“Yoksulduk asbaplarımız yıkanınca giyecek bir şeyimiz olmadığı için kuruyana kadar yorganın altında titrerdik her şeyimiz tek idi, yedeği yohdu sevdamız da tek idi.”
(Neşet Ertaş)
Bu yazıda, İranlı Yönetmen Majid Majidi'nin, 1997 yapımı "Cennetin Çocukları" filminin bende bıraktıklarını okuyacaksınız.
Yoksul bir ailenin iki küçük çocuğundan birisinin ismi Ali diğerininki ise Zehra. Ali, bir gün tamire götürdüğü Zehra’nın ayakkabılarını kaybeder. Bu kayıp ile başlar filmin hikayesi. Aile yoksuldur. Ayakkabının kaybolduğunu söyleyip anne ve babaya yük olmak istemeyen iki kardeş, dönüşümlü olarak giymeye başlar Ali’nin ayakkabılarını. Sabahları Zehra, öğleden sonra Ali.
Ali ile Zehra’nın bu sırrı, iki kardeşin dayanışması, babanın ve annenin örnek duruşları dupduru bir aile filmi olarak çıkar karşımıza. Filmin bir yerinde Ali’nin koşa koşa avluya girişi ve Zehra’ya bir yarışmanın müjdesini verirken bakışları vardır. Burada, çocuk oyuncu, samimiyeti zirveye taşımış. Okulda bir koşu yarışması olacak. Üçüncüye ayakkabı verilecek. Kardeşine söz verir. Ben üçüncü olacağım ve senin için o ayakkabıları kazanacağım diye. Ama yarışmada bir şeyler ters gider ve Ali birinci olur. Yarışma sonrası hocası Ali'yi kucağına alır ve "Aferin çocuğum, aferin sana!" der.
Ali ise şunu der: "Üçüncü oldum mu hocam?"
Ali, birinci olmuştur. Birinci olduğu için ağlayan Ali’nin gözyaşları ve ayakkabılara kavuşacağını öğrendikten sonraki huzurlu bakışları, yine seyircinin içini ısıtan karelerdendir.
Filmi izlerken denilebilir cennet, bu filmin neresinde? Yoksulluk, daracık sokaklar, çeşmesi olmayan evler… Cennet; Ali’nin ve Zehra’nın kaybettikleri ayakkabıyı giyen kızı takip edip evlerine gittiğinde uzaktan gördükleri tablo karşısında birbirlerinin gözlerine baktıklarındaki o suskunlukta, o mükemmel anlayışta… Öyle ya filmin ismi Cennetin Çocukları… Cennet nerede? Cennet, babasının kız çocuğundan övgü dolu sözlerle çay isterken göreceğiniz bakışlarında ve kendisinden şeker isteyen babasına “Babacığım, önünde bir sürü şeker var, neden onları kullanmıyorsun?” dediğinde, kendisine emanet edilen o şekerlerden küçücük bir parça dahi almayan babanın “Bu şekerler, bize emanettir çiçeğim. Biz bu şekeri kullanmayız.” derkenki anlayışındadır. Filmin müziği, konusu, oyunculuğu hepsi çok ama çok güzel. Ailecek oturup izlenecek sımsıcak bir film.