“Bulutlu yazılar! siz benim/sizi yazmamı bekliyordunuz/Dil’in gurbetindeydiniz/…..ve Söz’e tutsak/ne zaman okusak akşamdınız siz/ne zaman kurtarsak şimdi/….. ve bugün/dili geçmiş sevdalar/ …..anlatıyordunuz” der Hilmi Yavuz üstadımız Bulutlu Yazılar şiirinde.
Dil, insanoğluna bahşedilen en büyük nimetlerden biri. Dilimiz olmasa nasıl anlaşabilirdik acaba, anlaşabilir miydik gerçekten? İllaki anlaşabilirdik ama bir edebi metin ortaya koymamız asla mümkün olmazdı. Dil varsa söz de vardır; nedir dil, nedir söz, bunu bilmek lâzım.
Dil kelimesinin dilimizde birçok anlamda kullanıldığını bu dili konuşanlar olarak elbette biliyoruz, ama bildiklerimizi izah edebiliyor muyuz? Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in “Arı bal yapar, balı izah edemez!”ifadesindeki gibiydi durumumuz!
Hilmi Yavuz’un şiirinde geçen ifadelerden biri “Dil” diğeri de “Söz”, bu ikisinin ortak noktası nedir, var oluşsal olarak ayrıldığı nokta/lar/ ne/ler/dir?
Her şeyden önce bilinmesi gereken bir şey var ki dil esastır, ana malzemedir, bundan sonrakiler ise üründür.
Duygu ve düşüncelerimizle bir bütünüz. Duygularımızın aracı kalp, düşüncelerimizin aracı ise aklımızdır. Gerek beyin gerekse kalp düşünceleri ve hisleri ortaya koyarken beyin aracından yardım alır; duygu ve düşüncenin somut şekli de sözcüklerdir.
Dilin Türkçemizde üç ayrı bağlamda anlama sahip olduğunu ve bunların her birinin ayrı ayrı alt anlamlara geldiğini biliyoruz. Bunun sadece yazımıza konu olanlarını buraya alacağız.
Dil, isim olarak “insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban” anlamına gelir ki "Dilinden Anadolulu olduğu ancak belli oluyordu." (Sait Faik Abasıyanık) cümlesinde bu anlam vardır. Dilin diğer anlamı da isim olarak kullanılıyor ve “bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi” olarak tanımlanıyor.
Azerbaycan’ın ve Türk dilinin büyük ustası Bahtiyar Vahapzade, Aynı Binada Doğduk adlı şiirinde “Ağlamakla bildirir/Arzusunu, sözünü/Annesine çocuklar.../Ağlamak, ilk dilidir” diyerek dil ve söze dikkat çeker.
Söz TDK Güncel Türkçe sözlük yer alan anlamlarından sadece ilk iki anlamını buraya aldım. TDK’ye göre söz, isim olarak “bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil” veya yine isim olarak “bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük” gibi anlamları taşımaktadır.
Yirminci yüzyıl halk ozanlarımızın en büyüğü, en ustası Âşık Veysel’e bir kulak verelim, dileyelim de ne demiş bilelim büyük ustamız: “İtimat edersen benim sözüme/Gel birlik kavline girelim, kardaş/Birlik, çok tatlıdır, benzer üzüme/İçip şerbetini duralım kardaş//Son verelim iftiraya bühtana/Kardeşâne sevişelim can cana/Elbirlikle çalışalım Vatana/Çok okul fabrika kuralım, kardaş.” Ah, büyük ustalar, büyüğe yakışır sözler söyleyip nasihatler edip gitmişler ama tutmayan bu küçükler ne yapsın?
Son dönemlerin sazın ve sözün büyük ustası Neşet Ertaş “Dinle sana bir sözüm var/Kimseyi hor görme gardaş/Kim nasıldır Allah bilir/Kötüleyip yerme gardaş” diyerek toplum içerisinde nasıl davranmamız gerektiğini öğütler.
Duygu ve düşüncelerimizi dilimiz yardımıyla ifade eder, onun vasıtasıyla dile getiririz. Nice zamandır acılar yaşayan iki sevgilinin duygularını şu türkü ne de güzel ifade eder:“Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı/O bizim kavuşmalarımız a yârim mahşere kaldı/O bizim kavuşmalarımız a yârim ahrete kaldı/Yeni cezve yeni cezve kaynar kaynamaz oldu.”
Türküler bizim can damarımızdır, türküler biziz, biz türküleriz. Acısıyla, tatlısıyla, sevinciyle, elemi ve kederiyle türküler bizim yerimize konuşan duygu ve düşüncelerimizin tercümanıdır.
Dil, herkesin anlayabileceği asgari seviye konuşulan, söylenen, dile getirilen ifadeler bütünü. Söz ise biraz daha özel, anlamak, çözümlemek için biraz uğraş ve seviye isteyen ifadelerdir.
Bulutlu Yazılar’ın devamında Büyük Usta ne diyor bakalım: “bulutlu yazılar! Kapalıydınız/ve anlaşılmıyordunuz …/birinden ötekine geçit vermeyen/iki Söz arasında/hem dağdınız siz, hem uçurum/…..ve sürgün …/Dil’in fırtınası dindi/…..ve bundan böyle/şiir artık ne mümkün/…..mü diyordunuz?/bulutlu yazılar!”
Sözün sultanları olan şairler şiirlerini kurarken kelimeleri özenle seçip kullanırlar. Onların kurduğu cümleleri başkaları kurmaz, dizeleri oluştururken yan yana koydukları kelimeleri genel olarak başkası öyle koymamıştır hiç. O kelime diğer kelimeyle ilk defa yan yana gelmiştir. Bunun resmini gördüm geçenlerde. Doğadaki taşları toplayarak onlardan güzel resimler oluşturma resim yapma biçimlerinden biri şüphesiz. İrili ufaklı, büyük küçük, desenli desensiz birçok taşların belirli bir mantık ve mantalite çerçevesinde bir araya getirilmesiyle oluşturulan resimler var. İnternette siz de bulabilirsiniz. Bu resmi gördüğümde dedim ki: “Bu, şiirin bir resmi olmalı!” Gerçekten de boyalar kullanılmadan sadece taş malzeme ile yapılan bir resim. Orada da şiirdeki kelimelerin bir araya getirilmesi gibi taşlar bir araya o ressama tarafından ilk defa bir araya getirilmişti. Bu yüzenden şiirle bu kadar örtüşen yanı vardı.
Dilimiz olmasa bu güzel eserler ortaya çıkmazdı. Her şeyden önemlisi dilimiz olmasa duygu ve düşüncelerimizi bu kolaylıkta ve genişlikte ifade edemezdik. Dilimize sahip çıkalım.
Sözü yine Dağlarca şairimiz Fazıl Hüsnü’ye bırakalım:
“İşte and içiyorum,
Bütün ölüler adına,
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı'ya dek,
Soluğumda soluğun..
Seslenir seni bana ovam, dağım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak.. ki yüce atalar, bir al.. ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım...”
Dupduru duygu ve düşüncelerimizin, sevgi hoşgörünün dili Türkçemizin Türk Dil Bayramı kutlu olsun!