“Mesele atlı karıncalar değil, dönen dolaplar.”
Her yerden çürümüşlük haberleri geliyor. Nereye başımızı çevirsek, hiç olmayacak, mümkünatı olamayacak insanların lüks ve şatafat içinde yaşadığını duyuyoruz. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki gibi, devlet ciddiyeti kaybolmuş.
İtimat edip, güven beklenmesi gereken insanlar, Halkın asıl problemlerin hepsini bir kenara bırakıp, kendi dertlerine düşmüş, nereden ne kazanabilirim(haksız kazanç, nasıl kandığı şaibeli)? Cebimi nasıl doldurabilirim derdine düşmüş. Derdi bu olan insanların, halkın derdi ile uğraşmasının ihtimali var mıdır?
Bal tutan parmağını yalar hesabı, nereye tutunduysa oradan nemalanmaya başlanmış. Sonrasında hayatlarının değiştiği gün gibi aşikar. Aldığı maaşları yemese-içmese o kadar birikim yapamayacak insanlar, krallar gibi hayatını yaşıyor. Ortaya çıkınca da, söyleyecek tek bir sözleri yok…
O hurmaları yemeyecektiniz!
Yapılanları bu halkın görmediğini zannediyorlar ama yanılıyorlar. Vatandaş farkında! Bize de buradan birkaç söz söylemek düşer.
Ey vatandaş! İstikrarsızlık, işsizlik artarak devam edecek. Ekonomik durgunluk, daha da hissedilecek. Evin,araban, fabrikan olsa bile yatağında rahatça yatamayacaksın. Başını yastığa koyarken huzur bulamayacaksın. Çünkü, senin benim, bizim, çoluğumuzun-çocuğumuzun, doğmamış nesillerin hakları heba edildi. Birilerinin paşa gönlü olsun diye.
Para olmadığı için, harcamalar azalacak, için talep azalacak. Öncelik vazgeçilmeyecek ihtiyaç gıda da olacak. Orada da alımlar keyfi olana değil, zaruri olana kayacak. Haliyle enflasyon da düşecek, kağıt üzerinde nasıl olduğunu biliyorsunuz!
Farkındasınız ki; Kurumların ve başlarındaki şahısların hükmü kalmamıştır. Her yerden bozulma ve çürüme sesleri geliyor. Öyle bir aymazlık var ki; şaşırdıkları için ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Bu saatten sonra ekonomik olarak toparlanma mümkün değil!
Yapılanlar, çözüm diye önümüze getirilenler, reform diye bize süslü havalı gösterilen açıklamaların hepsi fos çıktı. Öyle ki; çözüm üretmek bir yana, sorunu büyütmekten başka bir işe yaramadı. Mızrak çuvala sığmıyor. İsraf, şatafat, soygun, vurgun o kadar büyük ki; gelen para(vergiler,özelleştirme gelirleri vs…) giden parayı karşılayamıyor.
Geleceğimiz ipotek altında!
Kanal istanbul’a garanti ödemesi verildi. Çinli ve Katarlı firmalar, işin içinde olacak. Şaka gibi ama değil, 100 Milyar dolarlık garanti neredeyse!!! Yok böyle bir şey!
Ülke, ciddiyetini ve itibarını kaybetti. Savruluyor. Akılla yönetilmeyen bir ülke de bu sonuçlarının ne olduğunu gördük. Akılla izah edilmeyecek işler yapılıyor. Gerçeklikten uzak, tamamen hayali senaryolarla halk, manipüle ediliyor. Gerçekleri görmesi istenmiyor. Yaşadıkları ile öğreniyorlar ama. İnsanlar, ancak kendilerini dokununca anlıyor, gerçekte ne olduğunu.
Para ülkeden kaçıyor!..
Güvensizlik, ekonomiye hakim oldu. Borsa İstanbul’da yabancıların oranı hiç olmadığı kadar düşmüş. Ama gel gör ki, Borsa yükseldi. Ne güzel fırsat oldu ama yüksekten ellerinde milyonlarca hisseleri satıp elden çıkarmaları için. Demek ki, bir şeylerin ters gittiğinin farkındalar. Borsadan çıktı. Aynı gün dövize çevrildi. Sonra da geldiği ülkeye geri döndü. Sıcak para zaten yatırım için gelmemişti, ülke deki dövizi alıp gitti.
Dövize müdahale edebilecek, tüm kartlar kullanıldı. Bu saatten sonra ne yapılabilir ki?
Yüksek faize geçtik. Doları kısmi olarak düşürdük. Bu geçişle Merkez bankası başkanını bile harcadık. Yapısal bozukluklar, alınan ani kararlar, yanlış verilen kararlar bir gece de dövizi %15-20 arasında zıplattı. Döviz tevdiat hesaplarının azalmasının planları yapılırken, belirsizliği daha da kuvvetlendirdiniz. Beklenenin aksine, insanların daha çok almasını teşvik ettiniz. Belirsizlik ve bir gece de gelen devalüasyon halkı korkuttu. Tedirgin olan vatandaş ne yapacaktı? Ekoomik intihar mı istiyorsunuz? Bunun izahı var mı?
Dünyada en büyük faizle borç alan ülke var mı?
Ülkenin risk primleri (CDS) yükseldi. Kendi başımıza bela aldık. Güven ve itibarın, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. Halk bank davası, şimdi sırasını bekliyor. Bazı hataların dönüşü yok. Eğer hataysa; çok aptalca alınan kararların neticesin de olmuş. Eğer kast varsa! demek ki, bir gözden çıkarma var. Olacakları bile bile, isteye isteye yapmak hatanın da ötesi yanlışın katmerlisidir. Bedelini milletin ödeyeceği bir hesaptır, bu suç değil mi?
Yapılan hatalar, bir af ile telafi edilemez. Çünkü, Ocağımıza incir ağacı dikecek cinsten!!!
Ekonomi ve toplumsal çöküş adım adım gelirken, bazıları alkış tuttu. Zafer sarhoşluğuna tutulmuş herhâlde ki; gelecek fırtınanın farkına varamadı. “Aynı gemideyiz!” derken, siz gemi su aldığında ayağınızın ıslanmayacağını mı sandınız.
Bugünlere geleceğimiz, söylediğinde nasıl da düşman kesildiniz? Aklımızla alay ettiniz. Şimdi geleceğinizden, ekmeğinizden, umutlarınızdan olduğunuzda ne yapmayı planlıyorsunuz. “Allah büyük” diyorsanız!.. Onu bizde biliyoruz. Sen üzerine düşeni yapmadıktan sonra, sebepler dairesinde iradenin hakkını vermedikten sonra “tevekkül” olur mu?
Halk, tabandan tavana herkes endişe içinde… umutsuz, tedirgin… Ekonomik bir çalkantı var. Etkisi herkesi her şeyi iyice saracak. Çoğunluğun mutlu olmadığı bir yerde, mutlu olanlar bile mutlu kalamaz. Sepette bir tane çürük on tane sağlam elma olsa bile bir çürük elma 9 elmayı da çürütür. Sepette bir tane değil, 9 çürük elma vardı şimdi sağlam elma kalmadı. Kurtaracak bir şey yok. Hep zarar ettik. Herkes zarar etti. Doların kaç olduğunu ne soracak, ne de sorgulayacak hâl kalmayacak!
İşte atlı karıncalardan inip eğlenceye, zevke, sefaya dalıp gitmeseydik, dönen dolapların ne olduğunu anlardık!!! Biz de kandırılmazdık…