{NUTİZM VE NUTİSTLER-13}
ÇÜŞ DEME HAKKI
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)
“AİLE YERİNE, Erkek arkadaş-kız arkadaş birlikteliği” yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Rahmetli Nurettin Topçu hayatta olsaydı da maalesef artık çoğunluğun kanıksadığı bu soruyu sorsaydık kendisine. Sorumuz O’nu allak bullak ederdi. Bu belânın toplumu tâun gibi saran ve hız kesmeden çoğalan örneklerini gösterdiğimizde ise kalbi durur, ölürdü. Kendisinden öğrendiğim birkaç analizi paylaşmak istiyorum:
{{ŞU DÜŞÜNCE YANLIŞTIR: “Aileyi doğuran ve yaşatan, kadınla erkeğin cinsî ihtiyaçları ile evlilik hayatında kadınla erkek arasında işlerin bölünmesi ihtiyacıdır.” Evet, biyolojik ve ekonomik ihtiyaçlar aile içinde karşılanmaktadır. Lâkin ailenin temelini bunlar teşkil etmemektedir. O halde, ailenin yapısını kuran ve onu yaşatan başka bir temelin bulunması lâzımdır...}}
{{Durkheim’e göre; ailede biyolojik bağların yeri olmakla beraber, onda esas olan, karşılıklı ödevler hâlinde kendini gösteren ahlâkî bağlardır. Bu bağlar, ilkin karşılıklı anlaşma ile aileyi kuran eşlerin arasında başlar, sonra onların çocukları yetiştirme görevlerinin başında bulunan ahlâk terbiyesiyle çocuklarına geçer. TOPLUMUN HÜCRESİ OLAN AİLE, bu anlamda AHLÂK MEKTEBİDİR.}}
{{Geçen yüzyılda Batı’da büyük sanayiin doğmasıyla modern aile’ye geçilmiştir. Modern ailenin evrimi ile sosyal yapıda meydana gelen değişmeler, ailenin otoritesini sarsarak büyük bir bunalımın doğmasına sebep oldu.Aile birliğinin bozulması, zamanımızın ailesinde görülen ahlâkî bunalımı doğurmuş bulunmaktadır. Bu bunalımdan kurtulmak için ailenin varlığı şarttır. AİLENİN KUVVET KAZANMASI, toplum düzeninin tamamlanması için zorunludur. İnsanı, cinsî içgüdülerinin esaretinden çıkarıp yüksek ruhî sevgilere ve ödevlerin ahlâkî hâkimiyetine teslim eden, aile yuvasıdır. Gerçekte ailelerin, her birine bağlanan fertlerin aileler hâlinde bir araya gelmeleriyle toplumun bütününe bağlanan vatandaşlar meydana çıkar. Böylelikle aile, toplumdaki gelişmenin de temeli olur.}}
{{Çocuklar için ahlâkın kaynağı, aile ocağıdır. Temiz ve insancıl duygularla dünyaya gözlerini açan çocuk, bu duyguları zedeleyip yıpratan zehirli etkilerden, ancak ailede yaşatılan temiz duygulara, sevgilerle şefkatlere sığınmakla kendini koruyabilir. Ailenin dışında çocuk, hayatı hep birbirlerine saldıran, yalnız menfaatleri peşinde koşan varlıkların boğuşma sahnesi hâlinde görecektir. Eşlerin birbirine ve çocuklarının da ana-babaya yüklediği ödevler arttıkça ailenin fertlerine sunduğu kurtarıcı kuvvet de o kadar artar. Aile, sayılamayacak sorumluluk yükünü omuzlarında taşıyan insan için, hele günümüzün bunalımlar içindeki insanları için bir teselli, bir huzur ve şifa, tek kelime ile (kuvvet kaynağı)dır.}}
Bir tekrar olacak ama iki üç satır da yine Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan aktarayım (ettekrâru ahsen... velev kâne yüzseksen...):
{{İnsanoğlu modernitenin getirdiği yaşam felsefesini benimsediği oranda kendinden başkasını önemsemeyen, kimse için fedakârlık yapmayan bireyler haline geldi. ‘Özgür yaşayan, kendinden başkasını önemsemeyen, canının istediğini yapan’ bireyler, eş olmanın anlamını yitirdiler. Batılı, çocuğuna, hastalanan eşine bakmayı bir yük gibi gördü. Yaşlanan anne-babasının sorumluluğunu almayarak onlarla devletin ilgilenmesini bekledi.}}
{{Evlilik, ‘birliktelik’ olarak algılanmaya başlanınca aile bağları git gide zayıfladı ve aile kurumunun yerini birlikte nikâhsız yaşayan çiftler aldı (Bu yüzden Batı ülkelerinde nüfus çok ciddi şekilde gerilemektedir). Bununla da kalınmadı; ‘İnsan davranışlarını belirleyen, cinsel güdülerdir.’ denilerek cinsel mutluluk, hayatın merkezine oturtuldu. Yaşam amacı, zevklerin tatmini oldu...}}
{{Çıkar peşinde koşmayı, ideoloji haline getiren modern hayat, aile içine ‘Ben haklıyım, sen haksızsın.’ mücadelesini yerleştirdi. Kadın-erkek ilişkisi, âdeta kadın-erkek savaşına dönüştü. Feminist yaklaşım da bu mücadeleyi besledi.}}
{{Çağımızda, aile bağlarının zayıflamasında, onun doğasında olan zorluklardan kaçınmada ve boşanmaların artmasında, yaşam felsefesindeki değişimin büyük rolü vardır. Aile kurumunun yıkılmaya yüz tutması, aile bireyleri arasındaki bağların zayıflaması, intihar hızının salgın düzeyine ulaşması, cinsel suçlardaki artış bize gösteriyor ki kadın ile erkek arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenip tasarlanmalı ve aile kavramı üzerinde yeni baştan durulmalıdır.}}
{{...Türk toplumu modernleşmeyi Batılılaşma olarak algıladı. Mesela Japonlar aynı süreçten geçerken kendi kültürlerini korumayı başardılar. Kültürünü koruyamayan toplumların ortak özelliği, kimliksizleştirilen, kitle iletişim araçlarının öngördüğü modeli yaşayan, popüler kültürün beslediği bireylerin ortaya çıkmasıdır.}}
{{...Yorulan ve yarışta geri kalan kişi, üretimi ve tüketimi arttırsa da kendisini bir türlü tatmin edemedi. Yaşam felsefesindeki böylesi değişimler ruhsal rahatsızlıkların da tetikleyicisi oldu. İnsanlar ruhsal rahatsızlıkları sebebiyle antidepresan kullanmaya başladı.Sonuç: mutsuz insan, mutsuz aile, mutsuz toplum...}}
Şimdi...Kimimiz fırıncı kimimiz öğretmen, kimimiz tornacı kimimiz dülger, kimimiz doktor kimimiz makinist... toplumun işine yaramaya, ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir şeyler yapıyor, çalışıp çabalıyorken ve böylelikle yararlandığımız yeryüzü kaynaklarının bedelini de ödeme gayreti içindeyken, bir asalak, bir parazit çıkıyor da üretim adına hiçbir katkıda bulunmaksızın tüketiyor tüketiyor yalnızca tüketiyorsa ve üstelik dönen tekere çomak sokuyorsa, ona “Çüş!” deme hakkımız vardır. Ya o da elini taşın altına sokmalıdır veya dünyamızdan cehennem olup gitmelidir. Maddî dünyamız açısından bu böyledir.
Peki ya moral (manevî, ahlâkî) dünyamız açısından durum nasıldır: Toplum hayatının belirli manevî temelleri, ilkeleri, kuralları vardır; olmak zorundadır. Bu temelleri toplum, çoğulcu anlayışla, bir arı kovanındaki gibi kendisi oluştur. Bunların başında “ahlâk” gelir ki toplumu anarşiden, haksızlıktan, kokuşmadan korur. Ahlâkın damektebi, ailedir. O halde, toplum hayatımızı tehdit eden bütün musibetlerden korunabilmek için “aile”yi korumak ve yüceltmek, hepimizin zorunluluğudur. Aksi takdirde bunun faturasını hepimiz ödemek zorunda kalırız. Öyleyse hiç kimsenin,
“Sana ne, ben bütün bunları düşünmüyorum, benim biricik düşüncem, cinsel ve ekonomik ihtiyaçlarımı karşılamaktır. Ben aile denen şeyin yükünü falan taşımak istemiyorum, kendimi bu konuda sorumlu bulmuyorum. Bir kız arkadaşla (veya bir erkek arkadaşla) takılırım, dalgama bakarım, günümü gün ederim. Hattâ bazı hayvanlar gibi canım istedikçe arkadaşımı değiştiririm de. Kime ne zararım var?”deme lüksü yoktur.
Toplum hayatımızı, en azından kötü örnek olarak dinamitlemeye kalkan o kişiye toplumun “Çüş!” deme hakkı bulunmalıdır. Bulunmaktadır da. Keşke uçuruma sürüklenmekte olan insanlar bu hakkın, bu hakikatin farkına varılabilseler ve bu haklarını kullanmayı akıl edebilseler. Keşke toplumsal hayatlarını iğfal edenlere ÇÜŞ deseler. Vesselâm.
AİLE’Yİ DİNAMİTLEYEN, ONU YIKAN HER TÜRLÜ FİKRE, UYGULAMAYA hayır.
R: Serdar Özmilli