Ölü bir kuş, uçmayı hatırlamamı öğütledi bana.
Furuğ Ferruhzad
İvan,
Bir cenaze odasının içinden sesleniyorum sana.
Ama bu kez yerde yatan sen değilsin,
yüzü donmuş, gözleri açık kalmış olan biziz.
Senin tabutunun başında oturanlar vardı hatırlarsın,
başlarını hafifçe eğip içlerinden
“Şükür ki ben değilim” diyenler…
İşte onlar çoğaldı, çoğaldılar İvan.
Artık her sokak, bir cenaze odası gibi;
insanlar birbirinin yasını tutmuyor,
sadece gömüp geçiyorlar.
Senin meslektaşların ceketlerini düzeltip
sıkıntıyla saatlerine bakarken,
gösterdikleri yüz
bugün artık herkesin yüzü oldu.
Birinin ölümü, diğerinin toplantı arası molası.
Bir dostun yokluğu, bir ekran kaydırması.
O cenaze odasında
tavana boş boş bakan adamlar vardı ya,
şimdi her yerdeyiz biz onlar.
Bir haberin içine sıkışmış bir ölümde,
sponsorlu içeriklerle yarışıyor artık yas.
Sevgisizliğe alıştı kalpler.
Empatinin yerini etik kurallar aldı.
Birini anlamak yerine
onun duygularına uygun emoji seçiyoruz.
Ve sormadan geçiyoruz birbirimizin içinden:
"Nasılsın?" değil, "görünüyor musun?" sorusu kaldı geriye.
Senin dostların gözünü kaçırarak baktı tabutuna,
bizse artık doğrudan bakamıyoruz bile birbirimize.
Çünkü her göz bir aynaya dönüşmüş durumda—
Ve kimse kendini görmek istemiyor.
O adam vardı hani, seni anlatan.
Senin acını yazarken,
kendi vicdanını parmaklarının ucuna gömdü.
Senin ölümünde bir çığlık vardı,
bizim yaşamımızda sessizlik bile sahte.
Senin sonunda vardığın o saf evet,
bizim bütün günlerimizin hayır’ına galip gelir.
Senin yokluğun, bizim varlığımızdan daha gerçek.
Çünkü senin ölümün bir doğuştu,
bizim hayatımızsa yavaş bir gömülme.
İşte böyle İvan.
Senin ardından eğilen başlar bugün dik,
ama içleri boş.
Ve ben, bu satırları
bir sükutun çığlığı gibi bırakıyorum arkamda—
uyanır mı biri, bilmiyorum.
Küllerimiz bile sessiz,
ama senin o son bakışındaki anlam hâlâ konuşuyor.
Belki hâlâ geç kalmadık.
Belki hâlâ biri o bakışı fark eder.
Ve sen, o odada sessizce yitip giderken
arkandan kapanan kapı
bugüne dek kimsenin yüzleşmeye cesaret edemediği bir hakikati araladı.
Bizse hâlâ birer canlı cenazeyiz;
bedenlerimiz dolaşıyor ama ruhlarımız çoktan gömüldü.
Ne ölümle yüzleşiyoruz,
ne yaşamla barışıyoruz.
Sadece erteliyoruz: sevgiyi, gerçeği, vicdanı, her şeyi.
Sen son nefesinde “evet” diyerek
bir hayatı araladın;
biz her nefeste “hayır” demeden
bir ömrü tüketiyoruz.
İşte bu yüzden,
senin o soğuk yatağın
bugünün en sıcak aynasıdır.
Ve senin sessizce öldüğün yerde
biz, çok gürültülü bir şekilde çürüyoruz.