{NUTİZM VE NUTİSTLER-0}
NUT VE NUTİZM
{{NOT: Bu yazı serisinde geçen “NUT, NUTİST, NUTİZM” kelimelerinin, İngilizcedeki “NUDE, NUDIST, NUDISM” kelimeleriyle hiçbir anlam ilişkisi yoktur.}}
Yazılarımda, “NUT” kelimesini, “SOMUN” diye bildiğimiz teknik aparatın İngilizcedeki karşılığı olarak kullandım. Fakat o kelimeye kendimce mecazî bir anlam yükledim: “Femine”. Gerçekte “NUTİST” şeklinde bir kelime bulunmamasına rağmen, ben onu da “feminist” karşılığı olarak uydurdum. Yani; nut = femine(kadın) ve nutist = feminist.
Somun’un tamamlayıcısı da sayılabilecek diğer bir aparata “CİVATA” (bolt, screw) denildiğini bilirsiniz, değil mi?
Civatave somunun birlikte söyledikleri şarkıyı da bilirsiniz: “İkimiz, bir fidanız, güller açan dalıyız. Sen benimle, ben seninle bu hayatı yaşamalıyız...”
Peki, civatanın ne dediğini de öğrenmek ister misiniz: “CİVATA OLMAYI BEN SEÇMEDİM. AMA YETKİ VE SORUMLULUKLARIMI BİLİRİM.”
Benim dilimde “nutizm” kelimesinin ne anlama geldiği ve hangi kavramları çağrıştıracağı, sanırım tebeyyün etmiştir artık. Kara bulutları ve yıldırımları üzerime çekebilecek tehlikeli, riskli bir konuya giriyorum yani. İşte bundan dolayıdır ki nutizm çerçevesindeki yazılarıma, “EYYÜHEL EVLÂD!” (EY ÇOCUKLARIM!) hitabıyla başlayacağım.
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Sözlerim sizedir. Sizleri iyi birer insan olacak şekilde yetiştirebilmek için yeterince emek vermediğimi, iyi bir baba olmadığımı söyleyemezsiniz, değil mi? Öyleyse, şimdi ve bundan sonra, yazılarımı yayınladığım ÖZMİLLİ-HAYIRİST’te, Kar 360 Haber ve Kayseri İlk Haber isimli sitelerde {NUTİZM VE NUTİSTLER} başlığıyla paylaşacaklarımı özel bir dikkatle okuyup inceleyin. Aksi takdirde hakkımı helâl etmeyebilirim. Nazım size geçer. Ama bu arada beni haklı bulan başkaları da olursa, onlar da düşüncelerimi değerlendirebilirler.
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Kâinât’ın hâlıkı ve mâliki Allah’tır. Dolayısıyla mutlak söz sahipleri; Allah ve O’nun izniyle konuşan elçileridir. Yani, Allah’ın ve elçilerinin sözleri üstüne söz olamaz. Allah’ın ve Peygamberi’nin bir konu hakkında beyanları varsa, o konuya “Bence...” diye yaklaşma lüksümüz yoktur. Bir Müslüman, bunu böyle bilmek, böyle uygulamak zorundadır. Din, Allah’ın dinidir; isteyen kabullenir, isteyen kabullenmez ama kimse ona kendi kafasına göre hükümler koyamaz, var olanları da değiştiremez, kaldıramaz. Müslüman, her konuda, ilk adımı, “Allah ve Resulullah bu konuda ne demiş acaba?” sorusunu sorarak atmalıdır. Ancak bu arada, Semavî Beyan’ı tefsir ederken, yorumlarken de mümkün olduğu kadar “bence”lerden uzak durulması gerektiğini düşünmekteyim.
Dikkat ediniz; çağımızın en önemli sorunlarından biri de budur. Bazıları benim bu yaklaşımıma biraz ‘selefîlik’ mi der bilmiyorum ama Rabbimiz’in diktiği gömleği yamamaya veya kolunu yakasını kesmeye kalkışılmasını kabullenemem. Belki iyi niyetle; İslâm’ı gûya şirin göstermek, çağdaş göstermek adına yapılacak maksadını aşan te’vil ve yorumlara da sıcak bakmıyorum. Her ne niyetle olursa olsun, evirip çevirerek, eğip bükerek, Allah Kelâmı’nın kendi öz mânâsından inhiraf ettirilmesine, adapte telâşına düşülmesine karşıyım. Yani “Cehennem’de Araplara göre ateş, Eskimolara göre buz vardır” demeye kimse kalkışmasın. Hem zaten doğru biliyorsam, ateş, Eskimo götünü de yakar. Allah ne demişse, nasıl demişse o, odur. Beğenen beğenir, kabul etmeyen etmez; Yaratıcı’nın, emir ve yasaklarını beğendirmeye (hâşâ) ihtiyacı yoktur. Olamaz da. Örneğin dini şirin göstermek için; miras paylaşımında kız ve erkek kardeşlerin eşit pay alma hakları bulunduğunu söyleyemezsiniz. Kâtile (yetkililerce) ölüm cezası verilmesini engelleyemezsiniz. “Falanca filanca durumlarda...” deyip faizle kredi alınmasını ve verilmesini tecviz edemezsiniz. Mahremi olmayan bir kadınla bir erkeğin el sıkışmalarını normal karşılayamazsınız. Bid’aların her çeşidinden uzak durulmalıdır. İslâm Dini böyle söylüyorsa, böyledir. İşine gelen, müslüman olsun; işine gelmeyenin Cehennem’e kadar yolu var, seçiminde özgürdür.
Ben bu yaklaşımı, bütün yazılarımda ilke olarak uygulamaktayım. Sizler de yazılarımı okurken buna uyun evlâdım. Müslüman’sanız ya da en azından akıllı ve mantıklı birer insansanız böyle yapın. İtiraz edeceğiniz bir husus olduğunda da dayanak gösterin; Kitap’tan, Sünnet’ten delil gösterin. Tamam mı?
EYYÜHEL EVLÂD! Her şeyi olduğu gibi “insan”ı da Allah yaratmıştır, değil mi? Bütün varlıkların en üstünü ve en şereflisi olarak yaratmıştır. Ona, zaman koridorunda bir yaşam süreci ve rolü vermiştir. Ama elinden tutmuş, onu dünya sahnesinde bir başına bırakmamıştır. Ulûhiyet’e, Rahmâniyet’e, Rahîmiyet’e de bu yakışır. Yaşamı boyunca insan, birçok aktiviteyle iç içe olmak durumundadır. Düşünmekten hissetmeye, hareketten üretmeye, beslenmeden üremeye kadar türlü türlü işlerin, olguların içindedir. Bütün bunların en doğru, en güzel ve en sağlıklı biçimde icrâ edilmesi, hem görevdir hem de amaçtır. En doğruyu, en güzeli, en sağlıklıyı ise; mutlak ilim sahibi, mutlak hikmet sahibi, mutlak cemal sahibi, mutlak sıdk sahibi, mutlak merhamet sahibi olan Yaratıcı’dan öğrenir insan.
Allah’ın bütün âsârında, şuunâtında, emirlerinde, yasaklarında ve tavsiyelerinde, “varlık”ın lehine binbir hikmet vardır. Örneğin; dişlerimiz avuç içlerimize dizilmemiş, gözlerimiz koltuk altlarımıza ve burnumuz kıçımıza takılmamıştır. Örneğin; suyun, donunca hacmi genişler. Örneğin, fâizin yasak edilmesinde binbir hikmet vardır. Dolayısıyla Allah’ın, insanları “kadın” ve “erkek” şeklinde iki cins olarak yaratmasında da bilebileceğimiz ve bilemeyeceğimiz nice hikmetler bulunmaktadır. Pek çok hikmetini derk edemesek de kadın ve erkek şeklinde iki cins olarak yaratılmamızdaki güzelliği herkes görebilir ve hiç kimse inkâr edemez. İtiraz ve şikâyet de edemez. Ne yani; erselik birer canlı olarak mı yaratılsaydık ve arkadaşsız, bir başımıza mı bırakılsaydık!
“O’nun âyetlerinden (delillerinden) biri de yanlarında huzur ve sükûn bulmanız için size kendi türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve şefkat koymasıdır.” (Rûm 30/21) “Allah önce sizi topraktan, sonra nutfe(sperm)den yarattı, sonra sizi çift çift yaptı.” (Fatır, 35/11) “Her şeyden iki çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.” (Zâriyât, 51/49) Allah’ın yaratması, hikmetli, kusursuz ve güzeldir. İnsan, en güzeldir! Yaratıcı’mız da bunun böyle olduğunu Beyân’ında belirtmektedir.
Her varlığa ve bu arada insana da türlü roller veren Semâvî Beyan, “kadının rolü” konusunda neler demektedir? Biz, konuyla ilgili ne gibi yanlışlar yapmakta, suçlar işlemekteyiz? İşte ben, {NUTİZM VE NUTİSTLER} yazı serisinde bu konuları araştırmağa, masaya yatırmağa, elimden geldiğince Şeytan’ın oyunlarını bozmağa ve feministlerin yanlışlarını ilân etmeğe çalışacağım.
Vesselâm.
R. Serdar Özmilli