|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    ÖĞRETMENLİK, HER ŞEYDEN ÖNCE BİR GÖNÜL İŞİDİR

    Öğretmenlik, her şeyden önce bir gönül işidir, bir sevdâ işidir! İstenen öğretmen, öğretmen olduğu için pişmanlık duymayan, “İyi ki öğretmen olmuşum.” diyebilen öğretmendir. Öğretmenliği sevmeyenler, önemsemeyenler ve işin reklâmında olan artizzzler, eğitim kadrosu içinde yer almamalıdırlar. Bu çok mühim. Öğretmenliğin bir toplum için ne anlama geldiğini bilmiyorsa ve bunun sorumluluğuyla geceleri uykuları kaçmıyorsa bir kişinin, vurun kıçına tekmeyi, çeksin gitsin câmiâdan. Doktor mesleğini sevmese kıyamet kopmaz. Mühendis mesleğini sevmese de başarılı olabilir. Hâkim, iktisatçı, mimar, diş teknisyeni... ne bileyim işte, diğer mesleklerle öğretmenlik aynı kaba konulamaz. Ben bir şey demeyeyim de sizler gözlerinizi kapatarak çeşitli ilişkilerle bildiğiniz, tanıdığınız öğretmenleri hayâlinizden geçiriverin. 



    Öyle öğretmenler var ki okula cenazeleri geliyor, cenazeleri! Kar yağsa da okullar tatil olsa diye dualar ediyorlar. Bu cenazeler mi yeni neslin mimarı olacaklar? Okul dışındaki vakitlerini ya öğretmen evlerinin salonlarında fosur fosur sigara tüttürerek; şişe şişe bira içerek; okey, tavla, iskambil oynamakla geçiriyor bir çoğu, ya da emlâkçılık yaparak, otomobil alıp satarak, dersleri biter bitmez karısının üzerine açtığı dükkâna koşarak... Üstelik böylelerine “N’aber?” demeyin sakın, şikâyetin, şekvânın bini bir para. Öğretmenlik mesleğini yerden yere vuruyorlar. Ama kendilerine “hocam... hocam...” denilip saygı gösterilmesini de geri çevirmiyorlar ha. Bunların bazıları hem kel hem fodul da: Adamın, komşu kızı Kezban’a sırıl sıklam âşık olduğunu ama Kezban’ı kendisine vermediklerini bütün cihan bilip dururken gelmiş benim şaşı gözlü kızım Rukiye’yi istiyor. Hiç kusura bakmasın, veremem doğrusu. Doktor, hâkim, savcı, mühendis, eczacı, pilot vb. olmayı istermiş ama boyu kısa geldiği için “af edersiniz öğretmenlik”e razı olmuşmuş. Toplumda da böyle bir manyaklık var, biliyorsunuz; “Şu oğlum şu meslekte, şu oğlum falanca meslekte, bu oğlum ise af edersiniz öğretmen.” Toplumda konuya böyle yaklaşan dangalaklar bulunabilir ama bir öğretmen, mesleğinin kutsiyetini, değerini, önemini bilmek ve o bilinçle hareket etmek durumundadır. Böyle değilse; doktor, hâkim, savcı, mühendis, eczacı, pilot vb. olmayı istediği halde onlara erişemediği için “af edersiniz öğretmenlik”e razı olmuş bir öğretmenden, beklenen verimi asla alamazsınız ve yeni nesilleri, yani geleceğinizi kaybedersiniz.


    Öğretmenlik, her şeyden önce bir gönül işidir, bir sevdâ işidir! Helâlinden çok kazanç elde edip zengin olma ve müreffeh yaşama tercihi elbette muhteremdir. Ama arkadaşım, eğer bu yapıya sahip birisi isen, zengin olmaya, lüks ve konforlu yaşamaya sevdâlı isen, lütfen öğretmen olmaya kalkışma. Ne biz seni memnun edebiliriz ne de sen bize faydalı olabilirsin. Ölçü, her konuda olduğu gibi bu konuda da çok önemlidir. İfrat da tefrit de zararlıdır. Öğretmeni yoksullukla sınamak kadar, gereğinden fazla bolluk içine gömmek de olumsuz sonuçlar doğurur. İsterseniz çocukları, öğrencileri inceleyebilirsiniz: Bir eli yağda, bir eli balda zengin bebeler genellikle beleşçidirler, ders çalışmak, bir disiplin ortamında yaşamak istemezler.


    Öğretmenlik, her şeyden önce bir gönül işidir, bir sevdâ işidir! Kişide okyanus gibi bir ruh, volkan gibi bir yürek varsa, varsın bir ayağı eksik olsun, varsın tekerlekli sandalyeyle hareket ediyor olsun. Bir kolu çolak olsun, bir gözü kör olsun. Sırtı kambur olsun, başı kel olsun. Öğretmenliği seviyorsa, ideal edinmişse ne fark eder? Hattâ (branşa göre ve hangi kademede çalışacağına göre değişir tabi ama) kekeme olsun, tikli olsun. O kişi, diğer bakımlardan yetkin ise ve kendini öğretmenliğe adamışsa, fizikî bakımdan kusursuz ama ciğeri beş para etmez nicelerinden daha çok yakışır öğretmenliğe. Gönlünü koyar ortaya ve inanılmayacak derecede başarılı sonuçlar alabilir. Delikanlı, vatanı için savaşmak, gerekirse ölmek aşkıyla yanıyor... Ama bir ayağı topal. Veya omuzları dar. Veya boyu biraz kısa. Biraz kambur, biraz kekeme, biraz kel... Ne diyeceksin bu adama? “Hayır, sen asker olamazsın, sen vatan uğruna savaşamazsın, vatan için canını ortaya koyamazsın, otur oturduğun yerde.” mi diyeceksin? Çanakkale şehitlerimizin ruhları şâd olsun! 


    Öğretmenlik, her şeyden önce bir gönül işidir, bir sevdâ işidir! Amatör bir ruha sâhip olmayı gerektirir öğretmenlik. Amatör ruh nedir? Sen bir savaşçısın; iyi savaşırsın aslî görevin bu. Ama gerektiğinde kollarını sıvar, savaşta kullanacağın kılıcı kendin yaparsın. Mevzi kazarsın, yemeğini pişirirsin, yaralıları tedaviye çalışırsın. “Mesai saatim doldu, ben gidiyorum.” deyip de savaş alanını terk etmez kendini adamış bir savaşçı. Gözü evine gitmede, kahvehaneye, birahaneye gitmede veya ek işler yaparak servetine servet katmada olmaz amatör ruhlu öğretmenin. Okulla ilgili, öğrencileriyle ilgili yapılacak işler varsa, evinin ihtiyaçlarını dahi ikinci, üçüncü sıraya atar amatör ruhlu öğretmen. Hangi konuda olursa olsun, hangi açıdan olursa olsun, okul ve öğrenciler daima önceliğidir onun. Bıkkınlık bilmez o. Amatör ruhlu öğretmenin mesai kavramı, herhangi bir bürokratın ajandasındaki gibi değildir. Farz-ı muhal, hak ettiği ücretler verilmemiş bile olsa öğrencilerini yüz üstü bırakmaz. Öğrencileriyle, onların velileriyle okul dışında da ilişki içindedir. Veli ziyaretleri yapar, gerektiğinde öğrencilerini evinde ağırlar. Çeşitli etkinliklerde öğrencileriyle birlikte yer alır. Yaptığı ekstra işleri, ekstra iş olarak görmez, bunları da görev sayar, severek yapar ve karşılığında egzersiz ücreti, ek ders ücreti beklentisine girmez. İnanmayacaksınız ama ben, müdür olduğum zamanlarda bile bana hangi paranın neye karşılık verildiğinin hesabını yapmadım hiç. Çoğu zaman, kâğıtta yazılı olduğu kadar mıdır diye saydım parayı yalnızca. Sonra da “Allah bereket versin.” deyip koydum cebime. Eh Allah’ın bereket vermediğini söylersem de haksızlık etmiş olurum yani. Beni tanıyanlar, çalıştığım kurumları da bilirler, o kurumlardaki çalışma şartlarını da. Helâl hoş olsun ben ve çalışma arkadaşlarım, pek çok zaman geceleri geç vakitlerde gidebilirdik evlerimize. Hafta sonlarının çoğunu okulda geçirirdik. Biz de mutluyduk, öğrencilerimiz de. Emeklerimiz de asla boşa gitmiyordu. 


    Küçücük bir anı anlatayım, değerlendirmesini size bırakayım: 1976. Uşak Ulubey Lisesi’nde stajyer öğretmenim. Güzel güzel öğrencilerim var. Zaman zaman bekâr evime beni ziyarete gelirler. O öğrencilerden üç tanesini bir hafta sonu aldım yanıma, memleketim İzmir’e götürdüm. Evimizde misafir ettim. Rahmetli annem de çok memnun oldu ve bize en güzel ikramları yapmaya çalıştı. O zamanlar İzmir Fuar’ı çok ünlü ve önemliydi. İzmir’in çeşitli yerlerini gezdirmemin yanı sıra öğrencilerimi Fuar’a da götürdüm. Memnun ayrıldılar İzmir’den. Şimdi sıkı durun: 2015’te oğlumun düğün merasimindeki konukların arasında 5 tane ‘dede’ vardı, düğüne torunlarını yanlarına alarak gelmişlerdi. Nereden; Uşak Ulubey’den. Bunlar kimdi biliyor musunuz: 1976 yılında (yani 40 yıl önce) Uşak Ulubey Lisesi’nde derslerine girdiğim öğrencilerimdi. İçlerinden biri de o İzmir’e gezmeye götürdüklerimden biriydi. O öğrencileri İzmir’e götürüp gezdirdiğim için ek ders ücreti ya da egzersiz ücreti aldığımı düşüneniniz yoktur içinizde umarım. Ben almayı arzuladığım ücreti, onların 40 yıl sonra oğlumun düğün merasimine katılmalarıyla fazlasıyla almış oldum efendim. Allah onların ve bütün öğrencilerimin iki dünyalarını mamur etsin. 


    Son maceramı da anlatayım mı efendim: Ben fiilen on yıldır emekliyim. Gözden ırağım. İzmir-Dikili’de, akşamları domuzların, sansarların, hattâ porsukların bahçesini ziyarete geldikleri ücra bir evdeyim. 26 Ekim 2019 Cumartesi sabahı saat 11:30’da bindim 250cc’lik motosikletime Dikili’den ve düştüm yola. Kilometrelerce yolu kat edip Denizli’ye vardığımda hava kararmak üzereydi. Merasimin yapıldığı tesisi buldum ve 2005-2006 yıllarında öğretmenliğini yaptığım bir öğrencimin oğlunun sünnet merasimine katıldım. İkram edilen yemekten yedim, hediyemi verdim ve iyi dileklerimi belirttim. Daha bitmedi! Akşam namazını o tesiste kılıp tekrar yola koyuldum motosikletimle. Bu defa hedef Aydın-Nazilli idi. Orada da yıllar önce okuttuğum bir başka öğrencimin dünya evine girme töreni vardı. Törenin yapıldığı salona vardığımda nikâh kıyılmıştı. Ama sonuçta yetiştim yani. Öğrencimin ve ailesinin memnun olduklarını söylememe gerek var mı? Geceyi Nazilli Öğretmen Evi’nde geçirip ertesi sabah dönüş yoluna düştüm. Ne buyurursunuz bilmiyorum efendim? Ama ben öğretmenliğimle iftihar ediyorum. Kendimi övdüğümü düşünmeyin lütfen, bakın kulağınıza ne fısıldayacağım: Benden çok ama çok daha amatör ruhlu öğretmen arkadaşlar biliyorum ben. Siz meydanı külliyen öğretmenimsilerin, öğretmenimtrakların doldurduğunu mu sanıyorsunuz yoksa! Gerçi pek çoğu, kötü biten bir şarkının olumsuz etkilerini yaşıyorlar şimdi ama nice arslanlar var, geleceğimize imza atan. Hiç şüpheniz olmasın, Hâlık da biliyor, balık da biliyor onları! Vesselâm.


    R. Serdar Özmilli


Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.