|   | 
  • Nurettin Bilgen

    ÜSKÜP’TEN AYRILMAK ZOR; KALKANDELEN’E ULAŞMAKSA HOŞ!

    Gönül Coğrafyamız Balkanlar Gezimizin 5. Günüydü sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapıp Kaptan Recep’in ve rehberimiz Sefa Hoca’nın “Haydi yolculuk vakti, hareket ediyoruz.” çağrıları üzerine araçtaki yerlerimize geçtik. Herkes bir yol arkadaşı edinmiş, onunla otobüste yan yana oturuyor, muhabbet ediyordu. Ben de tarihçi Süleyman Hoca ile beraber oturuyordum ve bol bol Denizli’den ve üniversitemizden muhabbetler açıyor ve uzun uzun konuşuyorduk. Böylece yolculuk daha iyi geçiyordu. Bu güneşli ve masmavi gökyüzü altında Üsküp’ten güzel hatıralar ve duygularla Tetova yani Kalkandelen’e doğru yola çıkalı henüz yarım saat anca olmuştu. Tetova Levhasını karşımızda görünce “Ne çabuk geldik Kalkandelen’e!” deyip oldukça şaşırdık. Fuat Erenoğlu’nun naklettiği elemli nağmeler geldi şimdi kulağımıza:

     

    Ne hoş imiş Kalkandelen ovası

    (Ah) perişan olmuş bülbüllerin yuvası (hey a canım)

    Vermiyormuş o hayırsız babası,

    (Ah) buz buz olmuş şu Şardağı’nın suları,

    Çıkabilsem Şardağı’nın başına

    (Ah) alabilsem nazlı da yâri karşıma (hey a canım)

    Çıkabilsem Şardağı'nın düzüne,

    (Ah) alabilsem nazlı da yâri dizime (hey a canım),

    Yar söylesin aklım gelsin başıma,

    (Ah) buz buz olmuş şu Şardağı’nın suları!

     

    Aracımız ana caddelerden hareket edip Alaca Cami’nin avlu duvarının önünde durdu. Araçtan iner inmez, Şardağı’nın muhteşem zirvesi, yemyeşil ormanları, üzerine rengârenk çiçekler gibi serpiştirilmiş köyler muhteşem bir tablo olup duruyordu karşımızda. Tetova’da birçok cami ve tekke vardı. Ancak bunların en güzeli Alaca Camii ile Harabati Tekkesi idi. Kısıtlı olan zamanımızda ancak bu ikisini gezebilecektik.

     

    Alaca Camii

     

    Kuzey Makedonya’nın zarafet timsali bu tarihî camisi hem yerli hem yabancı gezginlerin uğrak yeri idi. Alaca Camii’nin bir adı da Paşa Camisi olup MS 1438 yılında bu yörede inşa edilmiş en önemli Osmanlı Türk-İslam eserlerindendir; ancak 17. yüzyıl sonlarında Kalkandelen`de meydana gelen yangında büyük hasar görmesi üzerine, 1833 yılında zamanın meşhur muhafızlarından Recep Paşa’nın oğlu mutasarrıf Abdurrahman Paşa tarafından cami, yeniden yaptırılmıştır. Caminin mimarı İshak Bey’dir.

     

    Alaca Camii, Kalkandelen’in simge mimari eserlerinin başında gelir.Renkli cami anlamına gelen “Şarena Dzamija” adıyla anılan cami, Makedonya’nın Kalkandelen (Tetovo) şehrinde, Pena Irmağı’nın yanı başında yer alır. Zamanında çoğu cami; sultanlar, beyler ya da paşalar tarafından yaptırılırdı ancak Alaca Camii Kalkandelenli iki kız kardeş Hurşide ve Mensure tarafından çeyiz paralarını bağışlayarak finanse edilmiştir. Camii avlusunda bulunan sekiz köşeli türbede camiyi ilk inşâ ettiren bu iki kız kardeş yatmaktadır.

     

    Yapımı sırasında, kalem işi süslemelerin sırları için 30.000’den fazla yumurta kullanılmıştır. Alaca Camii ve diğer Osmanlı camileri arasındaki en önemli fark, Alaca Camii’nin karakteristik bir dış kubbesi olmayışıdır. Alaca Camii Pena Nehri’nin yakınında bulunmaktadır. Çok renkli ve ihtişamlı yapısıyla çağlara meydan okuyan bir yapı özelliğindedir. İç ve dış cephe süslemeleri otantik ve çok güzel renklerle günümüze kadar gelmiştir.

     

    Balkan Gezisi ekibimizle camiye girip iki rekât ziyaret yani tahiyyatülmescit namazı da kıldık. Ardından gözümüz duvar ve tavan süslemeleri ile büyülenmişti, hatıra için bol bol resimler çektik. Caminin önündeki şadırvan da çok güzeldi. Hemen kuzey duvarında iki katlı ahşap ve kâgir binada Kuran Kursu vardı. Okullar yaz tatiline yeni girmişti; ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuklar şimdi bu Kuran Kursu’na devam ediyorlardı. Kısa süre onları da ziyaret ettik onlar bize hoş geldiniz deyip ilgi gösterdiler, biz de çocuklara küçük hediyeler verdik.

     

    Harabati Tekkesi

     

    Müslüman Türk mezarlığının oradan kuzeye doğru ilerleyip Harabati Dergâhı’na yani Tekkesi’ne geldik. Etrafı sağlam ve yüksek duvarlarla çevrilmiş, geniş bir avlunun içinde çok hoş bir mekândı burası. Balkanlardaki ilk Müslüman ve Bektaşi derviş kolonilerinin hem ilim hem sanat ve hem de inanç okulu olan bu mekânların sayısı azalsa da önemini korumaktadır. Ahilik geleneği ile Bektaşilik inancının birleştiği çok özgün bir yapıdır bu Tekke!

     

    Tekke, Üsküp’e 40 km. uzaklıktaki bu tekke Sersem Ali Dedebaba tarafından 1526 yılında temelleri atılıp yaptırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamlarından birisi olan Server Ali Paşa mensup olduğu Bektaşîlik’le hizmet etmek isteyince; Kanuni tarafından “Bundan böle senin adın ‘Sersem Ali Dedebaba’ olsun!” demesi üzerine bu adı almıştır. Bu dergâhta yıllar boyu, çok sayıda Bektaşi erenleri hizmet etmiştir. Bunlardan birisi de Harabati Sultan olup dergâh daha çok onun adıyla Harabati Baba olarak da anılmıştır.

     

    Üstat Yavuz Bülent Bakiler, Harabati tekkesinde geçirdiği bir geceyi “Harabati Baba Tekkesinde Cemil Meriç Sohbeti” başlığı altında kaleme aldığı yazısında anlatırken, Harabati Baba Tekkesi’yle ilgili olarak tekkenin 75 yaşındaki Makedonyalı bekçisinin “Çocukluğumuzda, Tekke içinde dervişler ne yapıyorlar? diye merak ederdik. Şu bahçe duvarlarına gizlice tırmanır onları gözetlerdik. Dervişler, genellikle bu şadırvanın başında toplu olarak oturur ve hep bir ağızdan: Huuu! Hayyy! Hak! Allah! diyerek zikrederlerdi. Sonra yine orada namaz kılarlardı. Bu şadırvanın etrafı, dervişlerin yazlık namazgâhı idi. Kış gelince de şu karşıdaki mescitte namaza dururlardı.” hatıralarına yer verir.

     

     

    1940’tan sonra ciddi restorasyon çalışmasından geçirilmiştir. Türkiye’de de faaliyet gösteren Cem Vakfı 2006 yılından bu yana Harabati Dergahı’na önemli yatırımlar yapmış ve sahip çıkmıştır. Alevi-Bektaşi nüfus azalsa da bu eserlerin korunması ve bunlara saygı duyulması gerekir. Bektaşi inancından olanlar, “İslam Dini Birliği” adlı Vahhabî bir örgütün buraları gasp etmesine karşı mücadele vermektedirler. Bir de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden de kendilerine her türlü desteği vermesini beklemektedirler.

     

    Dostlar ve canlar bizler her zaman şunu bilir şunu söyleriz:

    Ali Bizim Şâhımız,

    Kâbe kıblegâhımız,

    Miraçtaki Muhammed,

    O bizim Padişahımız!

     

    Tarihte Müslümanlar nice Kerbelâlar yaşadı, nice Yezitler Hasan ve Hüseyinleri katletti.Oysa et tırnaktan ayrılır mı hiç! İslam’ın önderi ve Peygamberi Hz. Muhammed sav.çağlar öncesinden bize şöyle demiyor mu “İman etmeden cennete giremezsiniz, bir birinizi sevmeden de iman etmiş olmazsınız!

     

    Kıymetli dostlarım haftaya Gostivar’da Saatli Camiinde ve Atatürk’ün Köyü (Kocacık) Kocatürk’teyiz!

    ***

    Kimi mutluluğu yukarıda arar, kimisi de aşağıda arar; oysa mutluluk insanla aynı hizadadır!”  KONFÜÇYÜS

     

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.