24.03.2020 tarihli, maalesef eskimeyen bir yazım: MİLLÎ EĞİTİMİN YENİ HAMLESİ NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR, BU HAMLE NELERE NEDEN OLABİLİR?
Şu “sınıf tekrarı, ders tekrarı” uygulamasına dönüş hamlesinden söz ediyorum. Bizim öğrenciliğimizdeki ifadesiyle ÇİFT DİKİŞ uygulamasına. Peşinen arz edeyim; ben bu dönüşü, gecikmiş bir dönüş olarak görmekte ve kesinlikle desteklemekteyim. Benim açımdan dahası var: İtirazlar gelse de uygulama, eğitimin en geç ikinci kademesinden itibaren başlatılmalı ve millî eğitimin temel amaçlarına, günümüzün şartlarına uyacak bir kılık değişikliği ile HELVACI KÂĞIDI uygulamasına da mutlaka dönülmelidir.
Örgün öğretimde, öğretme, eğitme ve ama aynı zamanda tasnif ve ayıklama sorumluluğu (zorunluluğu) da söz konusudur. Yani eldeki milyonlarca öğrenci, yetiştirilmeye çalışılacak ama aynı zamanda da ölçme değerlendirmeyle tasnif edilecek ve yönlendirileceklerdir. Böyle olması gerekir. Gerekirdi. Ama gelin görün ki velilerin (yani seçmenlerin) baskısı altında yazılmış mevzuat ve aynı baskı altındaki öğretmenler bunu hiç mi hiç realize edememiştir. Herkesin veledi bir süper çocuktur, birinci kalitedir çünkü. Gözünün üstünde kaşı yoktur çünkü. Fakat kazın ayağı öyle değil işte; gele gele konu bir kördüğüme döndü ve kilitlendi kaldı. Hani bazen ortada bir yuvarlak alan bulunan fakat trafik ışıklarının olmadığı kavşaklarda her istikametten gelen araçlar, yol hakkının kendilerine ait olduğu zehabıyla birbirlerinden ön almaya çalışırlar da kavşağı kilitlerler ya, aynen öyle kilitlendi bu ülkede millî eğitim. Kilitlenmenin elbette farklı farklı birçok nedeni daha var ama burada onları konu etmeyeceğim.
Millî eğitimde birinci amaç, eğitmektir. Tamam. Ancak, “ölçme değerlendirme, sıralama ve eleme” de bir kenara atılamayacak amaçlar arasında yer almalıdır. Bakan Bey’in bile bangır bangır bağırarak telaffuz edemediği bir tabuya dönüşmüş bu işlevi (yani ölçme, sıralama ve eleme işlevini) amaç olarak yeniden yürürlüğe sokmak, eğitim sistemini ayakta tutmak için taşın altına konulmuş bütün ellere karşı bir sorumluluktur. Taşın altına konulan ellerse, bütün bir milletin elleridir. Bu sorumluluk, vergilerimize, heyecanlarımıza ve sosyal umutlarımıza karşı bir sorumluluktur. Teşhisler doğru konulamazsa, tedaviler ve tedbirler doğru yapılamazsa hastaneler ve doktorlar ne işe yarar? Hasta insanları, diğer kimselerden hiç farkları yokmuşçasına topluma katmak, hem hastaların kendilerine ve hem de topluma karşı büyük bir yanlışlık ve haksızlık olmaz mı? Hele hastalık çeşitli bakımlardan bulaşıcı, diğer insanları etkileyici bir özellik taşıyorsa... Demek ki her öğrencinin falına doğru bakılmalı, bu fal ışığında gereği, yani en doğrusu, en güzeli yapılmalıdır. Sonuç olarak; evet, sınıfta kalma mutlaka olmalıdır ve (disiplinsiz öğrencileri de kapsayacak şekilde) güncellenmiş bir okuldan atılma uygulaması da yürürlüğe konulmalıdır. Hattâ bir zamanlar kimler bu mevzuatı askıya almışlarsa, kaldırmışlarsa kendilerinden hesap sorulmalıdır.
Benim değerlendirmem bu istikamettedir. Bir ara bir yazımda konuyla ilgili olarak;
{İSTERSENİZ AZİZ NESİN’İN FİKRİNİ SORMAYIN. “Bundan böyle her yüz öğrenciden yalnızca kırk tanesi bir üst sınıfa geçmeyi başarabilecek.” DEYİVERİR ÇÜNKÜ.} demiştim.
Evet, Aziz Nesin’e sorarsanız, öğrencilerin sınıf geçmeleri konusunda oldukça olumsuz bir tablo çizecektir. Tabi ben kendisi kadar katı değilim ama bu değerlendirmesinin yabana atılmaması gerektiğine de samimi olarak inanıyorum.
Yine samimi olarak söylemek istediğim bir şey daha var: (Bir özel okullar patronu olmasına rağmen) BENİM GÖRDÜKLERİMİN İÇİNDE EN İŞE YARAR NİYETLERİ VE HAMLELERİ OLAN MİLLÎ EĞİTİM BAKANI, Sayın Ziya Selçuk’tur. Bu son hamlenin de kendisine çok yakıştığını düşünmekteyim. (Dolayısıyla her an kendisini linç etmeye kalkmalarından da korkuyorum. Kimler mi? Değişik cenahlar, değişik odaklar olabilir.)
Tabi bu arada şu sorunun cevaplanması son derecede önemlidir: Sınıf (veya ders, her neyse) tekrarı uygulamasına geri dönme projesinin gerçek nedeni nedir? Bu uygulamaya geçmekteki amaç ya da amaçlar nelerdir? Köy’lerin Mahalle yapılmasındaki asıl sebebi araştırmamız gerektiği gibi bu projenin altında, arkasında yatan gerçek sebebi de araştırmamız ve bilmemiz gerekmektedir. Projeye karşı takınılacak tavırın belirlenmesinde bu bilgi büyük önem taşımaktadır çünkü. Siyasî mühendislikler mi, ekonomik hesaplar mı, yoksa toplumsal gerçeklik mi asıl nedendir? Umulur ki toplumsal gerçeklik konusu asıl sebeptir.
Başka bir ifadeyle; amaç, öğrencinin gerektiği kadar öğrenmesini ikmal mi? Öğrencinin, sınıfta kalma korkusuyla derslere olan ilgisinin artmasını sağlamak mı? Başarılı öğrencilere köstek vurulmasını önlemek mi? Öğrenci sayılarında planlama yapabilmek mi? Öğrencileri branşlara yönlendirmek ve akademik çalışma alanının kuru kalabalıklardan kurtulmasını sağlamak mı? Öğretmenin ve okul idaresinin ‘kabul’ünü artırmak, elini güçlendirmek mi? Özel okullara olan talebi artırmak mı? Millî ekonomimize bir şekilde katkı sağlamak mı? Ülkemizdeki işsiz sayısıyla ilgili gerçeklere bir dizayn vermek mi?
Ben, başından beri belirttiğim gibi, Bakan Bey’in amacına ulaşabileceği konusunda bir güvensizlik duymaktayım. Bu mevzuatın, yıllardır halkımıza unutturulmuşken YENİDEN ŞEREF KUDÜM BUYURMASI, tekrar SINIF TEKRARInın getirilmesi, öncelikle bazı velilerin kazan kaldırmalarına neden olabilir. (Bugünkü şartlar muvacehesinde) bir kısım öğrenciler açısından da olumsuz bulunabilir. Eğitimcilerin, öğretmenlerin de bazı sızlanmaları ortaya çıkabilir. Siyasî, ekonomik ve sosyal faturaları topluma ağır gelebilir. Şayet sonraki adımlar planlanmadıysa, kaş yapayım derken göz çıkarılmasına, yani bütün bütün çarşafa dolaşılmasına neden olabilir. İşte, her biri haykırış frekansında çıkabilecek bu güçlü sesleri düşündüğümde, Bakan Bey’e bu projeyi uygulattırmazlar endişesini taşıdığımı belirtmek istiyorum. Gerçi bir yandan da şu geliyor aklıma: Bugünkü şerâitte Cumhurbaşkanımız imzaladıysa, kim ne diyebilir ki(!)
Tekrar soruyorum kendime; bu proje realize edilebilir mi? Bence bu saatten sonra; hayır. Köprünün altından nice sular geçti çünkü. O günkü uygulamayı bırakıp da mevcut uygulamaya geçmemizi hangi salakların parlak zekâlarına borçluysak onların kulakları çınlasın! O saçma değişiklik yapılırken iyi düşünülmeli, ölçülüp biçilmeliydi! Yıllardır millet mevcut uygulamaya alışmışken şimdi tekrar eskisine dönmek asla hoşa gitmeyecektir. Uygulamaya geçilse de çok çeşitli bakımlardan çok çeşitli sorunlar çıkacaktır karşımıza. İsterseniz ben aklıma gelenleri yazayım, siz üzerinde kafa yorun, olumsuz ihtimalleri listelemeye çalışın. Herkese kolay gelsin.
*Öğrenciler açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Veliler açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Öğretmenler ve okul idarecileri açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Özel okullar açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Dersaneler (ya da özel ders verenler diyelim) açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Yüksek okullar açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*İnsan kaynakları açısından yaşanabilecek olumsuzluklar.
*Genel anlamda sosyolojik ve psikolojik olumsuzluklar.
EĞİTİM ÖĞRETİMİN TRİBÜNLERE OYNAMAK HESAPLARIYLA YAPILANDIRILMASINA hayır.
R. Serdar Özmilli