Selamların en güzeliyle selamlıyorum çok değerli gönül dostlarım!
Bugün sizlere hepimizin en değerli zenginliği olan her biri âdeta gerçek bir mücevher değerindeki yavrularımızın okullara yeniden başlamasının ve ders zillerinin yeniden çalmasının heyecan ve öneminden bahsedeceğim. İki yıldır çok sıkıntılı dönemler yaşayan ve salgın hastalık pençesinde mücadele eden tüm dünya insanlığı ve milletimiz bir miktar mesafe alınması ve aşılamanın yaygınlaşması ve büyük önlemler alınması sonucunda çalışma hayatında yavaş yavaş normal hayata dönmeye başladı. Bunun yanında yaz mevsimi başında turizm sektörü de kontrollü olarak tekrar açıldı ve çalışmaya başladı.
Günaydın, okullar sizinle güzel!
Hemen her dönem en önemli ve çok stratejik sahalarımızın başında gelen eğitim ve öğretim sektörü iki yıla yakındır sadece uzaktan eğitim şeklinde devam ediyordu. Bugün 6 Eylül ’21 Pazartesi günü itibariyle ilk ve ortaöğretim okullarımız yeniden yüz yüze olarak okullarda eğitim ve öğretime başladı. Her sabah evimin yakınında kıymetli arkadaşımla birlikte 45 dakika yürüyüş ve ardından parktaki spor aletleriyle spor yapıyoruz. Uzun süredir sessiz ve âdeta ıssız olan çevremiz bugün birden daha bir aydınlandı ve şenlendi. Biraz ötedeki anaokulunun yanından geçerken yenice gelmeye başlayan velilere ve ellerindeki mücevher olan yavrulara gülümseyerek “Günaydın! Burası çocuklarla güzel!” diye seslendim. Annesi kolundan tuttuğu evladına “Amcalara günaydın, diyelim!” dedi ve gülümseyen çehrelerimize hep pozitif enerji geldi.
Ömrümüz ikidir
İnsanın iki ömrü vardır; birisi kendi yaşadığı hayatı, diğeri ise çocukları için hazırladığı hayattır. Kendi hayatımız ne kadar önemli ise bizim kanımızdan, canımızdan bir parça ve geleceğimizin sahipleri olan; tüm dünya ve içindekilere değişmeyeceğimiz birer cevher değerindeki evlatlarımızın hayatı da çok ama çok değerlidir. Bu bilince sahip olmayan anne babalar, öğretmenler, din adamları, sosyolog ve pedagoglar kendi kişisel hayatlarında başarılı ve mutlu olamayacakları gibi asla çocuklarımızın geleceğini de kazanamayacaklardır.
Mücevherlerimizi koruyup kollayalım
Madem çocuklarımız bizim geleceğimiz ve onları dünyalara değişemeyiz, öyle ise “Okullar başladı kurtulduk şu oğlanın/kızın gürültüsünden!” gibi sözlerle de hiçbir yere varamayız. Aksine, yeni bir sayfa açıp onlara mümkün olan en iyi fiziki ortamı ve aile ortamını hazırlamalıyız. Toprağa yeni dikilen bir fidanı sıcak soğuk ve tüm olumsuz fizikî şartlardan koruma titizliği ve bir mücevheri hırsızlara karşı saklama hassasiyetinin daha ötesinde çocuklarımızı koruyup kollamalıyız.
Çocuklarımız çok candır
Anne ve babalar,gösterdiğiniz her davranışınız ve çocuklarınıza verdiğiniz her değer onlara verilmiş iyi bir poz ya da çok kötü bir kozdur.Zamanı gelince o pozlar ya aynen ya da fazlasıyla karşınıza çıkacaktır. Bu çocuk bunları nerden öğreniyor, diyemeyiz. Çocuklarımızla konuşurken onların gözlerine bakarak ve onlara gülümseyerek bakalım.O da bunu sevecek ve karşılığını size verecektir. Onlara hitap ederken cümlelerinize asla olumsuz kelimelerle ve öfke ile başlamayalım, olumlu bir sonuca ulaşamazsınız. Olumlu sözle söze başlayıp, sonradan gerekli ve uygun ikazı yaparsanız faydalı bir sonuç alabilirsiniz.
Çocuklarımızın eğitimine bütçenizden ayırdığınız miktar her zaman ve kesinlikle eğlenceye, gezip tozmaya ve hatta sigara gibi keyfi maddelere ayırdığınızın çok üzerinde olmalıdır. Burada israfa gidilsin demiyorum tabii ki de;gereken ve mümkün olan değer verilmezse bu kadar paraya bu kadar köfte olur sözü gibi olur.
Anne-babalar, durduk yere ve sürekli çocuklarınızı övmeye kalkmamalısınız. Çocuğunuz mükemmel olduğunu sanıp kendisini eğitim ve öğretime kapayarak, enerjisini başka gereksiz ve amaçsız yönlere kaydıracaktır. Yine çocuklarımızı başka çocuklarla kıyas yapmak şeklinde asla eleştirmeyiniz.Çünkü çocuklarımız özgüvenini kaybeder ve kıskançlık kıskacına düşer.Bu şekilde anne –babasından, aile bireylerinden de kopar, uzaklaşır.
Öğretmenler!Unutmayın, asıl görevimiz matematik tarih ve dil öğretmek yanında iyi bir insan eğitimli bir birey yetiştirmektir.M. Kemal Atatürk “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!” derken öğretmenlerimize özel bir değer vermenin yanında onlara önemli bir görevi de yüklemiştir. Lütfen, ben de bir eğitimci olarak sizlerden şunu rica ediyorum: “Birincil ve en önemli işiniz ve takibiniz çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi olsun.” Bir de sizin vereceğiniz poz da anne-babalarınki kadar önemli. Unutmayın, çocuklarımız sizden sadece bilgi değil, ahlak da öğrenirler.
Ey idareciler ve tüm yöneticiler!İyi bir eğitim planlaması yapmalıyız, çocuklarımız okumayı-yazmayı, toplamayı-çıkarmayı zaten öğrenecekler; önemli olan çalışkan olmayı, merhametli olmayı, sabırlı ve adaletli olmayı, sevgi ve saygı duymayı, birlik ve beraberliğin önemini kavramış olmayı öğretmeliyiz ve onlara örnek olmalıyız.
Ey milletim ve tüm insanlıkçocuklarımız canımızdır, kanımızdır ve çok değerlidirler. Gereken değeri vermezsek kendi hayatımızı ve çocuklarımızın hayatını mahvetmiş oluruz.
***
TANCA GAR’INDA KIRK YILLIK DOST GİBİ KARŞILANDIK
Sevgili dostlar, geçen hafta Kazablanka Gar’ından Tanca Treni’ne binip yola çıkmış ve Tanca’ya yaklaşmıştık. Trenimiz bir yolcu treni olup ön sıradaki kompartımandan bilet almıştım. Zaman zaman istasyonlarda inen yolcuların yerine yeni yolcular geliyordu. Kırsal alanlardan geçerken Fas’ta yapılan tarım ve yetiştirilen ürünler hakkında bilgi sahibi oluyordum. Zaman zaman makinemle fotoğraf çekiyor ve hatıralarımı kalıcı hâle getiriyordum. Kazablanka’danyola çıkışımızdan üç buçuk saat sonra, nihayet Cebelitarık (Septe) Boğazı’ndaki en önemli liman şehri olan tarihi şehir “TANCA”ya ulaştık. Burası tarih boyunca hep bir stratejik nokta olmuş, önemini asla kaybetmemiş bir şehirdi. Ünlü Müslüman Seyyah İbniBattuta’nın şehriydi. Rihlet ü İbniBatuta adlı seyahatnamenin sahibi olan seyyahımız, 1325 yılında Tanca’dan hac yapmak için Mekke’ye doğru yola çıkmış ve 24 sene sonra ancak geri gelmiştir.İbniBatutakendi yazdığı bu eserinde, Anadolu’ya “Türk ülkesi'' ve bu ülkenin insanlarına “Türkler, Türkmenler'' demektedir.
Tanca Garı’nda Fransızca hocam M.Laoar karşıladı beni. Önceden sosyal medya aracılığıyla konuşup tanıştığımız için birbirimizi yüz olarak tanıyorduk. Tren yavaş yavaş boşalırken ben de inmek için kapının basamaklarından bir anda iniverdim. Zaten beni camdan da gören, benden 15 yaş küçük hocam hemen benim yanımda beliriverdi ve bana “Hoş geldiniz memleketimize!”diyerek sarıldı. Sanki kırk yıllık dost gibiydik; sonra valizimi elimden alıp arabasına doğru yürümeye başladık. Arabasına binip Tanca sokaklarından geçip önce merkeze doğru kısa bir gezinti ile tanıtım yaptı. Tanca Limanı’na oradan da Casa Parata adı verilen “halk pazarı”na doğru gittik, oradan da Tanca’nın güneybatısında, şehrin merkezine bir hayli mesafede yer alan ailesinin yaşadığı apartman dairesine geldik.
Ailesinden kız kardeşleri ve annesi geleneksel Fas Müslüman kadını kıyafetleri ile beni kapıda karşıladılar veiçten bir dostluk nişanesiyle“Hoşgeldiniz!” dedikten sonra bizi salona geçirdiler. Sonra da kendi odalarına geçtiler.
Ben de valizimde getirdiğim hatırı sayılır derecede değerli Türk usulü hediyelerimi Mustafa Hoca’ya takdim ettim. Yola çıkmadan önce valizime kristal hediyelik şamdan ve vazo, geleneksel tekstil ürünü olarak Denizli Buldan Bezi’nden masa örtüsü ve havlular yanında kuru baklava, kahve ve Türk lokumu hediye getirmiştim. Mustafa Hoca hediyelikleri alıp annesine ve kardeşlerine götürürken bana “Abi, çok değil mi?” dedi. Ben de “Hayır çok olmaz, bir ay buradayım artık buralıyım!” deyip espri de yaptım.
Az sonra Mustafa elinde bakırdan bir tepsi ile geldi. Vakit akşam yemeği vaktiydi. Sofra gelince fark ettim, onlar da ben ilk defa geliyorum diye tüm geleneksel Fas yemeklerini yapmışlardı.
Hani derler ya “Yediğin içtiğin senin olsun, ne gördün hele onu anlat!” diye. Nasip kısmetse haftaya, size hem yediklerimi hem de gördüklerimi anlatacağım. Şimdilik sağlıcakla kalın, hoşça kalın, dostça kalın!
***
“Her işte hikmeti vardır; abes fiil işlemez Allah!”
İbrahim Hakkı Hz.