Betonları kıran oruç:
Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir, yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da, yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır.
Oruç, demek ki, bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi oluyor. Oruç, tek başına belli başlı ibadetlerden olduğu gibi, bir de öbür ibadetlerin yatağı olmak gibi bir özellik taşıyor. Kur’an en çok bu ay okunuyor, namaz en çok bu ay kılınıyor. Öbür ibadetleri çağıran, toplıyan ve sunan bir yanı var. Şuuraltımızdaki bütün dindarlığı, ramazan, yaşama alanımıza, şuuraltında yatan ve hep yarınlara bırakılan niyetleri, ramazan, şuuraltını dinamitliyerek, gün ışığına çıkarıyor. Bir de bakıyoruz, namaz kılanların dolaylarında olup da namaz kılmıyanları, ramazan, bir çığ gibi camilere sürüklemiş. Bir de bakıyoruz ki, ruhta kayalık olan bir yer, bir dinamitle asfalt olmuş.
Ortalama bir ömre, ramazanları bitiştirerek düşünürsek, aşağı saikan beş yıl sürekli, kesiksiz oruç düşer ki, orta ruhî kuvvette bir müslümanın, irade, dayanma ve ruhî sağlamlık, ibadet kudret ve hacmi için oldukça açık, âdeta matematik bir fikir verir.
Alışkanlıkların bir elâstikîliği vardır. O elâstikîliği kaybetti mi, canlılığını kaybetmiş yaşama parçaları haline geldi mi, içgüdünün üstünü çok kalın bir kül tabakası örttü mü, insan için tehlike baş gösterir. Delilik, aklın içgüdülerle karşılıklı etki gücünü yitirmesi ve donmuş alışkanlıklar ağına teslim olmasıdır. Bir alışkanlık yolunda aklın betonlaşması. Medeniyetlerin yıkılması da böyle açıklanabilir, insanlar, öyle donmuş tarihî şartlar ve biçimler içine girer ki, ruh yaşama sevincini ve anlamını yitirir. Bu betonları kıracak bir çıkış yolu arar. İşte oruç, külü deşer, betonları kırar, eskiyen dünyayı tazeler, alışkanlıkları elâstikîleştirir, donmalarım önler, içgüdüleri pırıl pırıl yapar, insanı melankoliye düşmekten, yani eşyayla ilgiyi kesmekten korur, kâinatı yeniden yaşanmağa değer bir yer haline getirir, insanı yeni doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştihalı bir yeni insan yapar.
Sezai KARAKOÇ
Samanyolunda Ziyafet, oruç Yazıları, s. 7-8, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2012.
Bir beyit:
Size Derim Size Bize Gülenler
Size derim size bize gülenler
Nefsin ateşine yanan biz miyiz
Edepli erkânlı ikrâr verenler
Cahilin sözüne kanan biz miyiz
Ârifler insanı sözüyle tartar
Gel dokunma her gönülde dost yatar
Engin ovalarda menekşe biter
Âşıklara zehir sunan biz miyiz
Gitmiyor içimden gam ile acı
Daha anlaşılmaz Guruhi Naci
Doğrusunu söyle ey Turna Bacı
İkrar verip geri dönen biz miyiz
Biz mi kestik Hüseyin'in yolunu
Biz mi paçaladık Kasım kolunu
Biz mi koklamadık cennet gülünü
İblis'i Lâine kanan biz miyiz
Mahzuni Şerif'im bilmem ne zorun
Nerelerden geldi cahile zararın
Varısa hatamız serindem vurun
Mazlumun hakkını alan biz miyiz
Âşık Mahzunî Şerif
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.