Obezitenin, vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanabileceğini belirten Memorial Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Doç. Dr. Alper Akcan, ''Obezite tedavi edilebilir bir hastalıktır ancak pek çok faktöre bağlı olduğu için tedavisi de uzmanlık ve deneyim gerektirir. Cerrahi yöntemler ise kalıcı kilo kontrolünde en etkili tedavilerdir'' dedi.
Doç. Dr. Alper Akcan, obezite cerrahisi hakkında bilgiler verdi. Hastaların yaşam kalitesini çok belirgin olarak değiştiren obezite cerrahilerinde uygulanan yöntemlerin amacının, midenin gıda alımını veya mide ve bağırsakların pozisyonunu değiştirerek alınan gıdaların emilimini azaltmak olduğunu ifade eden Akcan, ''Bu ameliyatlar içinde en çok mide bandı ve tüp mide oluşturulması yöntemleri uygulanmaktadır. Mide bandı uygulamasında yemek borusunun hemen altındaki midenin üst bölümüne kelepçe şeklinde silikon bir bant takılmakta ve mide iki kısma ayrılmaktadır. Kelepçenin en önemli özelliği iç yapısındaki hazneye sıvı verilerek şişirilebilme etkisinin olmasıdır. Mide kelepçesi uygulatmayı düşünen hastalarda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bu kişilerin yeme alışkanlıklarının irdelenmesidir. Özellikle yüksek kalorili gıdalarla (dondurma, çikolata, tatlı vb.) beslenme alışkanlığı olan kişilerin dikkatli olması gerekir Çünkü bu tür gıdalar, hacmi küçük kalorisi yüksek gıdalardır. Dolayısıyla kelepçe takılı hastalarda kelepçede ne kadar ayarlama yapılırsa yapılsın, bu tür gıdaların alımı ve geçişi rahat olacağından kilo verme istenilen düzeyde olmayacaktır. Bu ameliyatın en önemli avantajı uygulamanın laparoskopik yapılması, hastanın hastanede kalış süresinin azalması ve işle günlük yaşamına dönüş süresinin kısalmasıdır ancak ameliyat sonrası hastaların katı gıdalara geçiş için belli bir zamana ihtiyacı vardır'' ifadelerini kullandı.
Obezitenin tedavisinde kullanılan 'tüp mide' ile iştah hormonu seviyesinin azaltıldığını kaydeden Akcan, şunları bildirdi:
''Gıda alımının azaltıldığı ameliyatlardan biri de laparoskopik olarak tüp mide oluşturulmasıdır. Bu ameliyatta midenin büyük kenarı kesilip çıkarılarak 100-150 ml arasındaki hacme sahip bir mide tüpü oluşturulmaktadır. Uygulama sayesinde iki mekanizma ile kilo kaybı olmaktadır. Mide hacminin küçültülmesi ile mekanik bir kısıtlanma ve mide hareketlerinin azaltılmasına bağlı kilo kaybı sağlanmakta; çıkartılan mide bölümünden salgılanan ve iştah hormonu olarak tanımlanan ghrelin hormonu seviyesinde düşme sağlanarak tokluk hissi oluşumu gerçekleşmektedir. Ghrelin, midenin beyindeki iştah artırıcı bölgenin kuvvetli bir uyaranıdır. Tüp mide ameliyatında Ghrelin üretilen midenin fundus bölgesi çıkarıldığından iştah da azalmış olur ve kilo kaybı kolaylaşır. Bu yöntemde bağırsaktan besin emiliminde bir sorun ile karşılaşılmazken bazı vitaminlerin emilimi için gerekli olan mide asidi azaldığı için ameliyat sonrasında demir ve B12 vitamini takviyesi yapılmalıdır.''
Doç. Dr. Alper Akcan, laparoskopik mide bypass cerrahisi yönteminin, obezite tedavisi için dünyada en fazla uygulanan cerrahi yöntemlerin başında geldiğini belirtti. Akcan, ''Diğer yöntemlere göre kilo kaybı ve elde edilen başarı daha yüksektir. Bu ameliyat sonrası ortalama 1-2 yıl içerisinde hastalar fazla kilolarının yüzde 70-80'nini kaybetmektedir ancak bu ameliyatı tercih edecek hastaların kalıcı bir ameliyat olacaklarını bilmeleri gerekir. Bu ameliyat özellikle yüksek kalorili diyetle beslenme alışkanlığı olan hastalarda daha fazla tercih edilmelidir çünkü bu grup hastalar az miktarda ancak yüksek kalorili gıdalarla beslenmektedir. Gastric bypass ameliyatı mide hacminin küçültülmesinin yanında yenilen gıdaları emilimini de etkileyerek vücuda faydalı olmadan atılmasını sağlamaktadır. Bu ameliyatın en önemli dezavantajı, alınan gıdalarda meydana gelen emilim bozukluklarından dolayı ilerleyen günlerde bir takım vitamin eksikliklerinin oluşabilmesidir (Vitamin B12, folik asit, demir eksikliği gibi). Ancak bu durum için dışarıdan alınacak vitamin takviyesi ile bir sorun yaşanmamaktadır'' dedi.
Cerrahi yöntemlere başvurmadan önce hastanın detaylı analizlerden geçirilmesi ve obezitenin herhangi bir genetik, endokrin, nörolojik bir bozukluktan veya ilaç kullanımından kaynaklanmadığının ortaya konulması gerektiğini vurgulayan Akcan, ''Böyle bir durum söz konusu ise nedene yönelik tedaviler uygulanmalıdır. Obezitede cerrahi girişim için ideal kilonun en az yüzde 80 üzerinde olunması veya vücut kitle indeksinin (VKİ) 40 kg/m2'nin üzerinde olunması, VKİ 35-40 kg/m2 arasında olup eşlik eden hipertansiyon, diyabet, uyku apnesi gibi hastalıkların bulunması, 18-65 yaş arasında olması, obezitenin en az 3 yıldır var olması, hormonal hastalıkların bulunmaması, ilaç ve diyet tedavisine rağmen, en az 1 yıldır kilo verilememiş olması, kronik alkol ve ilaç bağımlısı olunmaması, hastanın uygulanacak cerrahi yöntemin önemini, olası risk ve ameliyattan sonra ortaya çıkabilecek istenmeyen durumları anlayabilecek psikososyal düzeyde olması, kabul edilebilir düzeyde ameliyat riskine sahip olması, cerrahi ekip ile uyum halinde ve fiziksel, psikolojik, sosyal veya ekonomik olarak uyum içinde tedavisini sürdürebilmesi önemlidir" ifadelerini kullandı.
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.