|   | 
  • Cevahir Kadri

    Dinî İnanç Zayıflıyor mu?

    Birçok yazımda dile getirdiğim bir gerçek vardır: İnsan dağ başında yalnız ardıç değil, toplumsal bir varlıktır.

     

    İlk insan Hz. Adem’den (aleyhisselâm) bu yana bütün insanlar topluluklar hâlinde yaşamıştır. İstisnaları vardır elbette. Kendini dağ başında bir mağaraya almış, uzlete çekilmiş yalnız yaşamayı hedefleyenler, tercihlerini bu yönde yapanlar vardır. Ama bunlar, yaşamış geçmiş ve yaşamakta olan insanların toplam sayısına oranladığımızda yüzde biri bile teşkil etmez, dolayısıyla istisnadır, istisnalar kaideyi bozmaz.

     

    Toplum hayatını şekillendiren birtakım etmenler vardır. Bunların başında inanç gelir. İnanç ister hak ister batıl olsun bir şeye inanma işidir. İnanç sözlüklere “Allah’a, bir dine veya insan üstü bir güce inanma, îman”, “bir düşünceye gönülden bağlı bulunma”, “bir kimseye duyulan güven, inanma duygusu, itimat” ve “inanılan şey, görüş, öğreti, kanaat” olarak tanımlanmıştır. [Kubbealtı Lügat, Güncel Türkçe Sözlük)

     

    Kelimenin anlamlarında belirtilenlerden, bu yazımızda dinî anlamda inanç üzerinde duracağız.

     

    İnsanların inançları zaman zaman artmış zaman zaman da dünyevi duygular, kanaatler ağırlık kazanmış ve dinden uzaklaşmışlardır.

     

    Bir rivayete göre yirmi dört bin, bir başka rivayete göre yüz yirmi dört bin peygamberin Cenâb-ı Hak tarafından insanoğlunun dinî inancını kuvvetlendirmesi, hak yolunda yürümesi için gönderilmiştir. Sayının bu kadar fazla oluşu insanın zihninin bu kadar çabuk bir değişkenliğe sahip, insanın nefsine ve dünya hayatına meyletmesinin daha kolay olduğunu göstermektedir.

     

    İnsanın duygu ve düşünce dünyasının zaman zaman değişikliğe uğradığını görmek ve bilmek için çok uzaklara gitmemize gerek yok. Kendi hayatımızda, yakın çevremizdeki insanların; çocuklarımızın, arkadaşlarımızın, komşularımızın hayatlarındaki değişikliklere bakmamız bile yeterli olacaktır.

     

    İnsan sosyal bir varlıktır dedik. İnsanın sosyal çevresinin oluşmasında, o çevrenin şekillenmesinde dinî duygu ve düşünce, ailesi ve aile çevresi, yaşadığı sosyal çevre, okulu, arkadaş çevresi, devrinin şartları ve hâkim zihniyet yani anlayışlar etkilidir. Hangisinin diğerlerine oranla daha etkili olduğu biraz kişiden kişiye değişir.


    Günümüz modern toplumlarda yukarıda belirttiğimiz etmenlerden arkadaş ve akran çevresinin, “bilişimsel sosyal çevre”nin (internet ve sosyal medya) insanın düşünce dünyasında daha etkili olduğunu görüyoruz.

     

    Akran ve ahbap yani arkadaş ve dost çevresi de oldukça önemli. Bana arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim, akranıyla uçmayan kuşun sesi havadan değil, tavadan gelir, yoldan kal, ama yoldaştan kalma, yol iki kişiyle daha kısadır gibi söyleyişler ve atasözleri bu konun un ne kadar önemli olduğunu gösterir. Hz. Peygamber (salllahu aleyhi vesellem) buyurmuşlardır ki "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin." Dost ve arkadaş çok önemlidir.

     

    Günümüzde dost ve arkadaş çevremizi sanal ortamda yani sosyal medyada oluşturuyoruz. Çeşitli sosyal medya mecralarında (twitter, instagram, facebook, vb.) binlerce arkadaşı varken şöyle karşılıklı oturup yüz yüze çay içebileceği bir arkadaş bulamaması insanımızın kalabalıklar içerisinde aslında ne kadar yalnızlaştığını göstermektedir.

     

    Gelelim inancın, dinî inancın insanın hayatına etkisinin, insanların dinî inancının zayıflayıp zayıflamadığı meselesine. Geçen günlerde KONDA araştırma şirketi Genel Müdürü’nün T24 sitesinden gazeteci Murat Sabuncu’ya yaptığı açıklamalar, ülkemiz insanın içinde bulunduğu durumu yansıtması bakımından oldukça ibret verici olduğu göstermektedir.

     

    KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, "2008-2018 yılları arasında gençlerle ilgili yapılan araştırmalar gösterdi ki AKP’nin ‘dindar nesil yetiştirme’ çabaları siyasi mühendislik olarak kaldı, oruç tutanların namaz kılanların oranı yıllar içinde düştü.Gençlerde oruç tutanlar yüzde 74’ten 58’e düşmüş. Düzenli olarak namaz kılarım diyenler yüzde 27’den 24’e gerilemiş. Daha geç evleniyorlar. Yalnız yaşayanlar çoğalıyor. İnanç seviyelerinde 'dindarım' diyenler azalıyor. Ateistim diyenler 10 yılda yüzde 1’den yüzde 4’e çıkmış. Başını örtenler azalıyor yüzde 57-58’den 50’ye düşmüş."dedi.

     

    Ağırdır,“Metropollerde gündelik hayat pratikleri içinde ibadete kasabada yaşadığınız kadar kolay zaman ayıramıyorsunuz. Metropollerdeki ahlaki ve kültürel referansların çoğunluğu artık din değil. Metropollerde mahalle baskısı çalışmıyor. Kasabadaki aynı ‘ayıp-günah’ algıları metropolde yok.” diyerek günümüz kuşakların algılarının değiştiğini söyledi.(https://www.t24.com.tr )

     

    Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyor. Sosyal çevre değişti. Değişen sosyal çevrede eski sistemler geçerli değil. Gençlerin algıları değiştiği için anlayışları da değişmiş bulunmaktadır.

     

    Bilgiye, bilinmesi gerekene, ihtiyaçlara ulaşmada geçmişe nazaran günümüzde zorluklar azalmış; aşırı diyebileceğimiz oranda kolaylıklar söz konusudur. Günümüzde internetin pek çok alanda yaygınlaşmasıyla ticaret de internet ortamına taşınmıştır. E-ticaret gençler arasında daha yaygın kullanılmaktadır. Bu da rahat yaşama düşüncesini tetiklemekte, rahatlık kavramı biraz “tembelliğe” doğru evrilmektedir. Oturduğu yerden bilgiye ulaşan, yemeği “sepetlerden seçerek” sofrasına gelen, hediyesini internetten gönderen, giyim kuşamını internet satış sitelerinden temin eden bir nesil ile karşı karşıyayız. Böyle bir rahatlık içerisinde hayatını sürdüren bir genç inançlı ama amelsiz bir anlayışa doğru gidiyor. Çünkü masanın başından kalkıp bir abdest almak, ona, nefsine zor geliyor.

     

    Gençlerin dini duygu ve düşünceden, ameli inançtan kendini soyutlamaları, kendilerini bu alandan uzak tutmaları sadece akran ve sosyal medya çevresiyle açıklamak yeterli olmaz. Rol model değdiğimiz, Kur’an’ın ifadesiyle “üsvei hasene” olarak toplumun önünde olan kişilerin tavır ve davranışlarıyla bir “önderlik” edemeyişleri, değerleri hayatlarına uyarlayamayışları söz konusu. Buna kirli ve menfaat odaklı, makyavelist siyasetin etkisi daha fazla. Yalan üstüne söylenen yalanlar, kendi düşüncesinde olanları kusurlarının gizlenmesi, karşı düşüncede olanların güzel düşüncelerin kötü gösterilmesi; yahut dini duygu düşünceyi hayatına “güya” hayat kılmış kimselerin genel ahlaki değerleri hayatlarından uzaklaştırmış, çıkarmış olmaları, aşırı derece dünyevi menfaat içerisinde olmaları, inançlarıyla hayatlarının birbirine zıtlık teşkil etmesi gibi hususlar gençleri bugün dini duygu ve düşünceden uzaklaştırmıştır.

     

    İnsan elbette yaptığı her şeyde kendi iradesi ile yapmakta ve bunun neticesinde de yaptıklarının sorumluluğunu üzerinde taşımaktadır. Ama ona olumsuz kararlar almasına, yanlış davranışlar sergilemesine sebep olanlar, yapmaları gerekeni yapmayanlar, yapmamalı gerekeni yapanlar; yetkililer, anne babalar, büyükleri, kişinin nasihatini dinlemek amacıyla “büyük” bildiği kimseler; “sebep olan yapan gibidir.” Kaidesince gençlerin dinden soğumalarına sebep olmuşlarsa evet, bu anlamda herkes ve hepimiz sorumluyuz. Bugün bu sorumluluktan kaçmış olsak da o Büyük Mahkeme bizim yakamızdan yapışacak, bunlar bir bir soracaktır.

     

    Siyasete bürünmüş bir din, gösterişten, göstermelik, yapay davranışlardan haz eder. Çalışma ortamlarında amirinin, idarecisinin gözüne girmek için dindar görünme söz konusu olur ki istenilen dindarlık, Allah’ın istediği dini yaşama biçimi kesinlikle bu değildir. Allah katında üstünlük “takva”dadır; takva “Allah’ın sevgisinden mahrum kalma korkusu”dur. Bu düşünceyle yapılan ihlaslı amellerdir Allah katında makbul olan.

    Din siyasete hâkim olunca korku da sevgi de Allah’tan değil, kullarından liderlerinden kaynaklanmakta, gerçek anlamda dini hayat yozlaşmış bir hayata dönüşmektedir.

     

    Bu yozlaşmadan ancak herkes vazifesini hakkıyla yaptığı oranda kurtulabiliriz.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.