Bu yazı, İLKADIM Dergisi’nden alınmıştır. Yazarı olan Dr. Zekai Yalçın’ı alkışlıyorum.
{{{KAPAK DOSYASI / Mide Emaneti ve Eğitimi
İnsan bedeninin hayatiyetinin devam etmesi, bedenin büyüyüp gelişmesi, eskiyen yıpranan hücre ve dokuların yenilenmesi ve insanın yapacağı diğer faaliyetler için gerekli enerjinin sağlanması gıdalarla mümkündür. Gıdalar ağız yolu ile alındıktan sonra mide ve barsaklarda sindirilip emilerek insan bedenine dağıtılır. Bu durum, araçların yakıt kullanarak çalışmasına benzetilebilir. Nasıl ki yakıt almanın amacı öylesine depo doldurmak değil, aracın yola devam edebilmesi için gerekli enerji kaynağını temin etmek ise, midemizi doldurmanın amacı da bedenimizin ihtiyacını karşılamak olmalıdır.
Mide hem bize Allah azze ve celle’nin emanet olan bedenimizin hayati öneme sahip bir organı olduğu için dini açıdan, hem de bedenin enerji ve temel yapıtaşlarını temin etme kaynağı olduğu için tıbbi açıdan çok önem taşıyan bir organdır. Bu nedenle mideyi bu iki açıdan değerlendirmek gerekir.
Yeme içme arzusu, disipline ve düzene sokulması gereken bir duygudur. Aşırı tüketim ve oburluk yasaklanmıştır. Mideyi yanlış şekilde doldurmak hem maddi hem de manevi birçok hastalığın sebebidir. Rasulullah aleyhisselam hep mideyi helalle doldurmak ve ihtiyacı kadar doldurmak konusunu ön planda tutmuş ve nasıl yiyip içmemiz gerektiği konusunda çokça nasihatlerde bulunmuştur. Konu ile ilgili hadis-i şeriflerden bir kısmı şunlardır:
“İnsanoğlu, (midesinden) karnından daha zararlı (şerli) bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet (bu miktarın aşılması) kaçınılmaz ise bu durumda; üçte biri yemeği, üçte biri içmesi, üçte biri de nefesi için (ayrılmalı)dır.” (Tirmizi, C. 4, 2486, s.119; İbni Mace, 3349)
“Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terk etmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.” (İbni Mace, 3355)
“Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır.” (Ramuzel Ehadis, C. 1, 934)
“Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek.” (Ramuzel Ehadis, C. 1, 3340)
“Birçok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir.” (Câmiüs Sağîr, 1/36)
Ebu Cuhayfe (radıyallahu anh) rivayet ediyor: Yağlı etle yapılan tirit yemeği yemiş ve Allah Resulü’nün yanına gitmiştim. Huzurunda, çok yediğimden dolayı geğiriyordum. Allah Resulü “Ebu Cuhayfe git uzakta geğir! Dünyada karnını tıka basa dolduranlar, ahirette uzun zaman aç kalacaktır.” buyurdu. Gerçekten, Ebu Cuhayfe bu olaydan sonra vefat edinceye dek karnı doyuncaya kadar yemek yemedi. Sabah yemek yerse akşam yemez, akşam yerse sabah yemezdi. (Ebu Nuaym, Hilye 7/256; M. Yusuf Kandehlevi, Hayatüs Sahabe Muhtasar, C. 2, s.83)
“Benden sonra, ümmetim için üç hususta korkuyorum. Bunlar, sapık arzular, bilgiden sonra gaflet, çok yemek ve şehvetlere tutulmaktır.” (Câmiüs Sağîr, 1/13)
Kaynaklarda konu ile ilgili çok daha fazla hadis-i şerif bulmak mümkündür, ayrıca tasavvuf büyükleri de nefis terbiyesinde az yemenin öneminden çokça bahsederler. Çok yemek nefsin azgınlaşmasına yol açar, nefsin dizginlenmesi zorlaşır.
Acıkmadan yemek yenmeyeceği ve mideyi fazla doldurmama ile ilgili şu olay meşhurdur: Asr-ı Saâdette, hükümdarlardan biri Hz. Peygamber aleyhisselam’a hizmet için bir doktor göndermişti. Bu tabip, Resul-i Ekrem’in yanında uzun müddet kalarak ashâb ve ehl-i beytten hastaları tedâvi için beklemiş, fakat tedâviye çok az kimsenin muhtaç olduğuna şâhit olarak memleketine dönmek için izin isteyince, az hastalanmanın sebebi hakkında Hz. Peygamber, “Ashâbın iyice acıkmadıkça yemek yemediklerini ve yemekten iyice doymadan ayrıldıklarını” söylemiştir.
Hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere Müslüman midesini tıka basa doldurmamalı, işini gücünü yapmak için takati olacak kadar yemeli, illa da dolduracaksa midenin üçte birini yemekle, üçte birini suyla doldurmalıdır. Hadis-i şerifte nefes için ayrılması gerektiği belirtilen üçte birlik kısım boş bırakılması gereken kısımdır, mide kalbe ve akciğerlere komşu olduğu için aşırı doldurulduğunda bu organlara baskı yaparak hem akciğerlerin genişleyip nefes almasını zorlaştırır hem de kalbin çalışmasını zorlaştırır.
Mide ve barsaklar esneyen ve büzülen organlardır, içi doldukça büyüyüp genişler, içi boşalınca daralıp küçülür. Zorlandığında çok büyüyebilen midenin zorlama olmadan normal hacmi yetişkin bir insanda 1000-1500 ml (1-1,5 litre) kadardır. Bunun üçte biri 350-500 ml yani 2-3 su bardağı kadardır. Hadis-i şerifte bu miktar üst sınır olarak belirtilmişken genelde biz alt sınır gibi algılıyor, en az yediğimiz zaman bu kadar yiyoruz. Acıkmadan yemek, ihtiyaçtan fazla yemek hem manevi hem de bedeni hastalıkların sebebidir.
Tıbben de fazla yemek doğru değildir. Bedenin ihtiyacından fazla olan gıdalar vücutta yağa dönüştürülmekte ve şişmanlığa sebep olmaktadır. Ayrıca yanlış beslenme; hazımsızlık, ülser, reflü gibi sindirim sistemi hastalıkları, şeker, kalp-damar-tansiyon hastalıkları, kanser gibi birçok hastalıkların ya ana sebebi ya da hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı ve şiddetini artırıcı sebep olarak yer almaktadır. Bu saydığımız hastalıklara eskiden çok az rastlanırken günümüzde çok fazla rastlanmaktadır ve giderek bu hastalıkların hem sıklığı artmakta hem ortaya çıkış yaşı düşmektedir. Bu hastalıkların artış sebeplerinden en önemlileri ihtiyaçtan fazla yemek, acıkmadan yemek, birçok işlemlerden geçirilmiş ve kimyasal katkılarla doldurulmuş yiyeceklerle beslenmektir.
Hazır gıdalarda sıklıkla kullanılan Monosodyum Glutamat (MSG, Çin tuzu) gıdaların daha lezzetli hissedilmesine ve yeme isteğinin artmasına neden olmaktadır. Hazır gıdalara koruyucu, renk verici, tatlandırıcı olarak karıştırılan katkı maddeleri de hem birçok hastalığa sebep olmakta hem de fazla yiyip içmeye teşvik etmektedir. Hazır gıda tüketimini mümkün olduğu kadar asgariye indirmek gerekir. Ayrıca abur-cubur diye tabir ettiğimiz çikolata, şekerleme, cips, gofret, kek vs. gıdaları ve başta asitli içecekler olmak üzere hazır içecekleri hem kendimiz fazla tüketmemeli hem çocuklarımıza bu tür gıdaları mümkün olduğunca az vermeliyiz. Özellikle büyükler bu gıdaları çocukları sevindirmek için sık sık almakta ve sürekli bir şeyler atıştıran ama aileyle birlikte sofraya oturmayan, gıda ihtiyacını karşılamak için değil damak zevkini tatmin etmek için yiyip içen bir nesil yetişmektedir.
Çocuklarımızı çok yemeye değil ihtiyacı kadar yemeye teşvik etmeliyiz. Çok yiyen çocuk iyi olur anlayışı yanlıştır, çocuklar gelişme döneminde oldukları ve çok hareketli olukları için cüsselerine göre biraz fazla yiyebilirler ama çok aşırıya kaçtıklarında bu alışkanlık haline gelir ve bu alışkanlık ömür boyu devam eder. Rasulullah aleyhisselam’ın tavsiye ettiği gibi yaşayabilsek çok daha sağlıklı bir toplum olmamız mümkündür.
Fazla miktarda yemek ne kadar yanlışsa acıkmadan yemek de o kadar yanlıştır. Mide boşalmadan bir şeyler yenmesi yarı pişmiş malzemenin olduğu tencereye sonradan çiğ malzeme eklemek gibidir. Önceki yediklerimiz yarı sindirilmiş durumdayken sindirilmemiş gıda ile karışır ve önceki gıdalar midede fazla oyalanıp bozulurken sonrakiler ise tam sindirilemez. Ayrıca meyveler de midede fazla bekleyince bozulur, yemeğin ardından yenilen meyve yemeğin sindirilmesini beklerken bozulacağı için meyveleri yemekten önce yemek daha doğrudur.
Dünya nüfusunun bir bölümü açlık içindeyken diğer bölümü bedenin ihtiyacı olanın 2-3 katı gıda tüketmekte, hiç yenmeden israf edilenle birlikte hesaplanacak olursa kişi başına gıda tüketimi ihtiyacın 4-5 katına ulaşmaktadır. Dünya üzerinde dünya nüfusunun ihtiyacından çok daha fazla gıda olduğu halde açlık yüzünden hastalanan ve ölen insanların bulunması herkes için bir vebaldir. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti olarak tıka basa yiyen bir toplum olmaktan kaçınmak gerekir.
Sünnete uygun olan erken yatıp erken kalkmaktır, geç yatıldığı zaman yatacak vakit açlık ortaya çıkmakta ve geç vakit yemek yenilip yatılmaktadır. Yatmadan hemen önce yenilen şeyler faydadan çok zarar getirir. Hem insanın maneviyatını bozar hem de reflü, hazımsızlık gibi mide rahatsızlıklarına, kalp-damar hastalıkları, karaciğer yağlanması gibi hastalıklara da sebep olur.
Ayrıca yemeklerin yavaş yavaş, iyice çiğnenerek yenmesi gerekir. Yemek yerken öğün süresinin uzunluğu çok önemlidir. Yemek, midenin kapıcısı olan ağızda çok çiğnenmeli ve öğütülmelidir. Çiğneme süresi ve salgılar ne kadar çok olursa tokluk hissi de o ölçüde olur. Tokluk hissinin oluşması yemeğin miktarı ile değil de ağızda çiğneme süresiyle alâkalıdır. Bunu teyid eden deneyler yapılmıştır. Hayvanlarda yemek borusundan fistul açılarak yedikleri yiyecekler mideye değil de, dışarıya verilmiştir. Hayvanlar yemi yedikten 20-40 dakika sonra, önlerine konan yeni yemeğe karşı isteksiz davranmışlar ve yememişlerdir. Bundan da anlaşılmaktadır ki, tokluk hissi için yemeğin miktarı ve muhtevası yanında, ağızda çiğneme süresi de önemlidir. İnsanda doyma hissi yemek yemeye başladıktan 15-20 dakika kadar sonra oluşmaya başlar, hızlı yediğimizde bu süre zarfında ihtiyaçtan çok daha fazla yemek yeriz, iyice çiğneyerek yediğimizde çok fazla yemeden bu süre dolacağı için az yemek mümkün olacak ve tokluk hissi oluşmaya başlayacaktır. İyice çiğnediğimizde yediklerimizin sindirimi de kolay olacaktır, daha az yiyerek daha faydalı şekilde karnımızı doyurmuş oluruz.
Özetleyecek olursak: Öncelikle yediklerimizin helal olmasına dikkat etmeliyiz. Sünnete uygun yemeli yani midenin üçte birini yemeğe üçte birini suya ayırmalıyız. Lokmalarımızı iyice çiğneyerek yemeli bütün bütün yutmamalıyız. Aşırı sıcak yememeliyiz, aşırı sıcak yiyip içmek ağız, yemek borusu, mide gibi organlara zarar verir. Acıkmadan yememeliyiz, yatacağımız zaman yememeliyiz. Tabi ki insan nefsi yiyip içmekten zevk alır ama aldığımız bu zevk yiyip içmenin bedenimizin ihtiyacını karşılama amacından çıkıp bizi zevk için ihtiyaçtan fazla yeme noktasına getirmemelidir. Can boğazdan geldiği gibi can boğazdan çıkar, hastalıklarımızın çoğunun sebebi ihtiyacımızdan fazla yememizden kaynaklanır, bunu unutmamalıyız. Yiyeceğimizden fazla alıp çöpe dökerek veya midemizi ihtiyaçtan fazla doldurarak nimeti israf ettiğimizi, bu nimetlerde açlık çekenlerin hakkı olduğunu unutmamalıyız.
Rabbim hepimize nefsimizin doymak bilmeyen isteklerine karşı koyup Kur’an ve sünnete uygun yaşayabilmeyi nasip etsin.}}}
Umarım istifade edebilmişsinizdir. Vesselâm.
R. Serdar ÖZMİLLİ