Medyada yer alan haberlere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington’a giderek ABD Kongresi’nde bir konuşma yaptı. Soykırımcı Netanyahu, konuşması için Kongre’ye girmesinin ardından büyük bir coşkuyla karşılanırken, uzun süre ayakta alkışlandı. (25.07.2024, trthaber.com)
Dünün mazlumu bugünün zalimi, soykırımcı, katil İsrail, Filistin’de Gazze’yi haritadan silme derekesinde insanlık ve savaş suçu işlemeye devam etmektedir. Böyle bir zamanda ABD Kongresi’ne girişinde ve kongredeki konuşması sırasında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun alkışlanması, konuşmasını protesto eden gruba ABD polisinin sert müdahalede bulunması ABD ile İsrail arasındaki bağın ne kadar sağlam olduğunu da göstermektedir. Zalimlerin dostu yine zalimler ve her işinin odağında menfaat bulunan münafıklardır.
***
Üstat Mehmet Akif Ersoy’un en önemli eseri Safahat’ını okuyanların dilinden düşürmediği şiirlerden biri de, “Safahat”ın altıncı kitabı “Asım”da yer alan, “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.” diye başlayan şiirdir ki; hakka, hakikate, özgürlüğe taraf olmanın, haksızlığı, hukuksuzluğa, zulme ve zalime karşı olmanın bayraklaşmış hâlidir. Üstat Akif’in ruhu şâd, mekânı cennet olsun!..
Aslında bile isteye zulmü alkışlamak ve zalimi sevmek insani bir duygu değildir. Bu, olsa olsa kötülüğü emreden nefsin emrine giren bir aklın işidir veyahut zulüm ve haksızlık olduğunu bilmeden yapılan bir eylemdir. İkincisini ise biraz da “güzel düşünme”nin, hüsnüzan etmenin bir yansıması, tezahürü olarak değerlendirmek mümkündür. Bu da uzun soluklu olacak bir iş değildir. Bilgi ve internet çağında bu kadar uzun soluklu cehaletin olması mümkün değildir ve bundan dolayı kişi ve kurumları hüsnüzanla muamelede bulunmak da bizi yanlışlara götürse gerektir.
Öncelikle, zulüm ne, zalim kim; zulmü alkışlamanın ve zalimi sevmenin sınırları nedir gibi sorulara cevap vermek lazım gelir. Biri diğerini eften püften sebeplerle kızıp pekâlâ zalim, yaptıklarına da zulüm olarak nitelendirebilir. Ama gerçekten zulüm ve zalim böyle bir şey midir yahut bir işi zulüm ve yapanın da zalim olarak belirleyen şey sınırlarla sınırlandırılabilir mi? Ülkenin dışında kalben taraf olduğumuz veya olmadığımız bir gruba karşı yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu zulüm ve yapanı da zalim olarak niteler ve bunların karşısında bir duruş sergilerken aynı haksızlık ve hukuksuzlukların ülkenin sınırları içerisinde siyaseten ve dünya görüşü bakımından taraf olunan özel ve tüzel kişi ve kişiliklerce yapılıyor olması o yapılanları zulüm, yapanları da zalim olarak görmemek doğru ve insani bir tutum ve davranış mıdır?
Zulüm “Adâlete aykırı davranma, hak edene hakkını vermeme, (hakkı olmayana da hak verme ile) haksızlık, adaletsizlik”tir. Bunları bile isteye yapana da zalim denir.
Her nerede olursa olsun, halı altına süpürülen şeyler gitgide daha problem bir hâl alır ve içinden çıkılmaz, toplumsal bir kangrene dönüşür. Ülkede sekiz yıldır devam eden KHK hukuksuzlukları da bunlardan biridir. Siyasi erkin sistemi değiştirme ve dönüştürme, kendi anlayış ve düşüncesinde olanları kadrolara alma maksatlı olarak etkileri sınırlar ötesine varacak bir siyasi mühendisliğin eseri olan meş’um olay bahane edilerek çıkarılan KHK’lerle yüzbinlerce kişi; işinden, aşından, aşiyanından, itibarından, özgürlüğünden, hak ve hukukundan edilmiştir. Aileler parçalanmış, değerler altüst olmuş, gençlik değerlerden âdeta kaçar bir vaziyet almıştır. İşinden edilen, sosyal bir soykırıma uğrayan kişiler toplumdan dışlandığı gibi ailelerinden dışlanmış, ekonomik sıkıntı ve sosyal problemlerle birlikte intiharın eşiğine gelmiş ve bu sebeplerle pek çok nitelikli insan intihar ederek geride birçok öksüz ve yetim çocuk kalmıştır. Ayrıca annesi ve babası hakkında olmadık gerekçelerle hukuka aykırı biçimde açılan siyasi davalar sebebiyle annesiz ve babasız olarak büyümek zorunda bırakılmış, bazıları yetiştirme yurtlarına gönderilmiştir.
İnsanlar hukukun evrensel kaidelerine aykırı suçlamalarla tutuklanmış, işkencelere, çıplak aramalara tabi tutulmuş, bu süreçte hayatını kaybetmiş, öldükten sonra suçsuz oldukları ortaya çıkmıştır. Kimileri de hayatını kazanabilmek için bilmediği işlerde çalışmak zorunda kalmış olduklarından çeşitli iş kazalarında; kimileri de bulundukları şehirden uzak yerlerdeki yakınlarını ziyaret etmek için giderken veya ziyaret sonrası şehre dönerken yollarda trafik kazasında vefat etmişlerdir. Bütün bunlar vebaldir, zulümdür.
Hâl böyle iken ülke dışındaki hukuksuzluklara karşı erdemli bir tavır sergilerken aynı hukuksuzluklar “bizden biri” yapınca “devletin bir bildiği vardır”a dönüşüyorsa burada erdemli bir tavırdan, hakkaniyetli bir duruştan söz edilemez. Haksızlık her yerde haksızlıktır, her haksızlığı, hukuksuzluğu yapan/lar da zalimlerin ta kendileridir. Buna bugün ses çıkarmayıp halı altına süpürenler yarın bu süprüntülerle yaşamak zorunda kalacaklardır. O zaman bu pislikler de nereden çıktı diye hiç de şaşkınlık nöbetlerine tutulmasınlar!..
Damad-ı Nebi, raşit halifelerin dördüncüsü Hz. Ali (r.a.) “Devletin dini adalettir.” derken “din”in takip edilen, edilmesi gereken yol” anlamıyla kullanılmış olduğunu hatırdan uzak tutmamalı. Yine adil hükümleriyle adını dünyaya duyuran raşit halifelerin ikincisi Hz. Ömer de “Adalet mülkün temelidir.” diyerek gerçek bir Müslümanın topluma yönelik en önemli iş ve işleminin adil davranmak, adaletle iş görmek olduğunu ortaya koymuştur. Akif’in şiirinde dile getirdikleri de bu anlayışa uygun ve aynı istikamettedir. Öyleyse, 21 yıl önce Gazze Şeridi'nde Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasını önlemeye çalışırken İsrail buldozerince ezilerek öldürülen ABD’li aktivist Rachel Corrie, “Zulüm bizdense ben bizden değilim!” diyebilme olgunluğuna ve yüceliğine ermek gerek.
Şimdi şu soruyu sormanın tam da zamanı “zulmü alkışlayan ve zalimleri kendilerinden olduğu için seven” ve “adı Müslüman” olanlar mı insaniyet mertebesindedir yoksa temel hareket noktası bütün insanlara yapılan haksızlık ve hukuksuzluğa karşı duruşuyla canıyla bedel ödeyen Rachel Corrie ve onun gibi düşünen ve hareket edenler mi?
Her gün yeni bir canın solmasına, çocukların öksüz ve yetim kalmasına sebep olan hukuksuzluklara artık son verilmeli. Hukuka, adalete dönmenin vakti geldi, geçiyor. Yetsin artık yaşanan ve yaşatılan acılar, yokluklar, yoksunluklar!.. Bu dünya kimseye kalmaz; eden ettiğiyle heybesini doldurur gider. Gittiği yerde ettiklerinin hesabını zor öder. Ebedi hayatını mahveder. Öyleyle iş işten geçmeden, Allah’ın verdiği mühlet bitmeden, yol yakınken bu haksızlık ve hukuksuzluklardan bir an önce dönmenin çaresine bakmalı, bunun gereğini yerine getirmelidir. Zulmün ve haksızlığın her türlüsüne karşı insani bir duruş sergilemeli ve Üstat Akif gibi “Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...” diyebilmelidir.
Zulüm Filistin’de, Türkistan’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Hindistan’da, Irak’ta, Rusya’da, Avrupa’da, Afrika’da … ülkemizde ve dünyanın neresinde olursa olsun zulümdür, yapanlar da zalimdir. Zulme ve zalime ilkesel olarak karşı olmak gerekir. Yapılan zulüm ve haksızlıkların tarafgirlik boyasıyla boyanmasına fırsat vermemek, o aldanışlara kapılmamak, gark olmamak lazım. Zulümde, zalimlerde seçmecede bulunmamalı, birine karşı olurken diğerini alkışlamamalıdır. Yoksa önceki kıymetli duruşun bir kıymetiharbiyesi olmaz!..
Allah, zalimleri asla sevmez!.. Öyleyse Allah’ın sevmediği zalimlere bizim de meyletmememiz lazım.