İnsan için bebeklik, çocukluk, son çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik, olgunluk, ileri olgunluk, yaşlılık ve ağır yaşlılık dönemleri sayılabilir. İnsan, bunların birçoğunu ömrü müddetince yaşar.
İnsan için hayatının her bir safhası bir sonrakine yatırımdır. Bebeklik çağı, çocukluk yıllarına, çocukluk yılları ergenlik çağlarına bir yatırımdır. Bu dönemleri nasıl geçmişse bir sonraki ona göre iyidir veya değildir.
İnsan hayatı aslında dünyaya gelmeden çok öncesinde başlıyor. Bilim insanları insan hayatının aslında temelinin dokuz aylık süreyi kapsayan anne rahminde atıldığını, insan hayatının büyük oranda orada şekillendiğini, buna bağlı olarak da soya çekim meselesinin başat olarak etki ettiğini söyler. Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu, Ergenlik Psikolojisi adlı eserinde konuyla ilgili olarak şunları kaydeder:“İnsan hayatım etkileyen en önemli iki temel değişkenden birisi kalıtım, diğeri ise içinde yaşadığı çevrenin etkileridir.
İnsanın bedensel, cinsel, sosyal, duygusal, kişisel, zihinsel ve ahlaki olarak başkalarından farklı davranışlara ve özelliklere sahip olmasının ardında onun soyaçekime bağlı kendine özgü niteliklere sahip olmasının yaranda, bu özelliklerin değişik çevresel etkilere maruz kalması da yatar.
İnsanın gelişiminde etkili olan çevresel koşullar hemen hemen döllenme ile başlar. Anne karnındaki canlının içinde yaşadığı koşullar (rahmin ısısı, ışığı, sesler, annenin aldığı besinler ve annenin ruhsal, duygusal durumu), doğum öncesindeki canlının büyümesine ve gelişmesine etki etmektedir.”
İnsan davranışlarının hayatının her dönemine ilişkin olarak benzer özellikler gösterdiğini de ifade eden Kulaksızoğlu, bu davranışların hiçbirinde rastgeleliğin olmadığını ve bunun evrensel olduğunu söyler:
“Doğum öncesinde, bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik gibi çeşitli hayat dönemlerindeki insanlar belirli aşamalardan geçerek olgunlaşırlar. Bu olgunlaşma aşamaları bir öncelik-sonralık ve devamlılık gösterir. Her aşamadaki insan davranışlarının kendisine has nitelikleri vardır. Bu aşamalar bütün ırklar ve kültürler için evrenseldir.”
Ergen nedir?
Güncel Türkçe Sözlük’te (TDK) ergen kelimesinin iki farklı anlamda kullanıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi “döl verebilecek duruma gelmiş olan, erin, yeni yetme, akil baliğ, baliğ” kişi demek iken bir diğer anlamı da “henüz evlenmemiş, bekâr” olan gençler için bir sıfattır.
İnsan hayatının her dönemine has farklı davranışlar sergiler. Kişiliğinin gelişmesinde bazı dönemlerde anne baba ağır basarken bazı dönemlerde de arkadaş ve arkadaş çevresi daha baskın rol oynar.
Bu yazımızda insanın hayatının önemli aşamalarından biri olan ergenlik dönemine ait duygu ve düşünüşün bir fotoğrafını verebilen bir eseri tanıtmak istiyorum: Çavdar Tarlasında Çocuklar.
Amerikalı yazar J. D. Salinger’a ait olan bu eser, 1951 yılında The Catcher in the Rye adıyla Amerika ve İngiltere’de basılır.Eser ise yaklaşık on altı yıl sonra Türkçeye Fransızca versiyonu olan "L'Attrape-cœurs"den Adnan Benk tarafından “Gönülçelen” adıyla tercüme edilir. Uzun süre bu isimle tanınan kitap, Yapı Kredi Yayınları için Coşkun Yerli tarafından özgün adına daha yakın olacak şekilde Türkçeye çevrilir: "Çavdar Tarlasında Çocuklar".
Çavdar Tarlasında Çocuklar, "modern zamanların başyapıtı" olarak değerlendirilse de "ahlâk dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan ABD'nin birçok muhafazakâr çevrelerde uzun süre yasaklı kalır. Hâlâ bazı Amerikan kütüphanelerinde kitabın yasaklığının söz konusu olduğu belirtilmektedir.Eser, “ABD'de lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitap” olma özelliğini de taşımaktadır.
Eseri okumaya başladığımda doğrusunu isterseniz ilk başta ısınamadım. Canım sıkıldı; bunda belki bugüne kadar okuduğum kitaplarda bu kadar fazla argoya rastlamamış olmamın payı elbette büyüktür. Eseri aslına daha uygun biçimde tercüme eden Coşkun Yerli,metnin diline sadık kalarak argo ifadeleri çeviriye başarılı bir biçimde yansıtmış. Hani bazı Amerikan filmlerinde “lanet” kelimesini sıkça duyarsınız. Romanda da söz konusubu kelime; olur olmaz, birçok yerde geçmektedir. Mesela, “Size o lanet özgeçmişimi olduğu gibi anlatacak filan da değilim.” cümlesi bunlardan sadece biri. İnsan özgeçmişinden nefret eder mi? Elbette edebilir ama bunu “lanet” kelimesiyle vasıflandırmaya kadar götürmek de nedir? Bu, tabii ki bir kültür meselesi, toplumun değer yargılarının ifadelere yansıması meselesi.
Eserin aslında çavdar tarlasıyla ilgili hiçbir yanı yok, denebilir. İsmini, hikâyeninana karakteri ve anlatıcısı konumundaki Holden Caulfield’in hayalini ortaya koyduğu bir şarkının/şiirin dizesinde geçen “Rastlarsa birini biri, çavdarlar arasında”ki anlatımından alıyor.
Çavdar Tarlasında Çocuklar romanında olaylar ve durumlar birinci tekil kişi -ben anlatıcı- anlatımıyla verilir. Kitap, hikâyenin kahramanı Holden Caulfield'ın üç gününü kapsayan anlatımlarından oluşur.
Bir lise öğrencisi olan Holden Caulfield, birkaç okuldan atılmıştır. En son okumakta olduğu Pencey’den de İngilizcenin dışındaki bütün derslerden kaldığı için atılır. Ama bunu ailesi henüz bilmemektedir. Onlar, çocuklarını normal tatil başlangıcında geleceklerini düşünmektedir.
Holden’in iki kardeşi vardır. Bunlar daha önceden vefat eden Allie, küçük kız kardeşi Phoebe. Phoebe küçük olmasına karşın oldukça güçlü bir karakterdir. Ağabeyinin zıddına argodan hiç hoşlanmamaktadır. Zaman zaman ağabeyini bu konuda “Ağzını bozma!” diye de uyarır. Bunun yanında atlıkarıncaya da binmeye çok heveslidir.
Holden Caulfield, Pencey’den atılmıştır. Ama eve gidebilmesi için normal tatilin başlamasına ihtiyaç duymaktadır. Erkenden giderse ailesiyle, babasıyla büyük sıkıntılar yaşayacağını bilmektedir. Biryandan da kardeşini, Phoebe’yi özlemiştir. Pencey’den Newyork’a geçen Holden, orada otellerde kalır, bir bakıma gününü gün ederek özgürce geçirir. Ama bir yandan da kardeşini son kez görüp başka diyarlara gitmeyi düşünmektedir.
Bir gece gizlice eve gelir, kardeşinin odasına girer. Annesi ve babası komşularının verdiği bir partiye gitmişlerdir. Bunun üzerine evde kardeşi ile konuşurlar, dans ederler.
İlk başta kardeşi Phoebe konuşmak istemez. Ama Holden onu farklı konular üzerinden konuşmaya çekmek ister. Geleceğe dair bir konu açar ve “Ne olmak isterdim, biliyor musun?”"O şarkıyı biliyor musun, hani, "Yakalarsa birini biri, çavdarlararasında," diye?sorar. Kardeşi de “O şarkı öyle değil!”"Rastlarsa birine biri, çavdarlar arasında," olacak!” diyerek itiraz eder. Gerçekten de Holden,Robert Burns’ün şiirinde/şarkısında geçen dizedeki “rastlarsa” kelimesini “yakalarsa” kelimesiyle değiştirmiştir.
Holden’in hayali
Holden, kardeşiyle bu diyalogunun ardından hayalini söyler ve bunu şöyle ifade eder: "Ben, 'Yakalarsa birini biri,' sanıyordum," dedim. "Her neyse,hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorumgözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yokortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın biruçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçurumayaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadankoşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum.Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocuklarıyakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum,ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, buçılgın bir şey."
Holden’in hayaline baktığımızda kelimenin değişikliğe uğramasıyla biraz cinsellik içerse de uçuruma giden çocukların kurtarılması hayali güzel bir şey. Kimi eleştirmenlerce bu, yetişkinliğe bir başkaldırı olarak nitelendirilse de burada anahtar kelime “uçurum”dur. Uçurum, kime ve neye göre uçurum? Bu değişkendir, herkes kendine göre yorumlayabilir.
Kanaatimce Holden’in kendi yaşadığı durumlardan mutlu olmaması, başkalarının da bu duruma düşmesini istememesidir. Bu hayalin bendeki yansıması budur.
Gençlik, uçuruma gidiyor. Onların o uçurumlardan yakalayıp düzlüğe çıkaracak Holden’ler gerek. Ama Holden’lerin de öncelikle kendi hayatlarına da çekidüzen vermesi gerek. Bu da işin bir başka yönü!..