|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    ÇOCUĞUMUZA İSİM KOYARKEN

    Yazıma başlamadan önce, hem kendi adıma hem de hepimiz adına şu itirafı yapmama izin verir misiniz:

    PEK ÇOK KONUDA, ÖZELLİKLE DİNİMİZLE İLGİLİ KONULARDA ÇOK CAHİLİZ. BİLDİKLERİMİZ, BİLMEDİKLERİMİZİN YANINDA OKYANUSTA BİR DAMLA HÜKMÜNDEDİR. HEMEN HER KONUDA PEK ÇOK GÜNAHA DA BU BİLGİSİZLİĞİMİZDEN DOLAYI GİRMEKTEYİZ. ÇOCUKLARIMIZA İSİM VERME KONUSUNUN ÖNEMİNİ VE DİNÎ AÇIDAN İNCELİKLERİNİ DE MAALESEF ÇOĞUMUZ BİLMİYORUZ.

    Küçücük bir alıntıyla örnek vereyim:
    {{İnsanlara meleklerin isimlerini vermek; ayrıca “Taha” ve “Yasin” gibi Kur’an’ın sure isimlerini vermek mekruhtur. Zira bunlar peygamberin isimlerinden değildir, bunlar mukattaa harflerindendir. Daha detaylı bilgi için İbn Kayyım’ın Tuhfetu’l-Mevdud s. 109 kitabına bakınız. (Kaynak: İSLAM SORU VE CEVAP)}} İşte buyrunuz; bunu ben de yeni öğrenmiş oldum.

    Düşününce hak vermemek mümkün değil; Kur’an’daki bu mukattaa harflerin anlamını bilen yok ki... ya bir insana isim olarak verilmesi uygun düşmeyen anlam(lar) içeriyorlarsa... Biz, çocuğumuza “Taha” gibi, “Yasin” gibi, Kur’an’dan bir isim koyduk diye seviniyoruz ama bu tür isimleri vermekle yanlış da yapmış olabiliriz. Cahilliğin gözü kör olsun. Diğer hususu da şöyle anlıyorum; kızımıza “Melek” diye isim koyabiliriz ama bir meleğin, örneğin Cebrail’in adını oğlumuza isim olarak veremeyiz. Vermemeliymişiz. Çok da iyi niyetli olsak bile. Dedim ya çok bilgisiziz çok! BİZE ÖĞRENME ZEMİNİ VERMEYENLER ELBETTE SUÇLUDURLAR FAKAT BİZLER DE ÖĞRENME ÇABASI GÖSTERMEDİĞİMİZ İÇİN SUÇLUYUZ; ALLAH’A HESAP VERECEĞİZ. Bilmiyorsunuz değil mi; benim bir torunumun adı Taha’dır. Yani mekruh bir isim verilmiş, kimsenin haberi yok. Cebrail isimli (hem de çok dindar) bir arkadaşım var. İsrafil isimli talebem vardı. Buyrun burdan yakın! Bilgimizin çok ama çok yetersiz olduğunu sizler de kabul ettiniz değil mi efendim?

    Şimdi ucundan kıyısından başlayabiliriz efendim:

    Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın (seçin).” (Ebû Dâvud)

    Çocuğun babası üzerindeki hakları, ismini ve edebini (terbiyesini, eğitimini) güzel yapmasıdır. “(Suyûtî, El-Câmi’u’s-Sağîr) (Bir kaynakta bu hadisle ilgili şöyle bir açıklama verilmiş, arz edeyim: “İsim vermek babanın meşru bir hakkıdır. Çünkü çocuk kendisine nisbet edilecek. Ama babanın, anneyi de bu kararda ortak etmesi ve onun görüşünü alması daha iyi olacaktır.”) Öğrenmemiz gereken ne çok şey var, değil mi efendim?

    Müslümansak; çocuklarımıza güzel isimler vermekle görevlendirilmişiz. Bu, çocukların (yukarıdaki hadis-i şeriflere göre; baba sağ değilse anneleri, ama daha ziyade) babaları üzerindeki haklarındandır. Yani bu ne demek; kendisine güzel isim verilmemiş bir evlat, yarın Mahkeme-i Kübra’da babasından davacı olabilecektir. Baba da bunun hesabıyla karşı karşıya kalacaktır. (O mahkemeye inanıyorsak ve o mahkemeyi önemsiyorsak!) Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem), isim verme işinin doğumdan sonra geciktirilmeden yapılmasının gereğini ifade buyurmuş, kendisi çocuklarına birinci günde isim vermeye özen göstermiştir. Biz de çocuğumuza güzel isim verme görevimizi, geciktirmeden (ilk yedi günü geçirmemek kaydıyla) yerine getirmeliyiz ama bu arada “güzel isimler” sözüyle neyin kastedildiğini de doğru anlamaya çalışmalıyız. Ve ölçüyü kaçırmamalıyız. Ölçü ölçü ölçü…

    Konuya, “NİYET”imiz açısından bakalım mı?
    Ameller ancak niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allâh’a ve Rasûlü’ne ise onun hicreti Allâh’a ve Rasûlü’nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık yahut nikâhlayacağı bir kadın için ise, onun hicreti de hicret ettiği şeyedir.” [SAHÎH HADÎS (Buhârî, Müslim, İbn Hibbân, İbn Huzeyme, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce.....)] 
    Yüce Yaratıcı’mızın, amellerimizi niyetlerimizi hesaba katmadan değerlendirmeyeceğini Kutlu Elçisi’nden öğrenmiş olduk mu? Müslümansak, bunu böylece kabul etmek zorundayız. Öyleyse, hangi işi işlersek işleyelim, oradaki niyetimizi kontrol etmek, hesaba çekmek durumundayız. Çünkü, Allah bizi niyetlerimize göre hesaba çekecektir. Bu, her işimiz için geçerlidir. Zayıflamak niyetiyle oruç tutanlara, dindar görünmek için camiye gidenlere, vereceği sadakayı davul zurna eşliğinde verenlere ve benzerlerine el sallayalım mı! Çocuklarımıza isim seçerkenki niyetimiz için de “Dikkat!” diyorum. Öyle ya çocuğumuza isim seçerken de mutlaka bir niyetimiz vardır ve çok da önemlidir. Size bunu anlatmak için, yaşanmış bir örnek anlatayım:

    Bir yakınım, yeni dünyaya gelen oğluna “Fatih” ismini vermekte çok ısrarcı davrandı ve verdi de. Hârika bir isim. Fatih, bugün koca bir delikanlıdır, Allah hayırlı, uzun ömür versin kendisine. Ben bu ismin seçilişindeki niyeti, sonradan öğrendim: Soyadı Bakırcı olan baba, koyu bir Fenerbahçe taraftarıdır ve Fatih ismini seçerken şunu hesap etmiştir: Yarın bir gün, oğlu isminin yalnızca baş harflerini yazmak durumunda kaldığında ortaya FB çıkacaktır. Onun da böyle bir niyeti varmış demek ki. Begül isimli bir talebeme bu anlamsız isim hangi niyetle konulmuş, bilmek ister misiniz: Babasının adı BEkir, anasının adı GÜLten olduğu için. Şükürler olun ki babanın adı KEnan, annenin adı NEFise yahut da babasının adı KErim, annesinin adı SERpil değilmiş.  Yeni bir kız ismi duydum; Karmen. Yorumu sizlere bırakıyorum.

    Evet, çocuğumuza isim verirken niyetimiz önem taşımaktadır. Allah’ın rızasını kazanmak niyetlenirse elbette bunu Rabbimiz karşılıksız bırakmayacaktır. Fakat bugün, çok farklı niyetlerle seçilmiş isimlere rastlıyoruz, değil mi? Eskiler bilirler, kamuoyunca ünü bulunan bir insan vardı, ismi VURAL SAVAŞ idi. Bunun takdirini de sizlere bırakıyorum. Kral gibi, Kraliçe gibi, Prenses gibi, Emir gibi, Sultan gibi (sonrasında çocuğu bazen ezebilen) çok iddialı isimler de niyetlerimizi yansıtır diye düşünmekteyim. Bu türden isimler verilmesi, o çocuğun çok şımarık yetiştirileceğinin de bir işareti sayılabilir. Çünkü çocuğumuza koyduğumuz isimler, bizim kafa yapımızın, çocukla ilgili beklentilerimizin ip uçlarıdır da. İtiraf edeyim, ben de oğluma ikinci isim olarak Cihangir’i seçmekle biraz iddialı davranmışım. Dinimiz ve din felsefemiz açısından hiç de muteber olmayan bazı ünlülere izafeten (sizlerin de bildiği) isimler verilmiş çocuklarımızın sayısı az değildir. Yine bir kaynakta bu konuyla ilgili şu açıklamaya rastlamıştım, arz edeyim: “Birtakım fasık (günahkâr, açıkça günah işleyen) sanatçı, şarkıcı, aktrislerin isimlerini (taklîden) vermek mekruhtur. Şayet bu kişilerin isimleri güzel olsa dahi onlara benzemek maksadıyla isim vermek caiz değildir, ancak güzel isim, güzel olduğu niyetiyle verilir.

    Sadede geleyim: Çocuklarımıza isim koyarken öncelikle bilgi eksikliklerimizi gidermeye çalışmalıyız. Sonrasında ilk adımımız, NİYET’tir, niyetimiz’dir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da niyetimizden hesaba çekileceğimizi unutmamamız gerekir. Şayet müslümansak. Bu birinci husus.

    İkinci husus, GÜZEL İSİM koymaya özen göstermemizdir. “Güzel isim” sözünün anlamını doğru anlamak ve bu doğrultuda hareket etmek çok önemli midir? Evet, yukarıdaki hadis-i şerifler ve Peygamber Efendimiz’in uygulamaları bunu açıkça ortaya koyuyor. Hadis-i şerifte açıkça belirtiliyor; çocuğumuzun, üzerimizdeki hakkıdır bu. Bundan da hesaba çekileceğiz. (Şayet Müslümansak ve İslâm’a gerçekten inanıyorsak.) Güzel isim ile neyin, nelerin kastedildiği konusunu da iyi ve doğru öğrenmeliyiz. Çünkü güzellik izafî, yani göreli, göreceli bir kavram; bunun ölçüsü, mihenk taşı, nirengi noktası nedir, nelerdir? Kime ve neye göre güzel?

    Aslında sorunun cevabı, kendi içinde ve yukarıda verdiğimiz hadis-i şerifte açıkça görülebiliyor. “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.”  “Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” Niçin güzel isim verecekmişiz; kıyamet günü, Yaratıcı’nın huzurunda o isimler kullanılacağı için. Hadiste belirtilen sebep bu. İsimlerimiz kime göre güzel olmalı o hâlde? Yani kim beğenirse o isme güzel denir? Bizi Yaratan, mihenk taşını da ölçüyü de veriyor. Eğer O’na tâbi isek, emrine dikkat ederiz. Ama bütün bunları düşünmeden kendi kafamıza göre, başka mihenk taşlarına göre isimler de arayabiliriz. Ve fakat isim koyma konusunda tercih edeceğimiz kulvar, o çocuğu nasıl, hangi mantalitelerle yetiştireceğimizin, hangi doğrultuda eğiteceğimizin de bir bakıma göstergesi olacaktır.

    Biraz uzattığımın farkındayım ama konunun öneminden dolayı beni bağışlayacağınızı umuyorum. Yine iki alıntıyı, uç uca ekleyerek sunmak istiyorum sizlere:

    {{İsmin manasının böylesine ehemmiyetinden dolayıdır ki, Peygamber'imiz (sav) kötü manaya gelen yabancı isimleri iyi manaya gelen Müslüman isimleriyle değiştirme örnekleri vermiştir. Mesela (Uzza putun kulu) manasına gelen (Abdu'l-uzza)'yı, Allah'ın kulu manasına gelen (Abdullah) ile değiştirmiştir. Ateş parçası manasına gelen (Cemre)'yi de güzel kız manasına gelen (Cemile) ile (Harp) ismini de (Hasan)la düzeltmiştir. KIZINA CEMRE İSMİNİ VERENLERİN DİKKATİNE! Demek ki, Müslüman isminden maksat, mananın kötü olmamasıdır. Rasulullah (sav)’ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor:

    Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında:

    “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama:
    “İsmin ne?” diye sordu. Adam:
    Mürre (acı)” deyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar:
    “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım, diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da:
    “İsmin ne?” diye sordu. Adam:
    Harb deyince, ona da: “Otur!..” dedi. Rasulullah (sav):
    "Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da
    Ya’iş” (yaşıyor) cevabını verince ona,
    “Sen sağ” dedi. (Muvatta, İsti’zan 24)}}

    Bebeğin dünyaya gelmesi yaklaşınca genç anne babaları, hattâ bazen büyükanne ve büyükbabaları bir telaştır sarıyor, güzel isim arıyoruz. Sözlükler, lugatler, internet siteleri… Hele ilk çocuksa, ilk torunsa, bir türlü isim beğenemiyoruz. Bilge aksakalların teklif ve tavsiyelerine gülüp geçiyoruz. Mutlaka kimsede görülmemiş, orijinal olacak, mutlaka iddialı olacak (Otomobil alırken de öyle yapıyoruz ya.), mutlaka çarpıcı olacak, mutlaka modern olacak, mutlaka gizemli olacak, herkesin ağzını açık bırakacak. Hani müzikle uğraşanların mevcut besteleri icra etmeyi küçümseyip ille de özgün(!) eserler üretmeye soyunmaları ve fakat çoğu zaman ellerine yüzlerine bulaştırmaları gibi. İşi büyütüyor, abartıyoruz… sanki dünyada bizimkinden başka çocuk yok… Yahu, Allah’ın (Cellecelâlühû) herkes gibi bana da imtihan için verdiği bir emanettir isim koyacağım yavru. Daha doğmadan çocuğun âdetâ esiri oluyor, yanlış eğitimin ilk adımını bu noktada, isim koyma noktasında, abartmalarla, ölçülerdeki hatalarla atıyoruz. Ve inanır mısınız, aslında ismi çocuk için değil, kendimiz için arıyoruz (İstisnalar beni bağışlasınlar.):
    -“Çocuğunun adı ne?”
    -“Aleyna!... Abay, Görkem (Çocuğun ihtişamlı olmasın istiyoruz ya.), Onur, Emir, Yiğit, Efe, Tunç, Kuzey, Samira, Almira, Simirna…”
    -“Ah, şekerim, çok özgün, kulağa da hoş geliyor… nerden buldunuz? Anlamı ne?”
    -“Evet canım, benim öğretim üyesi bir dayım var, feşmekân üniversitesinde bilmem ne doçenti, o önerdi. Anlamı; şey….. Kayınpederim, -Yusuf, Abdullah, Abdülhamid, Salih, Şemseddin, Gıyaseddin, Sabri, Selim, Talha, Hamza, Müşfik…- koymak istedi, kabul etmedik.”
    -“Tabi şekerim, hangi devirde yaşıyoruz, çağdaş olmak gerek.”
    -“Aleyna, Kur’an-ı Kerim’de de geçiyormuş.” (Anlamını bilseniz kahkahalarla gülersiniz. Kah kah kah!)

    Daha isim koyarken lastiği patlatıyoruz, sonra da eğitim diyoruz. Yapılan iş, güzel isim arayışı değildir! Özen göstermenin ötesinde, özenti keyfiyeti taşımaktadır! Bu hâl, yalnızca dini önemsemeyenler arasında değil, dindar kesimde de karşımıza çıkabiliyor. Elbette evlât ebeveyn için çok önemlidir, kıymetlidir, övünç vesilesi olması da önemlidir. Ama Allah ne diyor; mal ve çocuğu veren Allah’tır ve veriş sebebi de bizi imtihan etmektir.
    Herkes, kendi tercihinin sorumlusudur.” (Kur’an-ı Kerim; Müddessir) Bunu da Rabbimiz söylüyor.

    35 yılı öğretmenlik mesleğinde geçen 70 yıllık hayatım boyunca karşılaştığım onbinlerce ad ve soyadı arasında konunun öneminden habersiz verilmiş çok isimler gördüm. Semavî buyruk ve önerilere uygun düşmeyen, örfümüzle uyuşmayan, taşıyanları mahcup edecek ya da anlamsız cinsten kötü örneklerin karşımıza çıkmasında, soyadı kanunun yürürlüğe girdiği sırada ülke sathında görev yapan cahil ve dikkatsiz nüfus memurlarının da rolü büyüktür. Birçok soyadını kendi kafalarına göre yazıvermişler. İyi ya da kötü bir sürü lâkap da soyadı olarak kayda geçirilmiş. Sonra öylesine yazım hataları yapılmış ki… örneğin bir arkadaşımın adı Adnan, ama nüfus cüzdanında Adlan yazıyor. Renda, Bumen, Dürüzel, Tunser, Şayır, Seir, Saraz, Cüvade, Satılmış, Omurlu, Kirlioğlu, Kaçak, Kaçan, Kaçık, Kışlık, Süzük, Üfürük, Çıplak, Çıngıl… gibi bazı isimler de ihtimal ki, yazım yanlışlığıyla bu hâle geldiler.

    Hangi açıdan bakılsa, isimlerle eğitim ve eğilim arasında çok derin bir ilişkinin olduğu, ayan beyan görülebilmektedir. ÇOCUKLARA İSİM VERİRKEN DİKKATSİZ DAVRANMAYA VE ÖZENTİLİ ABARTIYA HAYIR. Vesselâm. Uzun oldu, özür dilerim.

    R.Serdar ÖZMİLLİ

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.