|   | 
  • Cevahir Kadri

    Adaletin Peşinde!

    Her kitap ve her eser ayrı dünyadır. Her şiir de öyle. Yazar ve şairlerin gerçek dünyaları ile hayal dünyalarının birleşimi o dünya ile okurun buluştuğu yerlerdir kitaplar. Seçkiler de ayrı dünyalardan getirilmiş bir avuç topraktır âdeta. O bir avuç toprakta ne güzel bahçeler kurulmuştur, o bahçelerde türlü türlü çiçekler açıp türlü tatlarda meyveler oluşmuştur; bunu da ancak gerçek okur keşfedebilir. Tıpkı yemeklerin tadını, lezzetini gurmelerin en iyi biliyor ve fark ediyor olması gibi. Bir eserin, bir kitabın değer ve kıymetini, güzelliklerini de en iyi fark eden ve bilen gerçek anlamda okurlardır. 

     

    Her dünyaya ve her yere gitmek her zaman mümkün olmayabilir. O yere gitmenin, oralara ulaşmanın farklı zamanları olabilir. Hatta bizim bilmediğimiz ama gelecekte mutlaka gideceğimiz belirlenmiş zamanları da olabilir. Buna eskiler “vaktimerhun” derlerdi, her bir şeyin bir “vakt-i merhunu” vardır, yani belirlenmiş, ayrılmış bir zamanı vardır.

     

    Her biri ayrı bir dünya olan kitapların da okunma zamanları vardır. Aldığımız kitapların hepsini hemen okumanıza imkân yoktur. Öyle kitaplar vardır ki raflarında yıllarca okunma zamanlarını bekler. Bir gün ansızın okur, o kitabın kapısını çalar, sayfalarını aralar ve başlar okumaya. İşte o kitabın okunma zamanı gelmiştir artık.

     

    Benim de kitaplığımda böylesine uzun süre raflarda okunma zamanını bekleyen kitaplarım, vardırdan öte, çoktur da!.. O kitaplardan biri de Fahri Tuna’nın hazırladığı “Sakarya Şairleri” adlı seçkidir. Seçkide, adı üstünde Sakaryalı bazı şairlerin şiirlerine yer verilmiş.

     

    Mart 2008’de yayımlanmış olan eserin birinci kısmında Pendname şairi M. S. Güvahi, Sait Faik Abasıyanık, Faik Baysal ve Aşık Deryami gibi bu âlemden göçüp gitmiş isimlere yer verilmiş. İkinci kısmında ise “Önden Giden Atlılar” şiiriyle maruf Osman Sarı, Hasan Akay, Ercan Yılmaz, Yılmaz Daşçıoğlu gibi tanınmış şairlere yer verilmiş. Üçüncü bölümdekiler de şiir yolculuğunda şiirlerini iki kapak arasına henüz alamamış şairlerin eserleri yer alıyor. Asıl amacım bu seçki ile birlikte bu eserde yer alan şiirlerden M. Faik Baysal’ın “Adalet” isimli şiirine değinmek, onun bazı dizelerini sizlerle paylaşmaktır.

     

    Bir toplum için hak, hukuk ve adalet; özgürlük, ekmek (emek) ve tuz olmazsa olmazlardandır. Dini, ırkı, milliyeti, devleti ne olursa olsun; bunlardan herhangi birine halel geldi mi o ülke önce siyasi sonra ekonomik darboğazlarla karşı karşıya kalır. Bunun istisnası yoktur. Onun içindir ki mahkemelerde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e izafe edilen, Hz. Ömer’e (r.a.) ait olan “Adalet mülkün temelidir.” sözü yazar. Onun içindir ki her cuma günü hutbede “adaleti ve iyiliği, yardımlaşmayı” tavsiye eden, “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 90) ayeti ile bazı esaslı hatırlatmalarda bulunulur.

     

    Konuyla ilgili olduğu için güncel bir övüncümüz olan Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun ekonomi alanında Nobel Ödülü’nü alması vesilesiyle 2024 Nobel Komitesi, bazı tespitlerini kamuoyu ile paylaşmıştır. Komite şöyle demiştir: "Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu, halkı sömüren kurumlara sahip toplumlarda büyüme ve daha iyiye doğru değişim gerçekleşmez.”

     

    Onun içindir ki bugün İslam ülkeleri adı verilen coğrafyada hukuk, adalet ve özgürlükler ekseriyetle askıya alındığı için ülkedeki halk yönetimlerinden memnun değildir. Liderler de birbirleriyle yeteri derecece anlaşamadığı için güçlü bir birlik oluşturamamışlardır. İslam Ülkeleri İş Birliği Teşkilatı, Arap Birliği, Türk Devletleri Teşkilatı gibi teşkilatlar, bir AB seviyesinde birlik olmaktan henüz çok, çok uzaktırlar. Hâlbuki yapamazlar mı? İsteseler yaparlar ama gerek emperyalist devletlerin buna müsaade etmemesi gerekse kendilerinin menfaatleri sebebiyle kâğıt üstünde olan birlikler bütün dünyaya hitap edecek projelerden henüz yoksundur. Bu yoksunluğun neticesinde nelerin olacağını Yusuf İslam, şu isabetli yorumlarıyla ortaya koyar: “Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça ağıtlar Kürtçe, Türkçe, Arapça zafer çığlıkları İngilizce ve İbranice olacaktır.”

     

    Zulüm ve haksızlığı yol ittihaz edenlere Namık Kemal şöyle der: ''Bir adaletgâh-ı vâsidir bu dârü’l-imtihan/ Milleti kurban edenler, millete kurban olur.'' Yani bu imtihan yeri adaletin tesis edildiği geniş mekânlardır. Nefis, heva ve heveslerine bu milleti kurban edenler, unutmasınlar ki bir gün o millete kurban olurlar.

     

    Toplumun onulmaz yarası KHK’ler

     

    KHK’ler başlı başına bir hukuksuzluğun somutlaşmış işlemleridir. İnsanın emeğine, hayatına dair konuların KHK ile düzenlenmesi başlı başı bir hukuksuzluktur. Bunu merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bir konuşmasında böyle ifade etmiştir. Bunların hukuksuz olduğunu iktidarın mensupları da söylemektedir aslında. Şimdilerde Meclis Başkanı olan Numan Kurtulmuş, KHK’lerle ilgili olarak: “Hukuk uygulansaydı 2030’a kadar bu insanları atamazdık.” derken zamanın adalet bakanı Bekir Bozdağ da “KHK’lilerin suçlarının olmadığını biliyoruz. Bu insanları yargılayıp suçlu diye ihraç etmedik. İrtibatlı iltisaklı diye idari tasarrufla ihraç ettik" demiş, meselenin kendilerine engel olacak kadroların devlet kademelerinden boşaltılması olduğunu ve böylelikle bu konuda suç işlediklerini de bir bakıma itiraf etmişlerdir. 

     

    Evet, yeni sistemin kurucuları sistemi haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik üzerine inşa etmişlerdir. Bunu sekiz senedir yapılan uygulamalardan, AİHM’den hukuk ihlali kararı verilerek dönen dosyalardan biliyoruz. Suç olmayan unsurları suç kategorisine katarak işlem yaparak hüküm tesis eden mahkemelerden biliyoruz. Beraat ettikleri hâlde işine iade edilmeyen isimlerden biliyoruz. Haksızlığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği icra edenlere üstat Mehmet Akif Ersoy söylemiş söyleyeceğini zamanında: “Ben sefâletten ölürken seni sıkmazsa refâh/ Hak erenler buna ummam ki desin eyvallah” Bunca zamandır bunca zulmeden ve bu zulümlere ses çıkarmayıp ona “eyvallah” diyenlerin hakkından elbette gelecektir Hazreti Allah! Hz. Ali Efendimizin “Bir zalim zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır. Eğer mazlum ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır.” can kulağımızla dinlememiz gereken bu sözü hepimize bir şeyler anlatmıyor mu? Akıp duran bu koskoca nehirden elbette herkes kabı nispetinde faydalanır.

     

    Sosyolog, eğitimci-yazar Mehmet Sevgili, işte tam da bu noktada söylenmesi gerekeni söylüyor: “Bizim, adalet saraylarına değil; adalete, erklerin menfaat paylaşımlarına değil; insan haklarına ihtiyacımız var... Bilerek, isteyerek ve kasten geciktirilmiş adalet, adalet değildir!” Evet, toplum, bugün yitirilmiş adaleti aramaktadır, hukuku aramaktadır. Şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da adaletin tez verilmesi gerektiğini hatırlatır: 

     

    “Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,

    Temele taş bulmak gecikebilir.

    Devlete baş bulmak gecikebilir,

    Adalet gecikmez! Tez verilmeli...”

     

    Yıllar yılı hep adalet demiş, adalet türküleri söylemiş olan eğitimci şair yazar M. Faik Baysal da “Adalet” isimli şiiri ile adaletin bir toplum için olmazsa olmazlardan olduğuna dikkat çeker:

     

    “Ben seni arıyorum beş kıt’ada,

    Adalet, türkülerimle ben seninim.

    Sevip seveceklerimle, söyleyeceklerimle,

    Bütün gözyaşlarımla ben seninim.

    Deli divâne Diyojen bir fenerle,

    İnsan aramıştı güpegündüz.

    Ben seni arıyorum Adalet...”

     

    Diyojen’in güpegündüz fenerle adam gibi adam olan bir insan arayışına çıkması gibi Faik Baysal da ömrü boyunca hep gerçek adaletin aramış, onun türkülerini söylemiştir. Şair bunda yalnız değildir aslında; bulutları, denizi de almıştır yanına, gök kubbeyi bulutları de. Belki de onları şahit tutmuştur ve yürekli ve insani adımlarına: 

     

    “Benim gibi tutkundur bulutlar sana,

    Seni mırıldanır başıboş deniz,

    Sana gebedir gökkubbe...

    Benim yüreğim sana gebe,

    Ben seni kovalıyorum Adalet...

    Ben uğruna ağlayabilirim,

    Yemeyebilir, içmeyebilir,

    Şu öpülesi gökyüzü altında

    Bir gün boynumu vurdurabilirim.”

     

    Şiirdeki, hevasının peşinde sürüklenen kalabalıkların hâllerini betimlediği kısımları geçiyorum, onları anlatmaya lüzum yok. “Elâlemin ne dediğine bakmaksızın” onun adalet için daha neler söylemiş olduğuna bakalım biz:

     

    “Ne para ne pul, ne toprak ne servet,

    Ne “Sebû endam”, ne “Servi boylu”,

    Ne “Dûşu lâhurla örtülü ol mehler”,

    Ben yalnız seni sevdim Adalet.

     

    Ama elâlem bana “Bu da neymiş?”.

    Filân “Bu baştan aşağı saçma”.

    Falan “Bu soysuzluk değil de nedir?”

    Eş dost “Bu oğlan delirmiş” diyecekmiş...

    Varsın herkes ne derse desin,

    Ben dolu dizgin bırakmışım yüreğimi,

    Adalet’e adamışım kendimi”

     

    Şair, yaralı kalbinin dertli sazı mahiyetindeki kalemini anne baba, vatan ve millet için, geleceğimiz çocuklar için yazdığını ilan eder:

     

    “Ben yazmışsam öpülesi toprağı yazmışımdır,

    Uçan kuşu, şahlanan denizi,

    Anam babam insanı yazmışımdır,

    Eğer avuç avuç ağlamışsam

    Bu ülkenin çocukları için ağlamışımdır.

    Benim sevdiceğim upuzundur be.

    Kanlı bir öyküdür bitmez,

    Kıvrak bir türküdür, ama söylenmez.”

     

    Her daim adaletin peşinde koşanlara ne mutlu. Adaleti talep etmek insani ve İslami bir düşünce ve duygudur. Adaletsizliğin peşinde yürümek, onu devamını istemek de insanilikten ve İslami olmaktan uzaklaşmaktır. 

     

    Adaletin peşinde koşmaya devam. Sözü şöyle noktalayalım: “Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır.” (anonim)

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.