek ekonomik şartların gerekse teknolojik gelişmelerin etkisiyle kâğıt ile bilgi arasındaki ilişki azalmış, bu yöndeki iş ve ilişkiler daha çok dijital ve sanal bir dünyaya kaydırılmış olsa da onların kâğıt hâlindeki “yedek”leri daima bir kenarda “yazdırılmış” olarak arşivlenmektedir. Dijital dünyanın her an değişmesi durumuyla karşı karşıya kalındığındandır ki o formatın/biçimin insana güven vermekten uzak olduğu düşüncesi zihinlerde hâlâ önemli ölçüde yer almaktadır. Genel Ağ’da (İnternet) bir web sitesinin farklı sürümleri söz konusu olabilir. Birgün önce erişim sağlanan bilginin adresi ertesi gün değişmiş olabilir. Onun için makalelerde kaynak gösterilen web adreslerinin erişim tarihi yazılmaktadır, yazılmalıdır da.
Günümüz okuru gitgide kitap formatından farklı formatlardaki “kitap”lara yönelmektedir. Telefonlar ve tabletler akıllanınca, yapay zekâlar devreye girince okurun farklı formatlardaki kitaplara meyletmesinde, bilgiye ulaşma çabasında pratiklik de işin sosu, tuzu biberi oluyor. O sebeple günümüz yayıncılığı tek formatta/biçimde değil çokluortamlarda(multimedya) devam etmektedir. Bu bağlamda kitapların Android uygulamaları, ebook, ebup ve başkaca yazılımlarla hem görsel hem işitsel hem de uygulama destekli biçimleriyle donatılmış bir kitap karşımızda durmaktadır. Elbette her kitabı bu formatlarda hazırlayıp yayımlayabilmek pek mümkün değildir. Çünkü bunların her bireri ayrı bir gider kalemleri olduğundan matbu hâli zaten bir hayli masraflı olan kitabın maliyetini kat kat artıracak demektir. Bu da okurun kitaba hesaplı ulaşımına engel teşkil eder.
Devletler, ülkeler, toplumlar planında kendi duygu ve düşüncesinin, kültür ve medeniyet gücü bakımından daima üst sıralarda olmasını isteyen liderler, kitaba, kültüre ve bilginin yaygınlaşmasına yönelik çalışmaları desteklemeleri gerekir. Aksi takdirde; söyleyip ettikleri, kuru bir söylemden öteye gitmeyen, sadece geçici iktidarlarını kalıcı olmasını tahkim etmeye yönelik boş bir fanteziden başka bir şey değildir.
***
Kitaplarla birlikte yolumuza devam ediyoruz. Bu yolculukta zaman zaman bölgelerden, duraklardan geçiyoruz. Bu bölge ve duraklardan bu haftaki konuk olduğumuz yer, İç Anadolu’muzun her alanda bir bakıma “başkenti” olma özelliğine sahip bir şehir olan Kayseri’dir.
Tarihe bir göz attığımızda; 1071 yılında Malazgirt zaferinden sonra Türk topraklarına katılan, 1127 yılında Danişmentliler’in, 1162 yılında ise Anadolu Selçukluların olan Kayseri, Selçuklular zamanında Konya'dan sonra ikinci başkent olmuştur.
Kurtuluş Savaşı’nın zorlu günlerinde düşman kuvvetlerin Polatlı’ya kadar yaklaşması üzerine başkentin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması gündeme gelmiş, hatta halkın hafızasında “Taş Mektep” olarak yer eden Kayseri Lisesi binası da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarına hazır hâle getirilmiştir. Bu, Kayseri’nin aynı zamanda durumunu, konumunu ve önemini ortaya koymaktadır.
İç Anadolu’nun bu mümtaz şehrine 2005 yılında geldim ve on altı yıl kaldım bu şehirde. Acısıyla tatlısıyla ki süre olarak tatlı kısmı acısından uzun olan on altı yıl. Bu, ömürde büyük bir süre. Geçen bunca süre zarfında türlü âlemlere yol bulmamı sağlayan kitaplara ulaşma duraklarından olan kitapevleri bu şehirde diğer şehirlere oranla daha fazladır. Şehrin merkezinde gerek ilk, orta, lise ve gerek üniversite öğrencilerinin kitap bağlamında uğrak yerlerinden en önemlileri ve bilinenleri arasında gördüğüm Akabe, NT, Kıvılcım, Ulaş, Bilge kitabevleri bilginin kaynaklarına, kitaba ulaşmada çok önemli duraklardandı.
Bu duraklardan “sahaf” bağlamında Sezen Sahaf ve Kitabistan olmak üzere isimlerini şu an için hatırlayamadığım diğer kitabevlerini anmalıyım.
Akabe Kitabevi’nin merkezdeki konumu dolayısıyla ulaşımının da kolaylığı ona apayrı bir nitelik katıyor. Ama ona asıl nitelik kazandıran sadece bunlar değil. Bunlarla birlikte ve bunlardan apayrı bir özellik. Bu özellik kitabevinin sahibi Esat abinin (Ayata) insani ilişkilerinde gizli. Her daim sakin ve duru hâli ona ayrı bir samimiyet ve ilişkilerde sürdürebilirlik katıyor. Kitabevinin de gerçekten kitabevi oluşu, kırtasiye malzemelerinin sadece tamamlayıcı unsur olarak yer alması kitaplara sevdalı müşterilerinin gönlünü çalmasını ve kitabevinin her zaman uğrak yeri olmasını sağlıyor. Dahası kitabevi sahibinin kitaplara vukufiyeti, onlarla içli dışlı olması, onun kitapları sadece ticari bir meta olarak görmüyor olması…
Bireysel ilişkiler bağlamında her zaman güler yüz ve bakış ve duruşlarından samimiyet damlayan bir başka kitap durağımız da Ulaş Kitabevi. Kitabevinin sahibi Celalettin abiyi (Ulaş) ve aynı samimiyet, sıcaklık ve hoşgörü iklimine sahip oğullarından Turgut Esat ve Ahmet Bey’leri anmalıyım. Kitabevinin kültür kitapları reyonunu bakan Turgut Esat ile hâliyle kitap alışverişi sebebiyle samimi bir dostluk, yakınlık ve ünsiyetimiz daha fazla oluştu. Aradığım kitapları temin etme noktasında çok yardımları oldu.
Bir başka kitap durağım Sezen Sahaf’tır; o durakta müşterilerinin demeyeceğim, kitap dostlarının Ahmet abisi vardır. Sadece ve sadece kitap vardır kısmen daracık sayılabilecek dükkanında. Her zaman sakin, çoğu zaman da susarak konuşan ve aynı zamanda mütevazı bir hâli vardır. Kitapların arasında her daim kitaplarla konuşan biridir “Ahmet abi”. Ekşi Sözlük’te yazanların ortak özelliği onu “abi” olarak görmeleri ve öyle nitelendirmeleridir. Bir yazar da hakkında şöyle yazmıştır: “ruhu olan bir sahaftır. kayseri'de özlediğimiz şey ruhu olan mekanlar çünkü. kasanın arkasında "paranın hükmü yoktur" diye yazı vardır. kaliteli bir mekandır ve kaliteli bir sahibi vardır.”
Bilge Kitabevi de kitabın okurla buluşmasında önemli noktalardan biriydi. Daha sonra kapandı sanırım.
Kitap dostlarını, kitaplarıyla buluşturanlar arasında -o ortam ve imkânları şimdi bulunmayan- Ejder ve Cemalettin Bey’leri de anmalıyım. Onlar da önemli mekânlarda müşterilerine nitelikli hizmetler sunuyorlardı.
Bir başka inci dükkânı Kitabistan… Kitabistan Sahaf, Kaleiçi değilse de eski Kaleiçi sınırlarına dahil olan bölgede açılmıştı. Birbirinden kıymetli eserleri orada bulmak mümkündü. Öyle ki İl Halk Kütüphanesine ait çok eski zamandan kalma kitapları orada görünce şaşırmıştım, o şaşkınlığım hâlâ da geçmiş değil. Demek ki kütüphanelerdeki kitaplar zaman içerisinde yenileme maksatlı olarak sahaflarda satılabiliyordu. Kitabistan Sahaf’ın kitap dostu yüzlerinden Batuhan Yüksel’le TRT2’de yayımlanan Yeryüzleri programının 86. Bölümü olarak yapılmış güzel bir çalışma var.
Bir de Kıvılcım Kitabevi’ni anmalıyım; şehirdeki birkaç şubesiyle, bugünlerde “kitapkafe” tarzının prototipi mahiyetinde, tarihi mekanlarda meskûn, otantik kitabevlerinden. Yer yer sergide, yer yer raflarda sıralanan kitapları ile okurun kitabı alıp incelemesi için güzel bir imkân sunuyor.
Kayserinim kitap duraklarından son olarak da kütüphaneleri saymalıyım. Bunların en başında 75. Yıl İl Halk Kütüphanesi gelmektedir. Raşit Efendi Yazmalar Kütüphanesi de Camiikebir’e duvar komşusu. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nin önce eski Onay Sineması yerinde kurduğu, daha sonra başka semtlerde de modern olarak inşa ettiği açık raf sistemine sahip, elektronik kart üyeliği ile ödünç alınabilen, yerinde okunabilen kütüphanelerini saymalıyım.
Kitabı sevenler için Kayseri’de kitaba ulaşamadım diye bir şey söz konusu değildir; aranılan o kitap, kitap duraklarından illaki birinden birinde vardır. Bilgiye, kültüre, farklı âlemlere yol bulmak isteyene kitaplar en başta gelen yardımcılarımızdır, onlara ulaşmak Kayseri’de kolaydır.
Her zaman kitap dostu olarak kalın; kitaplarda mihman olmak, kitapların mihmanı olmak önemlidir. İnsanı farklı ve ayrıcalıklı kılar. İnsanın kendisini anlaması için bu, çok önemli bir etkendir.