{NUTİZM VE NUTİSTLER-36}
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Evvel zaman içinde karaladığım bir yazımı paylaşacağım:
Son zamanlarda ben de YouTube izlemeye dadandım. İki şey için giriyorum: 1- Sarhoş videolarını izlemek. 2-“Denizde fırtınalarla boğuşan gemiler”in videolarını izlemek. Sarhoşların trajikomik hâllerini çok ibretlik bulurum, pürdikkat izler gözlemlerim ama özellikle ikincisini, yâni denizde fırtınaya yakalanmış gemileri izlemeyi çok seviyorum. Çünkü, iki yıl boyunca gemilerde çalışırken yaşadığım fırtınaların heyecanını tekrar yaşıyormuş gibi oluyorum. Herkese tavsiye ederim. Gerçeğini yaşamak gibi olmasa da izlerken heyecan duyacağınızdan ve Üstad Bediüzzaman’ın şu cümlesini hatırlayacağınızdan eminim: “Git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor; elbette YÂ CELÎL, YÂ CELÎL dediklerini işiteceksin.”
YouTube, uygulamaya girenlere otomatik olarak birtakım videolar da öneriyor ya, dün bunlardan birine takıldım: Darbukacı Sercan. Sizler umarım zaten tanıyormuşsunuzdur. Çok meşhurmuş, ben yeni müşerref oldum. Delikanlı, İstiklâl Caddesi’ni mesken edinmiş, yolun kenarında darbuka çalıyor; bazı kimseler de durup dinliyor, telefonlarıyla kayıt yapıyorlar. Dinleyicilerden, darbuka kılıfına üç beş kuruş para koyanlar oluyor. Yalan yok; çok yetenekli bir genç, darbukayı da konuşturuyor hani. O çalarken, neredeyse kaldırım taşlarının bile oynayası geliyor. İzleyenlerden de oynayanlar oluyor. Daha ziyade kadın kız kısmı tabi. Darbukanın nağmeleri ve seyircilerin alkışları eşliğinde, binbir türden insanın arasında oynamak nasıl yorumlanırsa... Seyrettiğim videoda da öyle oldu. Önce mini etekli bir genç kız başladı kırıtıp oynamaya. Alkış tutup kamera kaydı yapanlar arasında başörtülü ve pardösülü, yani tesettürlü(!) bir genç bayan da vardı. Bizim hanım, “Gör bak, o da oynayacak.” dedi. Dediği de çıktı. Boylu poslu, balık etinde güzel bir kadın olan o bayan, orada bulunan bir delikanlıya, nasıl kayıt yapacağını tarif ettikten sonra cep telefonunu verdi ve yallah tazyik... kollarını kaldırdı, mini etekli kızın karşısına geçti, onun yanı sıra kıvırmaya başladı. Onlarca yabancı kişi kendisini seyrediyor ve alkışlarıyla tempo tutuyorlardı.
Karım ve ben de videodan seyretmiş olduk. Çok büyük bir mutluluk(!) duyduk. Alkışladık(!) Bekâr mıdır, evli midir, bilemeden. Videodan izleyen anası, babası, kardeşleri, (varsa) kocası, çocukları... kendisinin yakını olan herkes de aynı mutluluğu(!), onuru(!), gururu(!) duymuştur herhâlde. Biz bunu da bilemedik tabii. Bu arada karım, bir de TikTok uygulaması gösterdi: Örtülü bir kadın kendi videosunu çekmiş. Kamera karşısında oynuyor ve ne anlama geldiğini anlayamadığım şu sözü tekrarlayıp duruyor: “İçinden geçmeye geldim.” Bulabilirseniz, izlemenizi isterim. “TİKTOK TESETTÜRLÜ UYGULAMALARI Turbanlidans” O sözün ne anlama geldiğini bilenler de beni bilgilendirsinler lütfen.
Böylelerine lânet etsem, suç sayılır belki de. Ama lânet olsun böyle tesettüre! Böyleleri, “tesettür” kelimesinden dahi soğuturlar insanı. Nerelerdeyiz! Nerelere gelmişiz!
Nerelere mi gelmişiz: Medyadan siz de duymuşsunuzdur; ana muhalefet partisinin genel başkanı, başörtüsünün serbest olması konusunda kanun çıkarılmasından söz ediyordu. İktidar partisinin genel başkanı da bu jeste, konuyla ilgili anayasa değişikliği yapma teklifiyle karşılık veriyordu. Hangisine “jest”, hangisine “rest” denirse... O tesettürlü(!)kadın ise, İstiklâl Caddesi’nde, yolun ortasında, yüzlerce kişi önünde kıvırtarak, göbek atarak iki tarafa da cevap vermiş oluyor. “Bu kadarına da pes!” dedirtiyor. İktidardakiler de muhalefettekiler de çok memnundurlar umarım. Nasıl memnun olmasınlar; bu örnektekinin yanı sıra, tesettürlü görünen ama tesettürün anlamını dahi düşünmeksizin türlü türlü melânetler işleyen ve tesettürün onurunu iki paralık eden o kadar çok kadın, kız dolaşıyor ki aramızda... Ar, hayâ, edep, iffet, hicap öylesine ayaklar altında ki... Tesettürle ilgili hukukî düzenlemeler yapmanıza hiç gerek yok sayın ilgililer ve yetkililer; hiç zahmet etmeyin. Çünkü zaferi Şeytan peşin peşin kazanmış görünüyor.
Düşündüm de İstiklâl Caddesi’nde, elâlemin içinde kıvırtarak, göbek atarak, kalça sallarak oynayan o kişi ya benim karım, kızım olsaydı! Ne olurdum, ne hallere düşerdim! Nâmusum, haysiyetim... Beni öyle bir kepaze duruma düşürmemesi için dua ettim Allah’a ve kalkıp karımın alnına bir teşekkür öpücüğü kondurdum.
Bir zamanlar, baş örtüsü mağduru olan ve baş örtüleriyle toplum içinde yaşayabilme mücadelesi verirken tartaklanan, karakollara, mahkemelere düşen kızlarımızın, kadınlarımızın kulakları çınlasın!
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üstüne (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü’min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hepbirden Allah’a Tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.“ [Nûr 30-31]
Toplumun dejenerasyonunu da, sebep olanları da, zemin hazırlayanları da, örnek olanları tel’in ediyorum!
Bilemiyorum işte. Ne yapılması gerektiğini, nasıl yapılması gerektiğini bilemiyorum artık; kafam durdu. Siz bana bakmayın; belki İstiklâl Caddesi’ne gider, milletin gözü önünde, Darbukacı Sercan’ın çaldığı ritimlerle ben de göbek atarım. Vesselâm.
TESETTÜRE LÂYIK OLMAYAN SÖZÜM ONA TESETTÜRLÜLERE hayır!
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli
