{NUTİZM VE NUTİSTLER-37}
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)
Emeklilik uygulaması, (en azından bugünkü şekliyle) insan fıtratına aykırıdır! Bireyin de toplumun da düzenini ve mutluluğunu bozan etkenlerden biridir!
EVET, İDDİÂ EDİYORUM! İtirazı olan varsa buyursun, FITRAT ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ adlı bir enstitü kursun, o enstitüye, konuyla ilgili bir rapor hazırlatsın. Fıtrat Araştırma Enstitüsü yanlış rapor hazırlamaz, korkmayın. Çünkü o merkez, bütün varlıkları Hâlık-ı Zülcelâl’in yarattığını, bütün fıtratları Fâtır-ı Hakîm’in taktığını bilir ve O’na danışır. O’nun beyanları, buyrukları ışığında bakar her konuya. Öyle ya, kendisi yarattığına göre, fıtratlar hakkında yegâne doğruyu Fâtır-ı Hakîm bilebilir. Haydi araştırın İslâm’ı ve yanlışsa, “emeklilik uygulaması” üzerine ortaya attığım iddiâyı çürütün! Ben son derece demokratımdır; Allah’a ve Kutlu Elçisi’ne dayanan her hükmün âlî hatırına, kanaatlerimden, iddialarımdan hemen dönebilirim. Yanlış anlamayınız; bir şeyhülislâm’dan söz etmiyorum, benim konum o değil. “Fıtrat Araştırma Enstitüsü” diyorum. Fıtratı doğru okumak, onunla ilgili gerçeklerden haberdar olmak çok önemlidir.
Fâiz konusunu da miras taksimi konusunu da vergi adaleti konusunu da taaddüd-i zevcât konusunu da evlenme yaşındaki sınırlar konusunu da kısas konusunu da hadd konusunu da karma öğretimin yararlı mı zararlı mı olduğukonusunu da kadının yönetici olup olamayacağı konusunu da ulûlemr’e uymanın önemi ve fakat şartları konusunu da yemek yemede ölçü konusunu da en doğru günlük uyku süresi konusunu da ve her türden diğer konuları da danışabilirsiniz öyle bir Fıtrat Araştırma Enstitüsü’ne.
Ve “tesettür” konusunu da danışabilirsiniz Fıtrat Araştırma Enstitüsü’ne! Tabi bu arada tesettür hakkında alacağınız cevapla birlikte, “tesettür”ün doğru tanımını da hikmetlerini de öğrenebilirsiniz. SON BİRKAÇ YAZIMDA ELE ALDIĞIM ASIL KONU BUYDU DEĞİL Mİ?
İster doğayla ister insanla ilgili olsun fıtrat gerçeğine uygun düşmeyen adımlar atmak, mevcut bir fıtrî potansiyeli yok saymak ya da ortadan kaldırmaya çalışmak, akıl kârı bir davranış değildir. Ancak o potansiyeli, saldım çayıra Mevlâ kayıra anlayışıyla başıboş bırakmak da akıllıca bir davranış olmaz. Mantıklı çözümler üretmek, yararlı tedbirler uygulamak gerekir. Yani fıtrat ortadan kaldırılamaz ama ona gem vurmak mümkündür. İnsanoğlunun karşı karşıya bulunduğu imtihanda başarılı olabilme sırrı da burada yatmaktadır. Her an taşmaya müsait bir ırmak kenarında bulunmak zorundaysanız, muhtemel taşkınlara karşı tabi ki tedbirler almalısınız. Bu, hem hakkınız hem de görevinizdir. Irmağın akışını durdurmaya çalışmak olmaz fakat disipline etmek sizin elinizdedir. Yönünü değiştirebilirsiniz, önüne baraj kurup debisini kontrol altına alabilirsiniz, kaynağıyla ilgili sorunları giderebilirsiniz... Ancak, yönlendirmeniz akıllıca olmalı ve kuracağınız barajın yeri, şekli doğru belirlenmelidir. Baraj da sağlam ve kusursuz olmalıdır. Aksi takdirde, maksadınızın tersine daha büyük olumsuzluklarla karşılaşabilirsiniz. Ürettiğiniz çözümlerin, aldığınız tedbirlerin ayakları yere basmalıdır. Fıtrata yön ve şekil verirken, Mutlak Ölçü’ye, Mutlak Esaslar’a ve Mutlak Hükümler’e arkanızı dönemezsiniz. Bence’lerle hareket etmek, Fâtır-ı Hakîm’in vazettiği hükümleri yok saymak, beğenmemek; örneğin O’ndan daha merhametli olmaya kalkışmak, ferdi ve toplumu mutlaka batağa saplar. Saplanıp durmuyor muyuz! (Ölüm cezasını kaldırmak gibi... anlamsız af yasaları çıkarmak gibi... Sen kim oluyorsun da babamın katilini affediyorsun! Sen kim oluyorsun da üzerinde tüyü bitmedik yetimlerin hakkı bulunan kamu borçlarını affediyorsun!)Eğitimciler ve kanun yapıcılar bunlara çok dikkat etmelidirler!
Gelelim asıl konumuza: Türbanlı Teşhirciler... FITRAT ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ’nü ister kurun, ister kurmayın! Ama kimse kimseyi kandırmasın lütfen. Kendinizi de kandırmayın. Beni zaten kandıramazsınız. Ben devekuşu değilim. Kendimi kandırmaya kalkışmıyorum ve başkalarını kandırmak gibi bir derdim de yok. Sizler, ayaklarınızı yere ister basın, ister basmayın. Fakat ben ayaklarımı yere basmakta ısrarcıyım. EVET; ben, ister erkek ister kadın, hepimizin tesettür emrine muhatap olduğumuzu biliyor ve bunun doğruluğunu, haklılığını, insan fıtratına çok uygun olduğunukabul ediyorum. Aynı zamanda; tesettürün anlamından bütün detaylarıyla haberim var ve nasıl uygulanması gerektiğini biliyorum. Oysa günümüzde, (gûya) tesettürü uyguladıklarını söyleyenlerin çoğu, ya bu kavramın gerçek anlamını bilmiyorlar ya da göz boyayıp duruyorlar. Aslında onlar kendilerini kandırıyorlar.
Evet, bugün tesettürün uygulanıp uygulanmaması yanında böyle bir sorunumuz da var: Nasıl uygulandığı! Son zamanlarda etkili olan siyasal gelişmeler ve yanlış öğretiler nedeniyle, tesettür uygulaması doğru bir şekilde anlaşılmıyor ve maalesef çarpıtılarak uygulanıyor. Trajikomik ve son derece tahripkâr uygulamalarla karşı karşıya bulunmaktayız! Tesettür, üç beş santim çaputla örtünmekten ibaret değildir! Kavramın gerçek anlamı hesaba katılmaksızın yapılan (gûya) örtünme, zarardan, tahribattan berî değildir! Özellikle böyle davranan kadınlar, misyona da zarar vermektedirler! Buna hakları yoktur. Bir bölümünü yazacağım şu âyet-i kerîme dikkatlice incelenmeli ve doğru anlaşılmalıdır:
“Mü’min kadınlara da söyle: ...namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. ...ziynetlerini (takılarını) göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler)....” (Nûr24/31)
Unutmayınız; kadının asıl ziyneti, taktığı takıştırdığı şeyler değil, şahsiyeti ve bedenidir. Göğsüdür, gerdanıdır, bacağıdır, kalçasıdır. Ve dahası; edebidir, nâmusudur, iffetidir, hayâsıdır. Bunların muhafazasından söz ediliyor. Evet, kadının örtünmesi önemli bir şeydir ama bunu Allah’ın emri olduğu için, anlamına ve hikmetine uygun biçimde yapması da bir o kadar önemlidir. Aksi takdirde örtünmenin pek bir anlamı kalmaz. Maalesef örtünenlerin büyük bir kısmı bunun şuuruna varmamakta ve yine kadın fıtratındaki teşhir ve tahrik zaafının esaretinden kurtulamamaktadırlar. İlgili âyetlerden de anlaşılacağı gibi bu durum, kadimden beri böyledir. Günümüzde ise, örtünme, siyasal hesaplara ve aynı zamanda modaya dönüştürülmüştür. Siyasal ve kapitalist rant avcıları tesettür olgusunu çıkarları için kullanmaktadırlar. Kadınları örterken bile, onların dikkat çekme, beğenilme, tahrik etme zaafı kullanılmaktadır. Makyaj malzemeleri ve parfümler de servet avcıları tarafından üretilmekterdir. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Ey kadın, bunu yap: Süslen, püslen. Fazlasıyla yap ve sevap kazan. Ama helâlin için, yani kocan için yap. Kendini elin adamlarına beğendirmek, onları tahrik etmek ve onları da günaha sokmak için değil. Ve de başka kadınları yerindirmek için değil. “Erotik duygular, sadakat sınırları içinde paylaşıldığında iki tarafa da özel olduğunu hissettirir.” (TARHAN)
Diğer bir yazımda da verdiğim bir anımdan birkaç satır:
-“Şuna bakar mısın Serdar Hoca, nasıl da kırıtıyor.”
Hanım, kaş göz işareti de yaparak bu cümleyi söyledi. Baktım. Daha doğrusu birlikte baktık. Bir süre konuşamadık. Sessizliği yine o bozdu:
-“Doğal yürüyüşü değil asla. Özellikle kırıtıyor.” “CAHİLİYE DEVRİNİN KADINLARI GİBİ KIRITMAYINIZ.” (El Ahzab: 33). Cevap veremedim. Ben yine bir müddet sessiz kaldım.
-“Çok görme karıcığım, şimdi artık böyle kırıtan erkekler de cirit atıyor ortalıkta.”
-“Onyedi yaşında yoktur. Ancak onbeşinde, onaltısında. Anası babası ne diyor acaba bu duruma? Asıl onları sorgulamak lâzım. Başını örttürdüklerine göre, önem verilmesi gereken değerlerden haberdar kimseler olmaları gerek.” dedi ve biraz bekledikten sonra: “Fakat kırıtmaları bir kenara, böyle örtülü bazı kızların, kadınların, parklarda, kafelerde, tenha yerlerde erkeklerle aşna fişne yaptıklarını da görmüyor muyuz...”
İnternetten konuyla ilgili birkaç alıntı da aktarayım:
“Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne sebebi bırakmadım.” (Buhârî; Müslim. Ayrıca bk. Tirmizî; İbni Mâce.)
“Hanımların hayırlısı, kendisi yabancı erkeğe bakmayan; yabancı erkeği de kendisine baktırmayandır.” (Hz. Fâtıma)
“Hayırlı kadın, helâlinden başkalarının hayâllerinde dolaşmayan kadındır.”
Tesettür, “bana bakma” demektir, “bakmadan geçme” demek değildir.
Tesettür görünmek için değil, korunmak içindir.
Tesettür, süslenmek için değil, süsü örtmek içindir.
Tesettür pembeyi mora uydurmak değil, takvayı bedene ve ruha giydirmektir.
“Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, imanını göster.” (NFK)
“Medeniyet dediğin açmaksa bedeni; desene hayvan senden daha medenî.” (Mehmet Akif)
“Başörtüsü, müslüman kadının önce yüreğini örter. Sonra gözlerini, sonra dilini, sonra da bedenini!” (Mehmet Deveci)
Ancak şu gerçek de aslâ unutulmamalıdır: “Tesettür emri, yalnızca kadınlara yönelik değildir. Bu emrin mahiyetini erkekler de en az kadınlar kadar doğru öğrenmeli ve doğru uygulamalıdırlar!”
“Bir kadın edepten daha güzel bir elbise giyinmemiştir, bir erkek de edepten daha güzel servet edinmemiştir.” (Gazâlî)
“Sanma ki tesettür kadınlara farzdır; erkeğin tesettürü göz kapaklarındadır.” (HZ. Ali)
“EY PEYGAMBER! MÜMİNLERE DE Kİ; YABANCI KADINLARI GÖRDÜKLERİ ZAMAN BAKIŞLARINI AŞAĞI İNDİRSİNLER. UTANILACAK YERLERİNİ DE KORUSUNLAR. BU, ONLAR İÇİN ÇOK TEMİZ BİR İŞTİR. ONLAR HER NE YAPARSA ELBETTE ALLAH HABERDARDIR...” (Nur: 30-31).
TOPARLAYALIM:
Fıtrat inkâr edilemez. Fıtratımıza türlü erdemler, türlü zaaflar, sınav hikmetiyle konulmuştur. Fıtratları doğru okumak, anlamak ve fıtratları iyiye kanalize edecek tedbirler almak ve uygulamak insanlık ve kulluk görevimizdir. Kadın fıtratında teşhir, beğenilme ve arzulanma zaafı vardır. Hem bireysel hem toplumsal huzurumuzu dinamitleyecek yapıdaki bu zaafa karşı tedbirler almak ise (kadınıyla erkeğiyle) hem hakkımızdır hem görevimizdir. Erkeklere sesleneyim: Siz bakmayın feministlere, bakmayın medenî(!) kânun hükümlerine; karılarınızın, kızlarınızın, kız kardeşlerinizin edebinden sorumlusunuz. “Dikkat ediniz! Her biriniz birer çobansınız ve her biriniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. İnsanları yöneten idareci bir çobandır ve idaresi altında bulunanlardan sorumludur. Erkek, aile halkının çobanıdır, o da eli altındakilerden sorumludur...” (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Davud) “(HEM) KENDİNİZİ, (HEM DE) AİLENİZİN FERTLERİNİ ATEŞTEN KORUYUNUZ.” (Buharî). Yani bir erkek, bir hayvan gibi davranma lüksüne sahip değildir. Elinden, dilinden, gözünden, belinden sorumludur. Mahremindeki kadınlardan da sorumludur. Ortamdaki gelişmelerden de hesaba çekilecektir. Çünkü omuzlarına önemli görev ve yetkiler konulmuştur. Günümüz erkekleri maalesef... devamını siz getirin, yazamayacağım. Ve yine devamını sizin getirmenizi isteyeceğim bir cümlenin başlangıcını vereyim: Günümüz idarecileri de maalesef...
İNSAN FITRATINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMADAN VERİLEN HÜKÜMLERE VE YAPILAN UYGULAMALARA hayır. Vesselâm.
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli