Dinlediklerimizin kaçta kaçı bize kalır, diye bir soru ile başlayayım. Ya da okuduklarımızın kaçta kaçı… Yediğimiz elmanın yüzde kaçı kanımıza karışır ve yüzde kaçı başka başka ayrılır bedenimizden? Bugüne kadar mübalağa etmeyeyim yüzlerce kez okuduğum bir şiirdi Sümmani Baba’nın “Ervah-ı ezelde levh-i kalemde” ile başlayan şiiri. Bir dost cep telefonunda not defterine kaydettiği bir şiirle ilgili bir şey sorduğunda zihnim ezberimde de olan son dörtlüğe götürdü beni.
Döner mi kavlinden sıdk-ı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar
Sümmani’yi derkenara yazdılar.
O an zihnimde bir parıldama oldu. Oturdum bir kenara ve birkaç kez bu dörtlüğü okudum. “Derkenar” sözcüğünün anlamını biliyordum elbette. Arkadaşımın not defterine yazılan ve unutulan şiiri beni bu dörtlüğe götürdü. Bir sitemin, bir serzenişin dilimize hediye ettiği ve bugüne kadar deyimler sözlüğüne girememiş olan “derkenara yazılmak” ifadesini düşündüm. Derkenara yazılanlar geldi gözlerimin önüne. Derkenarda unutulanlar. Derkenar edip de farkına varılamayanlar. Yazıyı okurken bazılarınız soracaktır. Ne demek derkenar? Türk Dil Kurumu şu şekilde tanımlamış: “Sayfa kenarına kaydedilen yazı; çıkma.” Sadece bizim kültürümüzde değil birçok ülkede farklı isimlerle de olsa derkenar etmek, derkenara yazmak geleneği vardır. Asıl yazının kenarına bazen silik, bazen hızlı, bazen de çirkin bir el yazısı ile bırakılan notlar. Örnek:
Diyar diyar dolaşıp âşık olduğu Gülperi’yi bulamayan Sümmani Baba,
“Aşk kaydına geçti bunca âşıklar
Sümmani’yi derkenara yazdılar” derken aslında Fuzuli gibi
“Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var,” demek istiyordu. Kayda Mecnun, Kerem, Ferhat gibi hayali karakterler geçerken benim gibi diyar diyar dolaşan gerçek ve sadık bir âşıkı derkenara yazdılar diyerek sitemini hediye bırakır bizlere.
Sümmani Baba, derkenara kimler yazılmadı ki… Geçtim derkenarı, nokta bile çok görülen nice âşıklar oldu ve olmakta. Filmlere ağlamakta yığınlar. Kurguları alkışlamakla şişti avuçlar. Hayali sahnelerle ürperiyor sözüm ona ehli vicdanlar. Bir kaldırsalar başlarını derkenara yazdıkları yüzbinleri görecekler ama göremiyorlar. Kalksan ve uyansan Sümmani Baba, belki de bana neden diye soracaksın? Sorarsan eğer, cevabım cevabın olsun:
“Baktım gül dalında bülbül ötmüyor
Harap olmuş menekşe nergis bitmiyor
Bilmem nasıl soram dilim tutmuyor
Gülşen bahçesinin bağbanı gitmiş”