Ülkem ve ailem hakkında anlatacak fazla bir şeyim yok. Kötü davranışlar ve uzun yıllar beni birinden uzaklaştırdı, ötekine yabancılaştırdı.
Edgar Allan Poe’nin “Şişede Bulunan Mektup” hikâyesinden
Cumhuriyet, Demokrasi, Kapitalizm, Komünizm, Meşrutiyet, Monarşi, Totalitarizm, Teokrasi, Sosyalizm, Plütokrasi, Otonomi vb. yönetim biçimleri toplumu oluşturan bireylerin kendi yaşamlarını bir düzene koymak ve yaşanabilir hale getirmek amacıyla bir nevi kendi aralarında yaptıkları anlaşmalardır. Her toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik yapıları birbirinden farklı olduğundan her toplum kendine uygun olan yönetim biçimini seçer.
Seçilen yönetim biçiminin işleyişi de o toplumun yaşam biçimine, bilgisine, inancına, ekonomik özelliklerine yani maddi ve manevi donanımına bağlıdır. Örneğin demokrasi yönetim biçiminin olduğu bir ülkede köyün birinde muhtarlık seçimi olsa, seçimde iki aday olsa, adaylardan biri köylülerden diğeri de köyün öğretmeni olsa köylüler iki adaydan hangisini seçer? Herkes kendisinden olanı tercih edecektir haliyle. Düşünün ki böyle bir seçimde okumuş, aydın biri yerine yönetime bilgisiz biri gelecek. Tam tersi de düşünülebilir. Çoğunluğun aydın olduğu bir yerde yönetime de aydın biri gelecektir. Demek ki yönetim biçiminden ziyade toplumun maddi, manevi yapısı yönetim biçiminin işleyişinde belirleyici unsurdur. Belki de Peygamber Efendimizin “ Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.” sosyal tespitinin izahı budur.
Geleneksel aile yapımızın ülkemizde demokrasi üzerinde nasıl bir etkisi vardır? Geleneksel aile yapımızda baba mutlak otoriteyi temsil eder. Babanın hiçbir fiili sorgulanmaz, sorgulanamaz. Baba her zaman haklıdır, ne olursa olsun babadır. O mutlak otoriteyi temsil ettiği gibi güveni de temsil eder. Ne kadar iletişimsiz ve sert olsa da onun varlığı güven ifade eder. Haliyle aile içerisinde ilk terbiyeyi alan insan, her şeyden önce mutlak otoritenin varlığına tanık olur, ona boyun eğmeği öğrenir. Buna benzer terbiyeyle büyüyen insan karşılaştığı herhangi bir otoriteyi mutlak kabul edecek, otoritenin karşısında susacak, bir bildiğinin olduğunu düşünecektir. Toplumumuzun temel taşı aile olduğundan demokrasimiz de aile yapımıza göre şekil almış durumda. Kendi seçtiğimiz otoriteyi “ Baba” şeklinde görmemiz de bunun sonucu. Devletimizi yönetenleri her alanda mutlak kabul edip sorgulamamamız da bunun sonucu. Sevse de dövse de “ Devlet Baba”ya karşı gelinmez. Çünkü onun bir bildiği vardır.
Daha önce doğulu arkadaşlarımdan birinden duyduğum, yakın zamanda benim de benzerini bizzat yapandan duyduğum bir durumu anlatayım:
“Doğulu arkadaşım bana bizim köyde genellikle babalarımız tüm oy pusulalarımızı alır, seçimde hepimizin yerine kendi istediği partiye oylarımızı kullanır.” demişti. Ben de bizzat kendi köylümden “ Bugün gidip bizim tüm çocukların oylarını (…) partiye verdim.” sözünü duydum.
Varın siz düşünün böyle bir toplumda demokrasiyi. Baba otoritesiyle birleşmiş bir demokrasi neye dönüşür acaba?
Oysa otorite haklı olduğu sürece itaat edilmelidir. Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’yi çocuk yaştayken İslam’a davet ettiğinde Hz. Ali babama bir sorayım demiş. Babasına giderken yolda Hz. Ali’nin aklına “Allah beni yaratırken babama mı sordu ki ben de ona sorayım?” düşüncesi gelmiş ve geri dönüp efendimizin huzurunda Müslüman olmuş.
Otoritenin haksız olduğu durumlarda otoriteye itaat etmek, insanı ciddi mesuliyetler altında bırakabilir. Bu sebepten ölçümüz otorite değil otoritenin haklı oluşu olmalıdır.