|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    {eğitim eğitim eğitim (12)} KİMLER ÖĞRETMEN OLMALIDIR (3)

    ÖĞRETMENE BAK SAATİNİ AYARLA

     

    Bildiğimi ve yıllardır benim de bu konudan son derecede muzdarip olduğumu söylemedim arkadaşıma, çok şaşırmış bir yüz ifadesi takınarak;

    “İnsanın inanası gelmiyor Refikçiğim.” dedim.

    “Yani bana inanmıyor musun, şimdi?”

    “Yahu, niçin yanlış anlıyorsun? Sana inanmadığımı mı söyledim ben? Anlattıklarının, yaşadıklarının, inanılmayacak derecede çarpıcı olduğunu belirtmeye çalıştım. Gerçekten de ağzım açık kaldı.”

    Aslında ağzı açık kalan biri varsa o da arkadaşım Refik idi. Allak bullak olmuştu. Bense hiç şaşırmamış, yadırgamamıştım. Sadece gözyaşlarımı içime akıtmıştım ona belli etmeden. Bana anlatırken fenalaşmış, yüzü sapsarı kesilmişti Refik’in. Evet, bütün bunları bildiğimi söylemedim kendisine. Yüz ifademi de konuyu da değiştirdim. Kayıtsız bir tonda:

    “Senin araban ne markaydı Refik?”

     

    Okullarda ara tatil verilince, Ankara’da öğretmen olan kızı gelmiş ziyaretine iki torunuyla beraber. Tatilin son günlerinde, kızını ve torunlarını alıp otomobiliyle şöyle bir gezmeğe çıkmışlar. Yolculuk esnasında kızının telefonu çalmış... Arkadaşımın ağzından anlatayım:

     

    {Hava da şansımıza biraz kapalıydı fakat soğuk değildi. Arabanın kaloriferini çalıştırma gereği bile duymuyorduk. Bir ara kızımın telefonu çaldı, kızım konuşmaya başladı.

    “Alo, hocam merhaba... İyiyiz şükür, çocuklar da yanımda, tatili değerlendirmeye çalışıyoruz. Babam arabasıyla bizi gezmeye çıkardı. Söylerim, aleykümselam... Hocam biliyorum. Kolay gelsin, işiniz zor... Evet hocam, Gülümser Hocanım bu yıl yine aynı sınıfı almak istemişti, kabul edilmesi bugün de işi biraz zorlaştırıyor. Çünkü onun 23 saat ek dersi var demektir. 25 veya 26’ya çıkarırsanız, haftada iki üç saat ücretsiz derse girmiş olacaktır. Lale Hocanım, küçük çocuğu olduğunu söyleyerek, öğleden sonra kendisine ders konulmamasını istiyor... Evet hocam, biliyorum... Hocam, Gülümser Hoca şu an Fransa’da, kendisine mesaj atmayı deneyebilirim. Neclâ Hanım’ın 24 saati tamam oluyormuş, başka sınıf kabul etmeyeceğini kendisi söyledi bana... Tamam hocam. Gülümser’e mesaj atmayı deneyeceğim. Diğerleriyle de konuşmaya çalışacağım. Hayır... Hayır hocam, Sabahat sabahtan ders istemiyor. Aslında Müdire Hanım da çocuk gelişimci ama teklif edilse girer mi bilmiyorum. İyi günler... Hocam! Hocam! Bir dakika... Şayet çıkış yolu bulamazsanız bana verin, ben fahrî olarak gireyim... İyi günler hocam.”

    Kızım, tekrar telefonuyla uğraşmaya başladı. Mesaj yazıyordu.

    “Kimdi o, kız? Ne uzun konuştunuz öyle? Konuştuklarınızdan da hiçbir şey anlamadım.”

    “Bir dakika baba.” dedi ve mesaj yazmayı sürdürdü. Ona da bir mesaj geldi. Tekrar yazdı. Neden sonra;

    “Baba, arayan müdür yardımcısı idi. İkinci dönem için ders programı hazırlıyormuş da takıldığı bir konu olunca beni aramış. Okullarda ders programı yapmak, tam bir belâ. Bütün öğretmenlerin kaprislerini çekmen, herkesin gönlünü hoş etmen gerekiyor. Feridun Hoca da iyinin iyisi bir insan, insanları memnun etmek için kendini helâk ediyor. Allah yardımcısı olsun.”

    “Kızım, yapsın programı tutuştursun ellerine o da. Herkesin gönlünü yapma mecburiyeti mi var devletin? Bir asker, ‘Ben cephanelik nöbeti tutmam.’ ‘Ben sabahın erken vaktinde talime çıkmam.’ ‘Ben o mevzide savaşmam.’ diyebilir mi? Bu öğretmenler, sonuçta iş yapmaları için almıyorlar mı parayı? Mesai saatlerinin dışında bir iş yapmaları mı isteniyor kendilerinden?” Konuyu tam anlayamamıştım ama anlayabildiğim kadarıyla kafamın tası atmaya başlamıştı. Kızım, anlamsız bir tebessümden sonra cevap verirken kendisine yeni bir mesaj geldi:

    “Kazın ayağı öyle değil babacığım. Senin dediğin gibi yapmaya kalksalar, akla gelmedik huzursuzluklar çıkar, ağzların tadı kaçar. Herkese istediği sınıfı vereceksin. Herkese eksiksiz ek ders ücreti alabileceği şekilde ders vereceksin. Boş kalmasını istedikleri saatleri boş bırakmaya çalışacaksın. Zor iş. Hele bizim okulda iyice zor. Kız meslek lisesi olduğu için öğretmenlerin çoğu bayan. Okul değil, cadı kazanı. Bir de arkası sağlam olanlar var tabi. Onlara hiç dokunulamıyor. Hele sendika durumları, siyasî durumlar söz konusu ise aman aman...” derken bir yandan da gelen mesaja cevap yazıyordu. Sordum:

    “İyi de bütün bunların seninle ne ilgisi var? O muavin senden ne istiyor?”

    “Ben bölüm şefiyim baba. Sınıf mümessili gibi bir şey yani. Hâliyle beni arıyor ve konuyu benimle konuşuyor, sorunu benimle çözmeye çalışıyor.”

    “Sorun ne yavrum?”

    “Dedim ya, herkesin bir takım özel istekleri var. Herkes kendisine uygun ders programı yapılsın istiyor. Bu arada herkes 24 saat ek ders ücreti almak istiyor, daha aşağısını kabul etmiyor. Ama daha fazlasını da. Çünkü 24 saatten sonra gireceğimiz dersler için ücret vermiyor devlet. Daha fazla derse girersen onlara fahrî girmiş oluyorsun. Senin dilinden söyleyeyim: meccânen girmiş oluyorsun.”

    “Ulan size maaş vermiyor mu devlet zaten?”

    “Veriyor. Maaş karşılığı 20 saat derse girme mecburiyetimiz var. Daha fazla girersek, sanki bir işçinin fazla mesaiye kalması gibi ek ücret tahakkuk ediyor.”

    “24 saat de fazla mesaiye kalabiliyorsunuz öyle mi? Peki ne yapıyorsunuz bu fazla derslerde? Ders mi anlatıyorsunuz?”

    “Baba, bizim okul meslek lisesi olduğu için uygulamalar biraz değişik. Biz, ek derslerimizin çoğunu İşletme adı altında okul dışındaki stajyer öğrencilerimizin bulundukları yerlere gidip onları kontrol ederek tamamlıyoruz. Ama çoğumuz o işletmelere de devamlı gidiyor değiliz tabi. Bir hafta gitsek ikinci hafta gitmiyoruz genelde. Zaten işletme sahipleri de bunu istiyorlar biraz. Ayaklarının altında dolaşmamız hoşlarına gitmiyor. Ayda yalnızca bir defa işletmeye giden öğretmenler bile varmış. Bazıları bu konuda hassas, her işletme saatini işletmelerde geçiriyorlar. Bizim okulda öyle bir arkadaş var. Bir kişi.” Meraklanmıştım:

    “Peki işletme saatlerinde işletmeye gitmeyenler nerede oluyorlar, ne yapıyorlar?”

    “Hiç. Ya dışarıdaki işleriyle meşgul oluyorlar ya da evlerinde oturuyorlar. Ben düzenli gitmeye çalışıyorum ama benim de bir hafta gidip bir hafta gitmediklerim oluyor tabi.” İşte şimdi tepem atmıştı:

    “Kızım, yuh size be! Yuh sizin gibi öğretmenlere! Sana da yuh!” Kızım bekliyordu bunu. Sustu sadece, otomobilin camından dışarıları seyretmeye başladı. Torunlar uyukluyorlardı o sırada.

    “Yuh! Bu eğitim anlayışına, bu eğitim mantalitesine de yuh! Senenin şu kadar ayı zaten okul yok. 12. Sınıflara derse giren hocaların karşısında senenin son üç ayında öğrenci yok. Öğretmenlerin içinde derse hazırlık adına küçücük bir çaba sarf eden yok. Derse giriş ziliyle birlikte sınıfa giren öğretmen yok. Dersini, konusunu bilen öğretmen zaten yok. Anlatmayı, öğretmeyi bilen, bunun için dertlenen öğretmen yok. Davranışlarıyla öğrencilere iyi örnek olacak öğretmen yok. Kendisini vatanına, milletine, Allah’a adayan öğretmen yok. Atanıncaya kadar kıçlarını kıvırıp duruyorlar ama. Sonra? Sonra iyi yere tayin, istedikleri kadar ders saati, istedikleri kadar ek ders ücreti... Utanın ulan! Allah’tan korkun ulan! Siz arpa tüccarı mısınız? Siz inşaat işçisi misiniz? Böylesi bir eğitim gidişatının içine köpekler ...”

    “Baba...”

    “Babası mabası yok ulan! Sana da yuh! Ben okumadım ama salak da değilim yani. Pek çok şeyi anlayabiliyor, ölçüp biçebiliyorum yani. Yamukluklar gördüğü hâlde susanlara da yuh! Haram zıkkım olsun aldığın para! Öğretmen para hesabı mı yaparmış lan? Öğretmen ek ders hesabı mı yaparmış? Yok mesaiymiş yok tatilmiş yok izinmiş... Öğretmen adanmış olmalı kızım. Mesleğine âşık olmalı. Çocuklara ve dolayısıyla millete bir şeyler verebilmenin sancısıyla kıvrım kıvrım kıvranmalı. Ücret ne lan? Ek ders ne? Geceni gündüzünü vereceksin. Her şeyini vereceksin. Ek dersim az olursa hır çıkarırım ha! Ben 19 saat ek derse girmiştim de muhasebe 17 saat hesaplamış ha!..”

    “Hele şunlara bakın yahu! Maaş karşılığı haftada 20 saat (günde 3 saat) derse giriyormuş! (Bunun karşılığında verilen parayı da az buluyordur ha!) Haftanın 2 ya da 3 gününe ders konulmamasını istiyormuş... Sabahtan veya bazıları öğleden sonra ders konulmamasını istiyormuş...24 saat ek ders ücreti almazsa pislik yapıyormuş! O 24 saatin yarıdan fazlasını da evinde, sokaklarda geçiriyormuş! İhtiyaçtan ötürü 2 veya 3 saat fazladan derse gir denilirse isyan ediyormuş! Senin isyanına da yapacağın öğretmenliğe de... Yuh ulan yuh! Öğretmenler odasına gizli bir mikrofon konsa da bir de muhabbetlerini dinleyebilsek... Tahmin etmek zor değil aslında.” Kız çok tedirgin:

    “Baba... sakin olmalısın. Biliyorsun, kalbin sorunlu...”

    “Kalbime de köpekler ......! Kalp mi kaldı be! Bu millet, bu memleket düzelmez kızım. Öğretmenler böyleyse düzelmez. Kızım, dikkat et kendine, haram yiyip duruyorsunuz. Sen bari dikkat et kendine. İnan ki yerin dibine girdim ben. O muavin midir nedir, o adama söylediğin son sözün olmasa belki de kalbim dururdu. Ve seni evlatlıktan reddedebilirdim.”

    Daha başka neler söyledim, bilmiyorum hocam. Kızım ağlamaya başlayınca sustum. Ama yıkıldım ben, inanır mısın hocam, yıkıldım. Siz öğretmenler hep böyle misiniz?}

     

    ÖĞRETMENLİĞE UYGUN OLMAYAN ÖĞRETMENLERLE EĞİTİM ÖĞRETİM YAPILMASINA hayır. Ama biz öğretmenler, hep öyle değiliz! Vesselâm.

     

     

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.