En kötüsü başımıza gelmedi mi? daha ne olabilir ki? dedikten sonra başımıza, ülkemizin yerli ve milli sermayesinin ‘Devir’ adı altında Katar’a satılması geldi.
Üretim ve katma değerli ürünün ne demek, olduğunu unuttuğumuz bir dönem yaşıyoruz. Üreterek değil, kıymet arzeden değerlerimizi satarak ekonomiyi ayakta tutmak istiyorlar.
Bunun adı şahlanış değil, Teslimiyettir !!!
Çare kalmadı demek ki. Devlette para bitti, hazine tamtakır. Şimdi sıra, Türkiye’nin para eden varlıklarını satmaya geldi. Kamu bankaları eliyle içerde, bir grup sermayedara düşük faizle kredi pompalanıyor, dışarıdan da tefeci faiziyle borçlanılıyor. ABD 10 yıllık tahvilinin yıllık faizi %0,86 iken, Türkiye'nin ki %6, üstelik dolarla! Buna hangi ekonomi dayanabilir ki, bu ülke dayansın…
Merkez Bankası rezervleri eridi. 130 Milyar Dolar kuru baskılamak için kullanıldı. Borç ödeme imkânını bile kaybetti. Merkez Bankası, eksi hesapla iş yürüttü. Dışarıdan swap işlemleri ile emanet para temin etti Katar’dan. Swap işlemleri bitti, şimdi para veren Katar’a satış gerçekleştirdik. Acaba bunlar rehin miydi? Bu daha başlangıç mı? diye, düşünmeden edemiyorum.
Rehin hakkı nedir?
Eğer bir hak sahibi (alacaklı), teminat altındaki bir alacağı tahsil edemediğinde, borçluya, rehin konusu şeyi sattırabilir, satılıp elde edilecek paradan da alacağını karşılar, bu yetki rehin hakkıdır.
Bunca yıl üretim artırımı ile ilgili katma değer yaratacak yatırım yapılmadı. Şimdi yıllardır devam eden özelleştirme, elin oğluna ülke pazarlanarak devam ediyor. Hayırsız evlat gibi hiçbir şey yapmayıp, baba malını satarak yaşayan, satmak zorunda kalan bir anlayış görüyoruz. Yazık ediyorsunuz bu ülkeye…
Varlık Fonunun amacı ne?
Düyun-u Umumiyye yeniden canlandı. Borç öyle bir noktaya ulaşmış, ödenemez noktaya gelmiş ki, tahsilat artık bir fon üzerinden değerli görülen para eden ve edecek olan menkul ve gayr-i menkullerle yapılıyor. Çünkü nakit para tükendi. Pazarcı gibi “Gel vatandaş gel, bedava bunlar bedava” der gibi satıyoruz.
Buraya bir not düşelim! Düyun-u Umumiye, 1881-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış borçlarını denetleyen kurumdur. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Kelime karşılığı, "Genel Borçlar" anlamına gelir.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi, 26 Ağustos 2016 tarihinde Başbakanlık'a bağlı bazı şirketleri yönetmek için kanunla kuruldu. Yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek amacıyla kurulmuş olsa da, Olağanüstü hâl ile birlikte Sayıştay denetiminden çıkarıldı. Bünyesinde; Halkbank, Çaykur, Botaş, Türk Hava Yolları ve Ziraat Bankası dahil toplamda 8 sektörden 20 şirket ve kamu arazileri bulunuyor.
Varlık Fonunun, kendisine devredilen şirketleri satabilme yetkisine sahip olacağı zamanında çok söylendi, ama kim dinledi ki. Borsa İstanbul’un % 10’u haşırtt diye satıldı. Üstelik kaça satıldığını ancak Varlık Fonu uygun görürse öğrenebileceğiz.
Bir hatırlatma yapalım: Geçen yıl Halkbank olayının kahramanı Hakan Atilla'nın borsa genel müdürlüğüne atanmasını istemeyen Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), %10 hissesini satışa çıkarmış, bunu da Varlık Fonu almıştı. Aynı miktar hisse şimdi Katar Şeyhinin!
Milyarlık satışlar için, ihale bile yapılmadı, değerinde satılıp satılmadığı ise, bir muamma, bilinmiyor. Belki de yok pahasına elden çıkarıldı. Hesabını kim verebilir? kime sorabiliriz ki!
Pandemi, artık resesyonu (çöküşü) hissettiriyor. İlaç ve tıbbi teçhizatların ödemeleri konusunda maalesef sıkıntı yaşıyoruz. Devlet, artık taşıyamayacağı bir yükü omuzlamış durumdadır. Bu yük, hizmet edemez hale getirdiğinde, halk yalnız kalacaktır.
Önümüzdeki günlerde, tüm sektörlerde, iflasların daha da artacağını bekleyelim. Bunu öngören bir tane danışman yok mu Allah aşkına! Çözüm için en ufak bir adım atılmadı. Çok garip şeyler oluyor.
Bu vatan öyle kolay kazanılmadı. Milli değerlerimizin satışı da o kadar kolay olamaz, olmamalı!
Yakın gelecekte yaptığınız hatalar sebebiyle, kendi evimizde kiracı olmak zorunda kalmayalım.
Cem Karaca’nın bir şarkısında dediği gibi “Önceden karpuz idik, şimdi döndük biz hıyara” demeyeceğiz.