Karanlık ilişkiler ağının, kirli işleri ortaya iddialarla saçılmaya başladı.
Kara para, rüşvet, fail-i meçhul cinayet, uyuşturucu-kokain, devlet içinde mafya bağlantısı…vs. çok pis şeyler olmaya konuşulmaya başlandı. Vahim iddialar, milyonların dikkatini çekti. Bu işin sonu nereye varacak tahmin etmek bile zor…
Devlet mi mafyalaştı yoksa Mafya mı devletleşti?
Dananın kuyruğunu koparacak pis ve hukuk dışı işler, yıllardır, “güya devlet adına, vatan, millet, Sakarya” sahte nidaları ile halka yutturulmuş.
Türkiye tarihinin en karanlık döneminin 90’lı yıllarının iç yüzünü, perde arkasını ifşalardan öğreniyoruz. Gerçek olup olmadığını soruşturmalar açılınca ayrıntıları ile öğreneceğiz. Nerede karanlık işler ve ilişkiler varsa mutlaka orada “kirli para” vardır.
Meğerse Türkiye, tam bir uyuşturucu trafiğinin geçiş üssü olmuşta haberimiz yok. Öğreniyoruz öğreniyoruz ama kimden? Nasıl? Mafya babası Sedat Peker’den… Uyuşturucu trafiği gemilerle ülkeler arası geçiş yolları kurularak yapılıyormuş. Venezuella’nın Karakas Limanı bu iş için seçilmiş. Kolombiya, Suriye, Kıbrıs ve Dominik isimleri geçmeye de başladı. Uluslar arası ticaret gemileri ile belirlenmiş limanlarda kontrol ele geçirilmiş, liman işletmesi ile bağlantılar kurulmuş, sekteye uğramadan sevkiyat yapılıyormuş. Türkiye’de nereler, hangi limanlar sevkiyat zincirinin bir parçası… Adı geçen liman ve marinalar kamuoyunun bilgisi dahilinde… Detaylar ve karanlık ağlarda devletin kayıtlarında mutlaka vardır. İzmir Limanı, Mersin Limanı, Lazkiye Limanı ve Yalıkavak Marina vs… akıllarda soru işareti bıraktı…
Uyuşturucu-Kokainin sevkiyat trafiği!
Her şey iddialar üzerine… Uluslar arası deniz ticareti, devlet eli ile açılan, ülkenin ihtiyacı olmayan ithalat serbestisi ne anlama geliyor? Ülkemiz tarım ülkesi değil mi? Kendi çiftçini değil de başka ülkenin çiftçisini zengin etmek ne demek? Kasten yapılmıyorsa, bir ülke kendi halkına, vatandaşına bunu neden yapar? Diye düşünürken… Sedat Peker, akıllara deli soruların gelmesine sebep oldu.
Belirlenmiş üsler kurulmuş, sevkiyat alanları belirlenmiş. O alanlara gerekli güvenlik ve izinler verilmiş, kontrollü izinler verilerek trafik sekteye uğratılmış. Bunca yıl, o kadar istihbari bilgiye olmasına rağmen yapılan operasyonlarda sadece yem olarak küçük çapta eroin-kokain ve uyuşturucu madde yakalanmış. Turbun büyüğü heybedeymiş. Şimdi skandal iddiaları araştırmak devletin namuslu savcılarına kalmıştır. Bu uyuşturucu kaçakçılığının ayyuka çıkması sadece devede kulak. Arkasının mutlaka araştırılması sorgulanması lazım. İsmi geçen skandallarla anılan isimler, kendilerinin karalanmasını elbette istemezler. Halkı kısa sürede bilgilendireceklerdir, umarım öyle olur… Yoksa bu iddialar, kirli ilişkileri kabullenmiş olurlar.
Gemiler yakılıyor! Satranç tahtasında büyük hamleler yapılıyor?
Taşlar yerinden oynayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan sessiz! Çünkü iddialar, doğrudan kabine içindeki görev ki görev almış bakanları kapsıyor. Sedat Peker videolara devam ederse; Bu iddiaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan bile durduramaz!
İş adamlarına iftiralar atıp, mallarına çökmeler, tehdit ve şantajla para almalar, Dava dosyalarına isim yazıp çıkarılması karşılığında FETÖ Borsaları kurmak… İddiaların içinde Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Binali Yıldırım, Erkan Yıldırım, Süleyman Soylu, Sadık Soylu ve daha kimler kimler… Bunları yapanların hepsinin eski-yeni bakan, bürokrat, devlet görevlisi olması çürümüşlük hatta devletin manen çöküşüdür. İpin ucu kaçtı, bu skandallar zincirinin devamı hız kesmeden devam edecektir.
Her şey “Canbaza bak” oyunuymuş?
Merhum Uğur Mumcu'nun öldürülmeden 11 gün önce, 13 ocak 1993'te Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan "uyuşturucu" başlıklı köşe yazısından:
“Türkleri Kürtlere, Kürtleri de Türklere karşı kışkırtıp, yaptıkları uyuşturucu ve silah kaçakçılığından yine vurgunlar vurmaya hazırlananlar var. Bunların bir kısmı "kısmetim-i" ve "lucky-s" gemileriyle yakalandı. Ötekiler kim?..”
Yıllar önce kurulan bir çarkın küçük bir parçasına dokununca, bedeli canı ile ödenmek oluyor. Kara para bizzat devletin içinde mafyalaşmış, konumlarını ve makamları, kendi şahsi pis işlerini kurdukları düzeni devam ettirmek için kullanmışlar. Bunun içinde kirli para ile herkesi satın almışlar. Kimisini 3-5 kuruşa, kimisini makam-mevkiye, kimisini milyon dolarlarla… Her yerde herkes için ayrı işleyen bir rüşvet çarkı kurulmuş. Artık kim neyle satın alınırsa! Uyuşturucu ticaretinden ve kirli ilişkilerden gelen para ile satın alınamayacak şey yokmuş, öğrendik…
Hatta yeri gelmişken hatırlatalım bir söz vardır "Eğer yeterince hırsızlık yaparsan, çaldığın paralarla seni aziz ilan edecek bir kilise satın alabilirsin." Comte De Lautreamont…
Dürüst bir Cumhuriyet savcısı aranıyor...! Çünkü devletin bağırsaklarının temizlenmesi lazım…
SON SÖZ: "Bir ülkede namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesur olmazsa, o ülke mutlaka batar. Uğur Mumcu