Her mevsimin kendine has güzellikleri var. Bu güzellikleri görmek için iç ve dış seyahate çıkmaya ihtiyaç var. Bu konuda bir irade ortaya koyması gerekir insanın. Yoksa çevresinde var olan güzelliklerin bile farkında değildir.
Güzelliklerin farkında olamamak yeni bir durum değildir aslında. Divan şairi Hayâlî Bey’in “Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler/ Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” beyti bu bağlamda dillere pelesenk olmuştur. “Dünyayı süsleyen, yine dünyanın içindedir, fakat kimse bunu bilmez; balıklar da denizin içinde oldukları hâlde denizi bilmezler.” diyen şair, çevresindeki güzellikleri, durumu bilmeyenlerin hâlini bir bakıma denizdeki balıklara benzetir.
İnsan hem nasibini hem de güzellikleri aramalı, kötülükleri değil. Aramak denince akıllara o söz geliverir: “Her arayan bulamaz, lakin bulanlar arayanlardır.” Bulduklarımız elbette sadece aradıklarımız değildir. Rabbin meccanen ikramları da vardır, onları da unutmamak lazım.
Çalışmanın tatilinde olsak da okumanın çalışmasında olmak, okumalara ara vermemek lazım. Okumak beyni besler, düşünmeyi geliştirir, ufku açar, farklı dünyalara yolculuğa vesile olur. Bilim insanlarına göre, beyin, okumayla beslenmezse bir anlamda kendi kendini tüketirmiş. Onun için okumayı ihmal etmeyelim.
***
Geçenlerde, sayfa refikimiz, yaşadığımız coğrafya itibariyle de hemşerimiz, coğrafya uzmanı, gezgin, muhterem Nurettin Bilgen Hocam “Edebiyatçısın, sen şiiri seversin.” diyerek iki kitap verdi elime. Bunlardan birincisi, Nazmi Emin tarafından hazırlanan “Doğuşundan Günümüze Bektaşilik” adını taşıyan araştırma inceleme kitabı; ikincisi ise ismini sosyal medyadan duyduğum ama henüz “rûberû” yani yüz yüze tanışmadığımız Fuat Eren’in “B_lki Stock_olm’de Bir B_nka Soymalıy_m” adlı şiir kitabı idi.
Şimdi bu ikinci kitap üzerinde bir yolculuğa çıkalım.
Fuat Eren’in “B_lki Stock_olm’de Bir B_nka Soymalıy_m” adlı şiir kitabı, Epona Yayınları’nın “Terrarium serisi” arasında Kasım-2022’de raflarda yer almış. Şairin ilk şiir kitabı ise 2015 yılında, “Kokusuz Bahçeler” adıyla Şule Yayınları arasında yayımlanmış. İsmini duyduğum hâlde şiirlerini henüz okuma imkânı elde edemediğim şair Fuat Eren’in şiirlerine de bir nebze olsun böylelikle ulaşmış oldum. Bu güzelliği için Hocam Nurettin Bilgen Bey’e teşekkür ederim.
Fuat Eren, kitabında yer verdiği kısa biyografisi şöyle: “1980 yılında İzmir’de doğdu. Şiirleri, denemeleri, inceleme, sinema ve müzik yazıları çeşitli fanzin ve dergilerde yayımlandı. Şiirleri İngilizceye çevrildi. Açık Şiir platformunun bir üyesi. İlk kitabı Kokusuz Bahçeler 2015’te yayımlandı.”
Temiz baskısı ve farklı tasarımı ile dikkatleri üzerine çeken “B_lki Stock_olm’de Bir B_nka Soymalıy_m” kitabının editörlüğünü Ercan y. Yılmaz yapmış. Kitap, “Amorf, Her Kapı Kendi Sesiyle Kapanır, Gemisini Kaybetmiş Çapa” adlı üç bölümden meydana geliyor. Bu bölümlerde, kimisi kısa kimisi uzun, 25 adet şiire yer verilmiş. Şiirlerin başlıkları bold/koyu olarak yazılmış, bazı şiirlerde ara başlıklara yer verilmiş, bazılarında da rakam kullanılmış.
Şiirler yapı bakımından serbest ölçü ile kaleme alınmış olsa da yer yer ses benzerliklerinin oluşturduğu ahenkten, kafiye ve rediften yararlanılmış. Şiirdeki iç musiki de elbette ihmal edilmemiş.
Eren’in şiirlerinde asıl öne çıkan, zıtlıklardan, deyim ve duygu aktarımlarından yararlanılmış olması. Bu, özgün söyleyişi, özgün imgeyi de beraberinde getiriyor elbette. Kitaba isim olarak seçilen dize de bunu ortaya koyuyor zaten.
Bir şiirin her bir kelimesi, her bir ifadesi, tamlamaları elbette yeni söyleyişler içermeyebilir, hatta içermemelidir de. O zaman, kuru imgelerle dolu, anlamsız metinler yığını olmakla okurun metinden haz almasına mâni bir durum söz konusu olur. Siyahın içinde beyaz, beyazın içinde siyah, eskilerin içinde yeni nasıl ayrı bir farkındalık oluşturuyorsa normal söyleyişler arasına seçilmiş ve serpilmiş özgün söyleyişler, ifadeler metni daha canlı, daha dinamik ve daha edebi kılar. Şair, “Otopsi” şiirinde kendini kırbaçlayan bir yılkı olarak tanımlar: “kendini kırbaçlayan yılkıyım/ uysal, hırçın, vahşi, sessiz/ sırtımda senden çaldıklarım/ ötelerden bir tutam ayrıkotu göstersen/ koyu ormanlar gevelerim ağzımda/”
Dizeler arasında “sehl-i mümteni” diyeceğimiz görünüşte basit ama anlam derinliği olan ifadelerle karşılaşmak okuru canlı tutuyor: “her kapı kendi sesiyle kapanır”, “nehirler yatağından başlar kurumaya”, “ve bir vücut omzundan başlar kadın olmaya”, “kendime bir düşman icat etmeliyim”, “bakalım güneşi sabaha kim yoğuracak”
“Gönderilmemiş Mektup” şiiriyle zihinlere öncelikle mektup kavramının varlığını yerleştiriyor. Mektubun muhatabına gönderilmeme sebebi, apayrı bir durum. Şiir, “selam ederim/ koparıldığım okyanus/ tuzun sinmiş üstüme bir kere/ yıllardır doyasıya yüzdüğüm/ şimdi kavanozun içinde/ anladım doyulmazmış/ doyamadım” dizeleriyle gerçekten de mektup üslubu ile başlar. Şiirde “okyanus” imgesi denizin bütün özellikleriyle yer alır: “tek damlaya toplanan okyanus/ sende kaybolmam için uzun bir an gerekli” diyerek okyanus ve damla, damla ve okyanus ilişkisinde bir zıtlık halkası çizer.
“Arada Bir” şiirinde ise hasret kaldıklarımıza, özlem duyduklarımıza sesleniş var: “arada bir görünsen diyorum/öyle çok değil, arada bir/ ben uyuşuk yollarda yönü olmayan/ toparlayıcı selektör olup dağınıklığıma/ yanımdan hızlıca geçip el sallasan/ ben yorgun argın, asfaltın kenarında”
Şiirde hayatın farklı anlarının yansıması, okunması söz konusudur: “kitaplar eskir yeni insanlar tanımaktan/ bir şiir okunur, tadı damakta günlerce kalan/ bir kapı kapanır sonra yüzlercesi açılır/ ben hep buradayım derim ardından”
Özlemini şair şu ifadelerle somutlaştırır: “arada bir görünsen diyorum, o kadar/ nasıl tüpü bitmiş bir dalgıç yüzeye çıkar hışımla/ ya da bir çocuk bayramlığıyla uyur arifeden/ hiçbiri karşılık gelmez inan/ çiçekler güneşi görmeden nasıl yaşar/ söz biter, kaybolursun yine/ ben hep buradayım derim ardından”
İdraklere fanilik de sarmıştır: “daha ne kadar yaşarız ki şunun şurasında”
Şair Eren, “Köz” şiirinde tasavvuf düşüncesindeki hiç olma meselesinde bulur kendini: “başkası olmak en çok gözlere ağır/ senin dilinde bir ismim olmalı/ ne kadar hürsen o kadar kafes/ ne kadar hiçsen o kadar her şey/ ne kadar gizliysen o kadar ayan/ senin dilinde bir ismim olmalı” dikkat edilirse kelimeler anlamca birbirine zıt olanlarından seçilmiş.
Söyleyişteki zıtlıkları “Havale” şiirinde de görürüz: “ağırlaştıkça hafiflermiş insan/ iki büklüm alnında çizgiler/ küçüldükçe büyürmüş yerin izleri/ büyüdükçe küçülürmüş göğün/ hiç oldukça büyürmüş/ ufalanırmış çürükleri”
Dış dünyada yaşananları iç dünyasında seyreltilmiş dizelerle şiirler kuran şairler, aynı zamanda bu dilin en hassas işçileridir. Onlar kelimelere yeni anlamlar yükler, varlıları yeni söyleyişler eşliğinde betimlerler. Kelime yağlı güreşinde bir cazgırdır şair, onları birbirleriyle güreştirir, yarıştırır. Dizelere bu açıdan da bakmak mümkün.
Bu yazımızda şair Fuat Eren’in “B_lki Stock_olm’de Bir B_nka Soymalıy_m” adlı kitabına konuk olduk. Şair, şiirlerinden, dizelerinden yeni tatlar sundu bize. Okur olarak ona teşekkür ederiz, elbette ondan yeni yeni şiirler, bu eserde olduğu gibi yeni ve özgün eserler beklediğimizi de ifade edelim. “Zeytinin Yolculuğu”ndan haber verip ondan dizeleri ve yolculuk serencamını esere havale edip geçelim. Onun farklı şiirlerinden seçtiğim şu dizelerle sizleri baş başa bırakıyorum:
“kendime misafir geldim, buyur otur/ ben, ehilsiz bezirgan oğlu, memnun oldum”
“yurtsuzum, nereye varsam mülteci/ arkamda evrene aykırı leke”
“bir şiire girmek için onca kelime/ birbirini hiç kıskanmadan/ köşe kapmaca oynuyor zihnimde”
“şaha kalktıkça gömülüyor atlarımız/ bakarken bulanık fotoğraflara/ suçu ne diye soramam/ kaçışıyor sıkıya gelince yüzleri küçük insanların”
“kuşatıldığının farkında bile değil şehirler/ şehirler, te kişi yaşadığımız”
“iç dışa çevrilse en çok kendimizden korkarız”