Bazı güzel insanlar vardır, onlarla iletişime geçip arkadaşlık kurduğunuzda, dostluğunuzu geliştirdiğinizde benzeri onlarca belki de yüzlerce güzel insanla tanışıp bilişmiş olursunuz. Bu durum bazı güzel kitaplar için de böyledir; onları okuduğunuzda başka başka birçok kitabı, yazarını tanımanıza, içeriği hakkında bilgi sahibi olmanıza imkân verir. Onlar âdeta diğer onlarca, yüzlerce kitabı size, evinize, zihin dünyanıza konuk ederler. “Bir tatlı huzur” atmosferi için yaptığınız okuma yolculuğunda sizlere o güzel eserler de eşlik eder.
O gönlü güzel insanlardan sıkılmadığınız, bıkıp usanmadığınız gibi başka başka kitaplara elçilik eden o güzel kitaplardan ve yazarının güzel anlatımlarından da asla sıkılmaz ve bıkkınlık duymazsınız.
Her insan, apayrı bir dünyadır ve beraberinde birçok hikâyeyi de barındırır. O dünyalara seyahat edip o hikâyeleri dinlemek; o dünyaların, o hikâyelerin içinde olmak apayrı bir haz ve kazanımdır. Hele o anlatımları yazar salt insanlık penceresinden, insanca bir bakışla bakıyorsa o anlatımlarında insan hayatı tebellür edip belirginleşiyorsa o kitapları yanınızda tutun, onları masanızdan hiçbir zaman eksik etmeyin. Onlar her daim yol arkadaşlarınız arasında bulunsun.
Deneme türündeki yazılarıyla Türkiye’de ilk beş yazar arasında adından söz ettiren yazar Nihat Dağlı’nın ilk basımı dört yıl önce yapılan -bir oku(n)ma deneyimi- Kitap Açarken Beni adlı eseri bu düşüncelerin zihnimde çiçek açmasına vesile oldu.
Dağlı’nın daha önce yayımlanan Hiç Kimseye Mektuplar, Elveda Oblomov, Çıkar Sokak, Hiç Yoktan İyidir, Şifalı Öyküler, Selam Söyle Çocukluğuna adlı eserlerini okudum. Kitap Açarken Beni’deki yazılarını da diğer eserlerini okurken yaptığım gibi birçoğunun altını çizerek okudum. Yazar Dağlı; duygunun, düşüncenin, hâlin, hayalin, gerçeklerin ve gerçekliğin betimlemesini öyle güzel yapmış ki yazıların altını çizmeden okunmasına imkân yok.
Kitap Açarken Beni, yazarın değişik zamanlarda kaleme aldığı, okuduğu kitaplara dair okuma iç yolculuklarından izler sunan yazılardan oluşuyor. Bu metinlere, salt bir tanıtım yazısı demek yanlış olur. Hani yanlış değilse bile eksik bir tanımlama olur. Okumalarını insan penceresinden bakarak yapan Dağlı, kitapları okurun nazarına sunarken kitapların içeriğine dair konuları bir vesile bilip onlara dair duygu ve düşüncelerini okurlarıyla paylaşıyor. Bunu yaparken de dilin imkânlarını en güzel şekilde kullanmayı ihmal etmiyor. Evet, eserlerin bağlamına girip o bağlam vesilesiyle esere, konuya ve yazara dair değerlendirmelerini buluyor ve görüyoruz. Dağlı bunları yaparken okuru aklından, elinden tutup kitabın yani yeni bir dünyanın açık olan kapısına getirip bırakıyor. Kısa bir yolculukta işaretlediklerini okurun beğenisine sunuyor. Okur işaretlenenleri ve açık bırakılmış o kapıdan içeriye baktığında gördüklerini beğenirse o yeni dünyaya adımını atıp o dünyanın başka başka güzelliklerini görecek o nimetlerinden tadarak istifade edecektir. Bu yönüyle Dağlı, o seçme, beğenme işini tamamen okura bırakıyor. Okura bırakıyor ama eseri ve yazarını nazara verme, okurla buluşturma işini öyle güzel yapıyor ki “Hüsn olur kim seyrederken ihtiyâr elden gider.” (Ziya Paşa) dizesinde ifade edildiği gibi okurun, kendisini bundan uzak tutmasına imkân bırakmıyor.
Rengarenk yüz on çiçekten oluşan bir buketi andıran Kitap Açarken Beni’deki yazılar, tematik bir bölümleme kurgusuyla sayfalar arasındaki yerlerini almış. Bu temalar, “Büyürken Olan, İnsan Hikâyedir, Kadını Hayata çağırmak, Bizi Mahveden Havalar, Yerdeki Yıldızlar, Dünyanın Uğultusu, Tarih ve Mahkûmiyet, Toplumun Göğü, Kıyısız Deniz, Bir İsme Açılmak, Bir Şehir Nelerden Oluşur?”şeklinde sıralanmış.
Rengarenk çiçekler açan bu bahçeden bir demet çiçek olması için “Büyürken Olan” ana başlığı altından kısa bir kesit sunalım. Bu bölümde Dağlı, okuma yolculuklarına kitapla ve deneme türündeki kitaplarla ve onların yazarlarıyla olan duygu ve düşünce iletişimini Burhan Sönmez’in Masumlar’ı ile başlatarak kendi çocukluğuna gider. Bu yolculukta, çocukluğuna ve gençliğine dair hâllerini içli cümlelerle dile getirirken buluruz Dağlı’yı: “Derim bunu; anne ve babam üzerinden biyolojim doğmuş, okuyup ve yaşadıklarımdan ise ben … Sözünü ettiğim metinlerin (büyürken olanın) ruhu, geride bıraktıklarım ve geçerken hissettiğim eksiklik sebebiyle maruz kaldıklarımdan oluşuyor. Elimden başka türlüsü gelmiyor; dilim, kendimin etrafında kuruluyor. Çoğu insan kendini elde var gördüğünden, ayrıca “bir şey” oluyor veya “bir şey” yapıyor. Bu mümkün mü bilmiyorum.”
Dağlı, daha sonra, yenilerde çekilmiş ve kendisine posta ile gönderilmiş, çocukluğunun geçtiği köylerine ait bir fotoğraf üzerinden köyü, evleri, çocukluğu ve kendi varoluş hikâyesine dair anlatılarıyla bizi, okuru kitabın sayfalara bağlayarak şöyle der: “Şimdi anlıyorum: İnsan, kendisine ev olsun diye doğar. Evinde, güvenin müşterisi bir yolcu, kendisini tehlikeden koruyan bir sığınağın arayıcısı ve kurucusu olur.”
İnsanı en iyi anlatan türlerin başından gelen “deneme” ile “Okumaya yuvarlanmak” at başlığındaki yazısında Dağlı, yazar Latife Tekin ve deneme türünün önemli isimlerinden Ahmet Turan Alkan ile okuma yolculuğuna değinir, Tekin ve Alkan’dan alıntılar yaparak bizi onlarla buluşturur, böylelikle bizim kendisini anlamamızı da sağlar. “Denemenin ‘ben’i”nde ise deneme türü ile ilişkilerini ve deneme türünün beni açan özellikleri ile okuma yolculuğa çağırır. Satırları okudukça deneme türüne ve “ben”imize açılırız. Dağlı bu yazısını şöyle tamamlar: “Hem Batı’nın hem de Doğu’nun denemesi için şunu diyebiliriz: İkisi de ilm-i hâl bilgisidir. Denemeci olduğu hâl üzere yazıya dökülür. Denemede görünür olan şey yazarın şahsi hâlleridir. İlginçtir, Hallac’ı ölüme götüren durum, şahsi hâl, deneyim olarak değerlendirilmiştir. İrfani metinlerin tümüne böyle bakılmış, şahsi ve kalbi bir yolculuktan aktarılan notlar şeklinde okunmuştur.”
Nasıl ki bir elbiseyi giymeden üzerinize uygun olup olmadığını, üzerinizdeki duruşunu beğenip beğenmediğinizi bilemezseniz kitapları da alıp okumadan yeterince tanıyamaz, içeriği hakkında yeterince vakıf olamazsınız. Kitap Açarken Beni kitabını yazar Dağlı’nın “Önsöz”de kayda düştüğü şu cümleleriyle hatırlamamız onu daha iyi anlamanıza vesile olacaktır:
“Bir anne ve babanın doğurduğu olsam da aslında beni doğuran kitaplardır. Onlar emzirdi, açlık ve dahi yoksunluğun kemirdiği şey olmaktan kurtardılar. Ayağımın altında bir zemin bulduysam, bir ağaç gölgesi veya bir saçak-altı, kitaplar sayesinde oldu. En yalın haliyle bana memleket oldular, yersiz-yurtsuzluk duygusunun kıyıcılığından kurtuldum böylelikle. (…) Yazar olmaktan çok okur olduğumun fotoğrafıdır bu kitap. Kitapların beni açtığına, okurken okunduğuma işaret. Kitaplara dair bir kitap bu. Okuduğum kitapların meselesi etrafında gezinmelerimin, bakıp görmelerimin bir kaydı. Evet, kitapların kitabı…”
En az yüz on kitapla ve yazarıyla hemhâl olmanızı sağlayan, Nihat Dağlı’nın Kitap Açarken Beni kitabı yeni yol arkadaşınız olsun… İnsanı kendisine açan kitaplarla yapılan yolculuklarda yollar daima kısadır.