“Eğitim” ile “öğretim”in farklı içerikli farklı etkinlikler olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu ikisi bir yandan aktif, diğer yandan pasif yollarla ve çoğu zaman beraberce gerçekleştirilmektedir. Aslında örgün öğretim, yani hiçbir okul, hiçbir dershane, kurs, bulunmasa da insanlar, a-kendi deneyimleriyle, b-çevrelerini gözlemlemekle ve çevrelerindekileri dinlemekle hem öğretim adına hem de eğitim adına bir kısım kazanımlar elde ederler. Buna “yaygın eğitim” adı verilmektedir. Başta anne babalar, akraba ve komşular, ustalar, komutanlar, sanatçılar ve medya benzeri aktörler, yaygın eğitime katkı sağlamaktadırlar. Ben, şimdi konunun bu tarafına girmeyeceğim. Eğitim ve öğretimin bir arada ve planlı programlı bir şekilde yapıldığı örgün öğretim, okullar, kurslar ve oralardaki öğretmenler hakkında bazı arzlarım olacak.
Önce şunu teslim etmeliyiz: Eğitim kurumlarında öğretim ve eğitim işi beraberce gerçekleştirildiğine göre o işi yapanların “öğretmen” diye adlandırılmaları yanlıştır. Bir başına, “eğitici” veya “eğitmen” denilmesi de doğru olmaz. Bunların dışında, daha kapsayıcı bir ad bulunması gerekmektedir. Eskiden “muallim-muallime” deniliyordu ki bu adlandırma, o kişiye bir pâye, bir kariyer de yüklemiş oluyordu.
Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus da bu kişilerin sonuç itibariyle profesyonel birer meslek erbabı oluşlarıdır. Yani kendilerine görev verilmektedir ve maddî bedel ödenmektedir. Bu çerçeveden bakılınca onların belirli nitelikler taşımalarını bekleme hakkımız vardır. Fakat sorumluluklarına bağlı olarak çeşitli yetkilerinin, çeşitli haklarının bulunması da kaçınılmazdır.
Öğretmenliğin, diğer bütün mesleklerden çok farklı bir keyfiyeti olduğunu herkes bilir. Diğer mesleklerle mukayese edilemez. Dolayısıyla, öğretmen nasıl olmalıdır sorusunun cevaplarını ararken bu kapıdan girilmesi gerekir. Ben, öğretmen nasıl olmalıdır sorusunu cevaplarken konuya bir Müslüman gözüyle bakmak durumundayım. Çünkü İslâmiyet, bütün evrensel değerleri, bireysel ve toplumsal yaşamın bütün anahtarlarını bünyesinde barındırmaktadır. O varsa, doğruya, iyiye, güzele ulaşmak da sorunlara çözüm bulmak da kolay olur. Müslüman olduğunu söyleyenlerin konuya böyle bakmaları gerekir. Aksi takdirde kendi kendimizle çelişkiye düşmüş sayılırız. O hâlde şöyle başlayabilirim:
Tek kanatla uçulamaz, inanç ve maneviyat olmadan sağlıklı istihdamın gerçekleştirilmesi de hepimizin istediği güzelliklere ulaşılması da zordur. Ankara, bazı tedavi yöntemlerini, bazı merhemleri kullanmaktan kaçınıyor, korkuyor. “Müslümanız elhamdülillah.” deniliyor ama İslâmiyet’in rehberliğine başvurma konusunda herkes kaçak güreşiyor. Sonra da ideal öğretmen portresinin yakalanamayışından yakınılıyor. Öğretmenlerin inançlı ve inancıyla da amel eden insanlar olmaları için elden gelenler yapılmalıdır. İnancın sağlamlığı nispetinde istihdam kolaylaşır. Müfettişler, jandarmalar, önce her kişinin gönlünde olacak. İdealizm aşılanacak eğitimciye. Damardan. Öğretmen, inanacak ve inancı gereği idealler peşinde koşmayı, terlemeyi isteyecek. Haneperest, tenperest olmayacak; kendisini, evini, eşini, çocuklarını öğrencilerinden önce düşünmeyecek. Geceleri rüyalarını, kendisine emanet edilen Ümmet-i Muhammed’in çocukları dolduracak. Üç dört erkek öğretmen bir araya gelince; senin araban ne marka (şimdilerde bunu bayan öğretmenler de konuşuyor ama), ben falanca yerde yazlık aldım, filanca takım galip geldi, geçtiğimiz gün falancayı okeyde feci yendim… muhabbetleri yapmayacak. Bayan öğretmenler de seyrettikleri dizilerden, modadan söz edip her gün öğretmenler odasında, öğrencilerin karşısında defile yapmayacak. Dedikodu yapmak zaten erkek öğretmenlere de kadın öğretmenlere de yakışmaz, biliyorsunuz. Öğretmen, mesleğinin kutsiyetine odaklanmış, işinin önemine kilitlenmiş olacak. Askerlerimiz dağlara taşlara yazıyorlar ya: “Önce Vatan!”. Metafizik gerilim ve amatör ruh, başarılı istihdamın şartlarındandır. Bunu başaran ve çok olumlu sonuçlar alan örnek öğretmenler, örnek kurumlar vardı, biliyorsunuz. Köy enstitüleri de öğrencilerine bu ruhu aşılamayı büyük ölçüde başarabiliyorlardı. Yeteri kadar amatör olmadıkça, hiçbir profesyonel yeterince başarılı olamaz.
Hiçbir öğretmen, öğretmenlik mesleğini; mesaisi ve zahmeti az, tatili bol, rahat edilen, kolay bir meslek olarak görmemeli ve bunun için seçmiş olmamalıdır. (Öncelikle bayan öğretmenlerin kulakları çınlasın.) Onlarca, yüzlerce ana kuzusunun kendisine emanet edildiğini, Allah’a hesap vermek durumunda olduğunu aklından asla çıkarmamalıdır. Bu anlayışta ve bu gayrette değilse, yani bir adanmışlık bilinci taşımıyorsa, aldığı paranın helâl olmama ihtimali söz konusudur.
Atalarımız boşuna dememişler; her yiğidin bir yoğurt yiyişi... Yoğurttan ve yöntemden ziyade yoğurdu yiyecek yiğit önemlidir. Bu yiğit iyi niyetli, bilgili, yetenekli ve deneyimliyse yoğurdu harika bir şekilde yer bitirir. Yöntemini de belirler, uygulamasını da en iyi biçimde gerçekleştirir, sonuca da gider… Evet, eğitme görev ve sorumluluğunu alan kişi, topluluk ve kurumlar daima eğitimin bel kemiği hükmündedir.
Doğru istihdamı aksatan teknik hususlara gelince:
Yeter Serdar Hoca!!! Ne bu yahu, eğitim meğitim, yok doğru istihdam, yok teknik hususlar… Yeter be kardeşim, amma da kafa şişirdin! Sen hiç mi güzel şeyler yazmayı bilmiyorsun? Örneğin güzel bir şiir yazsan… Tamam. Konuya, bu noktadan itibaren ileriki yazılarımda devam ederiz, biraz soluklanalım. Bence çok özel bir müzik öğretmeni olan Füsun Tetik Hocamızın bestelediği ve çalıştırdığı öğrenci korosuyla Nazilli’de verdikleri konserde ayakta alkışlanan bir şiirimi yazayım, bakalım siz de beğenecek misiniz:
ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERİ
Omuzumda kutsal yüküm;
Çare bende, bende çözüm.
Özverimden gelir gücüm.
Çünkü ben bir öğretmenim!
Öğretmenim! Ah, aziz öğretmenim!
Dertlerimize derman öğretmenim!
Bıkmadan koşar her an bizim için,
Kabına sığmaz taşar öğretmenim!
Ben eğittim Fatihleri,
Âlimleri, şâirleri.
Bilim ile aydınlattım
Köyleri ve şehirleri.
Gerçeği göster, aydınlat herkesi.
Açılsın bütün sırların perdesi.
Minnet borçludur köylüsü kentlisi;
Çünkü onların sensin efendisi.
Göremezler gördüğümü;
Ben çözerim kördüğümü.
Sizin için sevinirsem
Çok görmeyin güldüğümü.
Her söylediğin doğru, biliyoruz.
Yüzün daima gülsün istiyoruz.
Elindeki güç yoktur hiç kimsede;
Bizler sayende adam oluyoruz.
Biliyorum yolum yokuş.
Sıkıntım çok, nakış nakış.
Bu sevdadan vazgeçemem
Sarsa beni bitmeyen kış.
Sıkıntı duyma, yaza döndü güzün.
Çiçeklerin açtı, artık gülsün yüzün.
Öğrencilerin hep senin yolunda;
Söyleniyor bak şarkısı gündüzün.
Sorumluyum hepinizden;
Yeryüzünden, gökyüzünden.
Tarih bana hesap sorar;
Kaygılıyım ben bu yüzden.
Kaygı değil huzurla dolsun için
Gerekirse ölürüz senin için
Tarihe görülmemiş bir ün saldın
Altın harflerle yazılacak adın
Hem anayım hem de baba.
Gündüz güneş, gece lamba.
Toplum bana lânet eder,
Göstermezsem böyle çaba.
Kıymetlisin ana babamız kadar
Karanlıkta kalanlar sana koşar
Bize hakkın helal et öğretmenim
Öğrencilerin seni başa taç yapar
Öğrenciler mutlu olsun.
Ömrüm size feda olsun.
Çünkü ben bir öğretmenim.
Bütün hakkım helâl olsun!
R. Serdar Özmilli
İki daha:
ARTIK
İçin irfan dolu sırlı bir sandık.
Bizse kıymetini çok geç anladık.
İlminle herkesi aydınlat artık,
Işığına teslim olsun karanlık.
Hizmet dedin varlığını adadın.
Her güzelliğin ardında sen vardın.
Öğretmenim biliyoruz ki artık,
Altın harflerle yazılacak adın.
Yılan delikten çıktı tatlı dille.
Güle döndü dikenli kaktüs bile.
İşte emrine âmadeyiz artık,
“Öl” de ölelim, yeter ki sen dile.
Çok yaramazdık, aldırmazdık söze;
Bizleri sabırla getirdin dize.
Sevgili öğretmenim söyle artık,
Seni hangi talih gönderdi bize?
R. Serdar Özmilli
BAŞ TACI
Her gün armağandır sana milletten,
Her gün yirmi dört kasımdır öğretmen.
Seni seviyoruz candan yürekten,
Başımızın tacısın sen öğretmen.
Sen olmazsan çoraklaşır ülkemiz.
Sensiz kavrulur ova, kurur deniz.
Seninle uygarlaşır ilerleriz;
Senin aydın izindeyiz öğretmen.
Ana gibi, baba gibi kıymetli.
Güneş gibi sıcak ve çok şefkatli.
Her an öğrencileri için dertli...
Hakkını ödeyemeyiz öğretmen.
R. Serdar Özmilli
Vesselâm.