{1. bölüm okunmuştur umarım.}
Yazımda; Gün Sazak, Recep Yazıcıoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Kennedy, Olof Palme, gibi isimleri anacağım. Kılıçdaroğlu’nun “hak-adâlet” yürüyüşüne, Fernas İşçilerine, kredi kartlarından alınması planlanan (toplumsal tepki üzerine ertelenen) 750’şer liraya, Fransa’daki ve diğer bazı Avrupa ülkelerindeki kitlesel tepki eylemlerine temas edeceğim. Önce (1). bölümden hatırlatmalar:
TRAKYA TÜRK’te izlediğim bir belgeselde, Amazon ormanlarının talan edilişi, yerli kabilelerin mağdur edilişi, hakkını kaptırmama CESARETini gösteren, adâlet isteyen binlerce insanın öldürülüşü... anlatılıyordu: Böylesi zulümler, adâletsizlikler dünyanın pek çok yerinde görülmüyor mu? Oturdum klavyenin başına. Asıl konum, ADÂLET-CESARET İLİŞKİSİdir.
“Adâlet” özü itibariyle, “hakkâniyet ve (bazı durumlarda) eşitlik ilkelerine uygun davranma” erdemidir. Hak ve hukuk gözetmedir. Adâlet’in zıddı zulüm’dür. Toplumda âdil insanlar olduğu gibi zâlim insanlar da mevcuttur.
Adâlet, güzel AHLÂK’ın bir rüknüdür. Mehmed Âkif’in değerlendirmesine göre; (bir Müslüman açısından) Allah korkusunun ve âhiret inancının bulunmaması durumunda, ahlâk aksaktır. Ahlâkın aksak olduğu bir vasatta da adâletin bulunmaması şaşırtıcı değildir. Dünyadaki ve yakın çevremizdeki adâlet trajedisine bu açıdan da bakmak önemlidir.
HAYSİYET TOPRAĞIYLA BESLENMEMİŞ, DOĞRU KAYNAKTAN GETİRİLEN CESARET SUYUYLA NEMLENDİRİLMEMİŞ SERA(LAR)DA ADÂLET ÇİÇEĞİ YETİŞTİREMEZSİNİZ.
Evet, Cesâret yoksa, adâlet varlığını sürdüremez. En azından risk altındadır. Yukarıda sözünü ettiğim belgeseldeki orman talanı ve buna bağlı olarak yaşanan adâletsizlikler, yani zulümler, gerektiği gibi bir cesâretin bulunmayışı nedeniyle sürüp gitmektedir.
Kimler cesur olmalıdır, cesâretli davranmalıdır ki adâlet ikâme edilebilsin?
Cevaplamaya şu gerçeği teslim ederek başlamalıyız: Öncelikle mağdurlar ve mazlumlar, (en az) suçlular kadar, yani zâlimler ve gaddârlar kadar cesur değillerse, cesâretin bir kıymet-i harbîsi olamaz. “Adâlet yok.” diye yakınma hakkı da ortadan kalkar. Cesur olması gerekenleri, Amazon bölgesindeki zulümden, katliamdan, yani oradaki adâletsizlikten yola çıkarak sıralayacağım:
Aklıma ilk gelenler, o ülkelerdeki hâkim ve savcılardır. Zira öyle ya da böyle, adâlet onların iki dudakları arasındadır ve onlar, herkes hakkında (devleti yönetenler hakkında da) hüküm verme yetkisine sahiptirler.
Aklıma ikinci olarak, polisler, yani güvenlik güçleri geliyor. O ülkelerdeki hâkim ve savcılar gibi polislerin de “haysiyetsiz olmadıklarını” var sayarak diyorum ki: Evet, polisin (kolluk kuvvetlerinin) cesur olması da hem bireysel adâletin hem kamu adâletinin temin ve tesisi açısından çok önemlidir. İsterseniz belediye zâbıta görevlilerini de polislerin yanına oturtabilirsiniz.
Üçüncü olarak; “Muharrirlerin, sanatçıların korkaklığı, adâletsizliğin elini güçlendirir.” diyebiliriz.Haksızlık karşısında susanın kim olduğunu elbette biliriz: Dilsiz Şeytan. Evet, gerekli ve doğru cesâretin olmadığı yerde adâlet beklemek, beyhûdedir... DEMİŞTİM.
Bu bölümde, “Adâlet isteniyorsa; eğitimcilerin, din adamlarının, devleti yönetenlerin ve yönetilen halkın cesur olmaları gerekir.” diyerek devam edeyim:
Başta anne babalar olmak üzere bütün eğitimciler, adâleti ve önemini muhataplarına en doğru şekliyle öğretmeli, içselleştirilmesini sağlamalıdırlar. Adâlet’in, uğruna her türlü bedelin ödenmesi gereken bir insanî kıymet olduğunu vurgulamalıdırlar. Ve adâletsizliklere itiraz edebilmelidirler. Toplumda sözü en çok dinlenen kesim, öğretmenlerdir. Kendileri de uygulamalarıyla buna örnek olmalıdırlar. Ülkemizde, çocuğuna kırık not verdiği için öğretmen döven velileri, kırık not aldığı için öğretmenine küstahlık yapan öğrencileri sıklıkla görmekte veya duymaktayız. İdarî haksızlıklara uğrayan öğretmenler de yok değildir. Maalesef. Fakat buna rağmen öğretmen cesur olmalı ve doğruluktan, adâletten vazgeçmemelidir. Diğer veliler ve öğrenciler de öğretmenin yanında yer alma cesâretini göstermelidirler. Ancak pek çok öğretmenin söz konusu baskılar karşısında maalesef âdil davranamadıkları ve hakkı söyleyemedikleri ise bir gerçektir.Uygulamayan, öğretemez! İlk adım böyle atılınca da ilerideki basamaklarda adâletsizliklerin görülmesi kaçınılmaz olmaktadır. Amazon bölgesindeki (başta anne babalar olmak üzere) bütün eğitimcilerin kulakları çınlasın.
Din adamlarına da bu konuda büyük sorumluluklar düşmektedir. En azından, hukuk mevzuatının, Allah’ın emirlerine ve Elçisi(leri)nin sünnetine uygun hâle getirilmesi konusunda direnç gösterebilmeli, cesur olabilmelidirler. Semavî söylem açısından bakıldığında pek çok insanın, çarpık hukuk mevzuatı nedeniyle mazlum ve mağdur edildiği bir gerçektir. Bizim dünyamızda da din adamları, örneğin baştakilerin debdebe merakı gibi, bankalar ve fâiz gibi, hortumlama ve mala çökme gibi, miras gibi, nikâh ve boşanma gibi, ebeveynin çocukları üzerindeki hakları gibi... konularda gerçek İslâm hukukunun dellallığını yapabilmeli ve ilgililere, yetkililere “dur” diyebilme cesaretini gösterebilmelidirler! Tarih boyunca, adâleti çiğneyen nice devlet yöneticilerinin, cürümleri konusunda din adamlarından fetvâ (icâzet) aldıklarını biliyoruz. Tarihimizde, kardeş katlinden tutun da bazı toplu katliamlara kadar adâletsizliğe fetvâ vermiş şeyhülislamlar yok mudur? Günümüzde de benzer olumsuzluklar yaşanabiliyor desek yanlış olmaz sanırım. Yani, vaazlarında, hutbelerinde adâlet içerikli âyet ve hadisleri okurken bülbül kesilen din adamları, gerçek adâletin uygulanması konusunda gereken hassasiyeti ve cesâreti göstermezlerse, bireysel ve toplumsal adâletin ayaklarından birini kesmiş olurlar. Zâlimler güç bulur; mazlumlar, mağdurlar ise tutunacakları bir dalı daha kaybetmiş olurlar. Amazon bölgesindeki ve ülkemizdeki bütün din adamlarının kulakları çınlasın.
Adâletin tesisi ve işletilmesi konusunda devlet liderlerinin ve diğer yöneticilerin cesur olmaları büyük önem taşır. Çünkü onlar, baş rol oyuncularıdırlar. Onlar adâleti bilmiyorlarsa, önemsemiyorlarsa, uğrunda her türlü bedeli ödeyecek cesârete sâhip değillerse, diğer kesimler ağızlarıyla kuş tutsalar da bir işe yaramaz.Evet, devleti yönetenler de çeşitli çıkar çevrelerinin, çeşitli suç örgütlerinin, çeşitli siyasal güçlerin, bazen askerlerin ve hattâ çeşitli dış güçlerin, adâleti engelleyici baskılarına maruz kalabilmektedirler. Kendilerine suikastler de yapılabilmektedir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, halîfe iken suikast sonucu şehit edildiler biliyorsunuz. Gerçek sebeplerini bilemiyorum ama yakın tarihlerde de Kennedy, İndira Gandi, Benazir Butto, Kral Faysal, İzak Rabin, Şinzo Abe. Jovenel Moise, Olof Palme gibi liderler, suikast sonucu öldürülmüşlerdir. Bülent Ecevit, Turgut Özal, Trump, Gün Sazak, Muhsin Yazıcıoğlu... Kötü emelleri olan karanlık güçler, liderleri rahat bırakmazlar. Liderler de eğer cesur değillerse, pek çok adâletsizliğe imza atabilir, göz yumabilirler.
ANCAK bu değerlendirmem yanlış anlaşılmasın: Devlet yöneticilerinin cesâretinden söz ederken, onların kendi iktidarları, ihtirasları, ikballeri, debdebeleri uğruna karşılarına çıkan engelleri ve demokratik muhalifleri ezip geçecek bir cesarete sahip olmalarını dile getiriyor değilim. Böylesi bir cesaret, toplum için ayrı ve daha büyük bir felâket demektir. O takdirde, sistemin bütün çarklarında adâletsizlik; yani haksızlık, yani anarşi, yani keşmekeş, yani güvensizlik, yani mağduriyet, yani zulüm alır başını gider. Toplum hayatı, haklıların değil güçlülerin, şirretlerin at oynattığı bir arenaya döner. Sözünü ettiğim belgeseli izlerseniz, Amazon bölgesindeki ülkelerde bunun somut örneklerini görürsünüz. İsterseniz Kim Jong-Un’nun Kore’sini de inceleyebilirsiniz. Gerilere doğru, eski Mısır’a, Roma’ya, Ortaçağ Avrupa’sına, Bolşevik Rusya’ya, Çavuşesku’nun Romanya’sına, Saddam’ın Irak’ına, Irkçı Güney Afrika Cumhuriyeti’ne... yani tarihin derinliklerine doğru bakarsanız yine pek çok kötü örnek görebilirsiniz. Kendi tarihimizdeki ve ülkemizdeki benzer adâlet arızalarını es geçiyorum. Ben de her düşüncemi söyleme cesâretine sâhip değilim maalesef.
Benim sözünü etmeye çalıştığım cesaret; haysiyet sâhibi liderlerin ve diğer yöneticilerin hak yolda icraat yapmalarını engelleme, onların tekerine taş koyma çabası içinde olan odaklara karşı gösterecekleri cesarettir.Toplumda adâletin tesisi için bu cesârete çok ihtiyaç vardır ve liderlerin böylesi cesaretleri toplum tarafından da önemsenmeli, desteklenmelidir. Özetlemek için; “Dağda bir kurt kuzuyu yese, kendimi suçlu hissederim.” diyen HAZRET-İ ÖMER’İN ADÂLETİ VE CESÂRETİ desem, yeterli olur sanırım. Siz buna, Gün Sazak(*), MuhsinYazıcıoğlu, Recep Yazıcıoğlu, Kennedy, Olof Palme, Nuşirevan, Hârun Reşid gibi daha bir çok isim ekleyebilirsiniz.
Gelelim Hugo’ya, Pablo’ya, Alvaro’ya, Dario, Manuel, Emma, Victoria ve Catalina’ya... yani Amazon halkına. Ama önce Hazret-i Ömer’in halkına bakmamız lâzım:
Hazret-i Ömer hilâfete geçtiği zaman halkına; “-Ey nâs! Ben haktan, adâletten ayrılırsam ne yaparsınız?” diye sormuştu. “-Yâ Ömer! Sen eğrilir, haktan inhirâf edersen, seni kılıcımızla doğrulturuz!” cevabını alınca, “-Elhamdülillâh! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!..” diyerek sevindi ve şükretti.
Amazon bölgesindeki halkın da böyle olması gerekir. Şâyet adâlet istiyorlarsa. Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu bilmelidirler. Cesur olmalıdırlar. Hele hele, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” demeye kalkışmamalıdırlar. Komşunun uğradığı adâletsizliğe de itiraz edilmelidir. Hiç kimse, bireysel ve toplumsal hakların gasp edilmesine tepkisiz kalmamalıdır. Bu noktada aklıma Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “hak-adâlet” yürüyüşü geliyor. Ve ama tepki verme konusunda da dayanışma içinde olunmalıdır. Bir ipin direnci az olabilir fakat ipler birleşir urgan oluştururlarsa durum değişir. Fransa’daki ve diğer bazı Avrupa ülkelerindeki kitlesel tepki eylemlerini ve sonuçlarını bir düşünün. Yakın zamanda yaşadığımız; kredi kartlarından 750’şer lira alınması planının toplumsal tepki üzerine ertelenmesi olayını düşünün. Fakat Fernas işçilerinin, eylemlerinde yeterince desteklenmediklerini ve “sarı sendika”ları da düşünün. Bunları Amazon halklarına da anlatın. Mahalle adam sendeci ve korkaksa, meydan haramîlere, gâsıplara, zâlimlere, çapulculara kalır.
Birey ve toplum adâlet arayışında korkak ise bunun nedenleri araştırılmalıdır. Bana haksızlık yapana karşı cesur olabilmem için arkamda güvendiğim bir güce ihtiyaç duyarım, değil mi? Zâlimin karşısında bir başıma bırakılmamalıyım. O güç “devlet”tir, “devlet” olmalıdır. Devlet arkamda olmalıdır ki devletten başka dayanaklar aramak zorunda kalmayayım.
Şunları tekrarlayarak yazımı bitiriyorum:
HAYSİYET TOPRAĞIYLA BESLENMEMİŞ, DOĞRU KAYNAKTAN GETİRİLEN CESARET SUYUYLA NEMLENDİRİLMEMİŞ SERA(LAR)DA ADÂLET ÇİÇEĞİ YETİŞTİREMEZSİNİZ. Cesâret yoksa, adâlet varlığını sürdüremez. Vesselâm.
Amazon bölgesinde ve her yerde, mağdurlar ve mazlumlar, (en az) suçlular kadar, yani zâlimler ve gaddârlar kadar cesur değillerse, “Adâlet yok.” diye yakınmalarına HAYIR.
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
----
(*)Baş müfettişlerinden biri yakın arkadaşımdı. Kendisinden öğrendiğim kadarıyla, sözünü etmeye çalıştığım cesârete en canlı örnek, Gün Sazak’ın cesaretidir. Gümrük ve Tekel Bakanı idi. Adâletsiz işlerle iştigal eden odaklar tarafından katledildi. “Şehit edildi.” demek de yerinde olur diye düşünüyorum. Allah rahmet eylesin.
ALINTILAR:
- “Kuvvete dayanmayan adalet güçsüz, adalete dayanmayan kuvvet acımasızdır.” Pascal
- “Toplumda en büyük güveni, her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar.” Anonim
- “Ne zulüm, ne merhamet; yalnızca adalet.” Anonim
- “Adalet önce devletten gelir.” Aristo
- “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Montesquieu
- “Adalet olmadan düzen olmaz.” Albert Camus
- “Hükümdar haksız olarak bir köylüden yumurta alırsa, adamları köylünün bütün tavuklarını alır.” Sadi
- “Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız.” Gandhı
- “Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır.” Anonim
- “Adalet olunca yiğitliğe lüzum kalmaz.” Anonim
- “Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.” Sokrates
- “Kötü yasalar, zulmün en berbat şeklidir.” Burke
- “Yasaların bittiği yerde zulüm başlar.” Lord Chatham
- “İmkân olursa sulh, fakat ne olursa olsun adalet.” V. Phlips
R. Serdar Özmilli