|   | 
  • Nurettin Bilgen

    LONDRADA YENİ BİR GÜN!

    Bugün, Londra’da gezeceğimiz çok güzel ve muhteşem güzellikteki tarihî ve doğal mekânlar bizi bekliyor. Paris’ten döndüğümüz günün öğleden sonrası British Müzesi’ni gezmemize ancak yarım gün ayırabilmiştik; oysa British Museum gezisi çok daha zamanımızı alacaktı. Bazı bölümlerini hızlıca gezip yarım günde, müzenin en önemli kısımlarını gezdik ve bir hayli de yorulmuştuk.

     

    Bugün, sabahın erken saatlerinde pencereden dışarıya baktığımda, pırıl pırıl güneşli bir hava gördüm ve oldukça sevindim. Bizim gençler, kahvaltıdan sonra işlerine gittiler. Ben artık bir haftadır Londra’da yönleri, mekânları ve metro duraklarını iyice araştırmış, öğrenmiştim. Kuşluk vakti ben de evden çıkıp metro ile Londra merkezindeki Trafalgar Meydanı’na gittim. İşyerindeki işlerini düzenledikten sonra orada beni bekleyen ve bana mükemmel ev sahipliği yapan Yaşar ile buluştuk.

     

    Trafalgar Meydanıadını İngiliz donanmasının Fransız ve İspanyol donanmasını yendiği “Trafalgar Zaferi”nden alır. Önceki adı 4. William Meydanı idi. Başkent Londra’nın nabzının attığı noktada olan Trafalgar Meydanı (Trafalgar Square), kenti ziyaret eden turistlerin de şehri tanımak ve keşfetmek için ilk uğradığı yerlerdendir. Yıl boyunca çeşitli ve çok güzel sanatsal etkinliklere ev sahipliği de yapar. Meydana konulan bir “dijital saat ekranında” Londra’da yapılacak olan 2012 Dünya Olimpiyatları’na kalan süreyi yıl, ay, gün, saat ve dakikaları gösteriyordu. Etrafında çok önemli anıtsal yapılar da yer alan bu meydan, sık sık demokratik eylem ve gösterilerin de mekânı olur. Meydanda sürekli sergi ve etkinlikler de yer alır. Meydanın doğusunda yer alan ve dikey mimari tarzında oluşturulan yeşil duvar peyzajı oldukça dikkatimi çekmişti.

     

    İkinci durağımız ise Britanya Kraliçesi’nin yaşadığı Green Park’ın yanındaki Saray olan Buckingham Palace idi. Özellikle muhteşem mimarisi ile bizi etkileyen sarayın önünde nöbet tutan askerlerin belirli saatlerde yaptıkları nöbet değişim seremonisi herkesi olduğu gibi bizi de hayran bırakmıştı.Buckingham Sarayı 1837 yılından beri kraliyet ailesinin resmi mülkü ve monarşinin merkeziydi. Sarayın içerisinde 19’u salon 775 tane oda bulunuyor. Sarayın çevresindeki duvarlarda, kapılarda ve sütunlarda İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerin isimleri yazılmıştır. Buradan, Green Park’tan Hyde Park’a doğru yürüdük.

     

    HYDE PARK VE SPEAKERS’ CORNER

     

    Hyde Park, Londra’nın yeşil cenneti ve en meşhur parkıdır. 8 Kraliyet Parkı’nın da en büyüğüdür. En meşhur yanı, Serbest KürsüSpeakers’ Corner” adı verilen, herkesin istediğini özgürce söyleyebildiği kürsülerin bulunmasının yanında; Diana Çeşmesi, içinde sandal ile dolaşılan ve yüzülebilen SerpentineGölü, İtalyan Bahçeleri, Kensington Palas gibi çok güzel mekânlar ve eserler vardır. Her renk ve ırktan çok sayıda erkek, kadın, çocuk, genç ve yaşlı ile karşılaştığımız bu park, âdeta “BM bahçesi” gibiydi. Bir süre burada dolaştıktan sonra kendimizi yeşil çimenlerin üzerine atıp dinlendik. Londra’nın halka açık en büyük yeşil alanı olan bu park, günün her saati soluklanmak, temiz hava almak, piknik yapmak, yürüyüş yapmak ya da bisiklet sürmek isteyenler tarafından sıkça ziyaret ediliyordu.Parkın Grand Entrance adı verilen ana giriş kapısının yanındaki geniş alanda bazı zamanlarda dünyaca ünlü isimlerin halka açık konserleri de gerçekleştiriliyordu. Yukarıda bahsettiğimiz Speakers’ Corner (konuşmacının Köşesi) ise dünyaca meşhurdur. Özgürce konuşmak isteyenlerin buluşma noktası olan bu köşe, İngiltere’de 1872 yılında çıkarılan Özgür Düşünce Yasası’nın kazanımıdır. Bu köşede pazar sabahları dileyen herkes düşüncesini özgürce dile getirebilmektedir.

     

    Hyde Park’tan çıkıp Thames Nehri kıyısına doğru, güney doğu yönünde yürüdük ve Westminster Sarayı’nageldik. Bu muhteşem sarayın bir adı da Houses of Parliament’tir. İngiltere Parlamentosu’ndaki Lordlarve Avam Kamaraları burada yer alır. Bu tarihi sarayın 1100 odası vardır. Batı tarafında yer alan WictoriaKulesi ve doğu tarafındaki gotik mimari tarzı ile 16 kat olarak inşa edilen Saatkulesi (Big Bang – Elisabeth Tower) ile muhteşem bir bütünlük oluşturan bu yapı, 1987 yılında BM tarafından Dünya Kültür Mirası kabul edilmiştir. Big Bang (Big Ben) aslında saat kulesinin çanının adıdır. Burada bir süre gezerek vakit geçirdik, gezmemiz esnasında fotoğraf makinemizle bol bol resim çektik. Daha sonra, Thames Nehri üzerinde Westminster Köprüsünü yaya olarak geçtik. Köprü üzerinde yürürken de Nehrin her iki tarafındaki muhteşem yapıları, nehir üzerindeki köprüleri ve hemen yakınındaki LondonEye-Londra Gözü adı verilen muhteşem dönme dolabı hayranlıkla izledik. Derken Nehrin güney tarafına geçtik. Ancak vakit, akşam vakti olduğundan gezimizi şimdilik burada kesip Finsbury Park yanında yer alan evimize döndük.

     

    Gezimize, Londra merkezinde yer alan önemli kitabevleri, hediyelik eşya dükkânları ve London Eye ile hemen yakınındaki Londra Belediye Binası ile devam edeceğiz. Ardından da sürpriz bir yere gideceğiz. İpucu verebilirim; çok açık olacak ama “Başlangıç meridyeni oradan geçiyor.” Daha sonraki yazılarımızda da Avrupa ülkeleri, Balkan Ülkeleri ve ABD gezilerimizden güzel anılar ve önemli gözlemlerimiz yer alacak.

    ***

    “Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen kişi, birkaç adım geri çekilmek zorundadır.”

    (Bertolt BRECHT)

     

    Nurettin BİLGEN

     

     

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.