{NUTİZM VE NUTİSTLER-22}
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Ey oğlum ve ey kızım, sözlerim sizedir.
Erkek torunlarımı bâkire kızlarla, kız torunlarımı da bâkir delikanlılarla evlendirmeye özen gösterin. Soyumun, lekesiz, tertemiz devam etmesini çok önemsemekteyim. Böylece torunlarıma da insanlığa da olumlu katkıda bulunmuş olursunuz. Pek kolay olmayacaktır ama araştırırsanız, temiz gençler bulabilirsiniz diye düşünüyorum. Siz de bilin, herkes de bilsin ki torunlarımızı, kötülüklerle ve günahlarla kuşatılmış çok kötü günler bekliyor. Bugünden çok daha kötü günler.
Yanlış anlaşılmamak için şu iki açıklamayı yaparak başlamalıyım:
BİR: Evlenmiş, yuva kurmuş ama sonra herhangi bir meşru sebeple dul kalmış iffetli kadınlar ve iffetlierkekler baş tacıdır. Yazımın konusu onlarla ilgili değildir.
İKİ: Bâkir ve bâkire kelimelerini yalnızca biyolojik bekâret anlamıyla kullanıyor değilim. Namusuna toz kondurmamış, yuva kuruncaya kadar kendisini ruhen müstakbel hayat arkadaşına saklamış olmak da gerçek anlamda bekâretin bir rüknüdür. İffet âbidesi böyle ruhların varlığını da biliyorum. Ve önlerinde eğiliyorum.
Çağı değiştirdiler. Bunda rolü bulunanlar çoktur ama başrol, batılı felsefecilere ve siyasetçilere ait olsa gerektir. Teknoloji, ulaşım ve iletişim şartları değişti. Kavramlar, anlamlar, değerler, amaçlar, ilkeler, telâkkiler, takdirler, ahlâk, tutkular, korkular, sanat, matbuat, hukuk, ekonomi ve siyaset değişti. İnsanlık sahipsiz bugün, ya da daha doğrusu; nâdanlar gürûhu insanlığı ele geçirdi. İnsanlık sarhoş. İnsanlık çıldırmış. İnsanlık şimdiye kadar yaşanmamış bir buhran yaşamakta. Ekonomisiyle, teknolojisiyle, bize gösterilen ışıltılı yaşantısıyla Batı’ya hayranlık duymamız, “Batı’ya ait her şey iyidir.” hezeyanına kapılmamız, bizi de o bataklığa yuvarladı.
Topçu’nun ifadesiyle; “Batan bir dünya nizâmının enkazı üzerindeyiz. Yeni bir nizâm, ahlâkta, hukukta, sanatta, dinde ve devlette insanlığa dayanacak yeni temeller bulmak zarureti neslimizin zayıf omuzlarını şiddetle sarsıyor.”... Ortadan çekilip kaybolan ahlâk nizâmı, hepimizin, hattâ bugünkü hayat şartlarının her türlü mâziye nazaran daha mükemmel olduğunu kendilerine bir teselli gibi kullanmaya özenenlerin bile, için için bir kahrın, bir derdin, bir acının en ufak devâsını elimizde bırakmadı. Hayatımızı çekilmez bir yük hâline koyan bir ahlâkî sefâletin tâ içimizdeki müthiş manzarasını nasıl anlatalım... Kime yalvaralım? Nereye çevrilelim?” Gerçekten de batan bir dünya nizâmının enkazı üzerindeyiz!
Aynı konuyla ilgili olarak bakınız Üstâd Bediüzzaman ne diyor: "Evet, büsbütün ümitsiz değilim... (Fakat) Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, İslamcemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.”
Evet, şimdiye kadar yaşanmamış bir buhran yaşamaktayız. İnsaniyeti ortadan kaldıran, insanları hayvanlaştıran bir buhran. Pek çok değer gibi, genel anlamıyla ahlâk da yer ile yeksân olmuş durumdadır. Fakat ne acıdır ki insanlık, yine genel anlamıyla, sarhoştur. Bir kısım insanlar bu rezil durumdan kendilerine maddî manevî menfaatler devşirmektedirler. Bir kısım şeytan ruhlular, bu durum vasıtasıyla iyilikten, iyilerden ve iyiliği emreden kutsallardan intikam almaktadırlar. Aslına bakarsanız, bu ahvâl ve şerâit, aramızdaki bir kısım hasta ruhluların hoşuna da gitmektedir. Belki bir kesim ise durumun vehâmetini, uçuruma doğru gidildiğini fark etmekle birlikte nasıl kurtulacaklarını bilememenin bocalaması içindedirler.
Değişen veya daha doğru ifadesiyle kaybedilen değerlerden biri ve belki en önemlisi de “ahlâk”tır.Ahlâk’ın, yalnızca cinsellik konusuyla ilgili bir kavram olmadığını hepiniz biliyorsunuzdur. Çalışkan olmaktan başlayın, dürüst olmaya, güvenilir olmaya, saygılı olmaya, diğerkâm olmaya, kanaatkâr olmaya, namuslu olmaya, iffetli olmaya doğru sıralayıp gidin.
Farkında mısınız; “iffet” kelimesini gündelik yaşamımızda artık kullanmıyoruz bile. Şöyle bir düşünün bakalım, içinizden kaç taneniz, örneğin son bir aydır bu kelimeyi işitti ya da kullandı? Çoğumuz günlük yaşamımızdan iffet kavramını silmiş durumdayız. Çünkü iffetin erkek için de kadın için de ne kadar önemli olduğunu bilmiyoruz veya unutmuşuz. Unutturuldu bize. Erkeklerin de kadınların da çoğu iffet yoksuludur bütün dünyada. (Bizim hanım eğilmiş, kulağıma fısıldıyor: “Serdar Hoca, Rio Karnavalı’nı ve benzer karnavalları yaz.”)
İffetin yanı sıra hicap (utanma) da kaybolmuştur tabiatıyla. Oysa, Hz. Peygamberin, "Utanmadıktan sonra dilediğini yap.” (Buhari, Ebu Davud, ...) sözü, insanların ilk peygamberden itibaren işittiği sözlerdendir. Utanmıyoruz ve dilediğimizi, nefsimizin dilediği her şeyi yapıyoruz. Toplum içinde ve özellikle yabancı erkeklerin bulunduğu yerlerde yüksek sesle konuşmaktan dahi utanan iffetli kadınlarımız nerede, olur olmaz her yerde en şehvetli ve dikkat çekici seslerle kahkahalar atan, yabancı erkeklerle edepsiz şakalar yapan kadınlar nerede? Karısını kızını erkek sinekten bile sakınan, onları yabancı erkeklerin nazarlarından kıskanan erkeklerimiz nerede, onların dişiliklerini teşhir etmekten, peşkeş çekmekten zevk duyan mezhebi geniş erkekler nerede? Kimin kimin karısı, kimin kimin kocası olduğu belirsiz öyle ortamlar var ki bugün, ben tasvir etmekten hicap duyarım. Ama sizler daha nice kötü örnekleri biliyorsunuzdur:
Karnındaki bebeğin, nikâhlı kocasından değil de gayr-i meşrû adamından olduğunu öğrenince sevincini milyonlara ilân eden kadın müsveddeleri mi ararsınız? Karnında kocasından mütevellid beş aylık bebeği varken kocasını terk edip (baba ocağına değil) başka bir herife kaçan, nikâhsız yaşadığı iğrenç mahlûktan da bir çocuk doğuran ve o gayr-i meşrû çocuğu da terk ettiği kocasının nüfusuna tescil ettiren utanmazlar mı ararsınız? Erkek arkadaşı(!)yla bilmem nerede bilmem ne yaparken apartmanın bilmem kaçıncı katından atılarak veya atlayarak ölen kız(!)lar mı ararsınız? Kocası ya da erkek arkadaşı tarafından pazarlanan kadınlar, kız(!)lar mı ararsınız? Uyuşturucu veya başka şeyler uğruna kendini satanlar mı ararsınız? Yine o yollarda öldürülenler mi ararsınız? Evde gül gibi helâli ve bekleşen masum çocukları olmasına rağmen başka kadınların peşinde koşan rezil herifleri mi ararsınız? Çocuklara tecavüz edenler mi ararsınız? Hamile kalmış lise öğrencileri mi ararsınız? Garsoniyerlerde, otel odalarında, bir geceliğine kiralanan apart dairelerde, stüdyo meskenlerde nikâhsız çiftlerin ne ettiklerini bilirsiniz. Ağaç altlarına park edilmiş otomobilleri yatak odası olarak kullananları da görmüşsünüzdür. Erkek-kız(!) aynı evde yaşayan üniversite öğrencilerinin oranını keşke bilebilseydik. Bütün bunları da geçiniz, parklarda, toplu taşım araçlarında, sokaklarda, herkesin gözü önünde hiç hayâ duymaksızın her türlü cinsel uygulamaları icra edenlere ne dersiniz? Plâjlara şöyle bir göz attığınız oluyor mu hiç? Ve nutistlerin yüzlerindeki mağrur tebessümleri fark edebiliyor musunuz?
Komşumuz, evinin bir bölümünü pansiyon olarak kiraya veriyor. Geçenlerde iki genç delikanlı kiracı gördük. Yanlarında da yaşları yirmiden küçük iki kız. Pansiyonu erkekler kiralamışlar. Antalya’dan buraya o kızlarla buluşmak için gelmişlermiş. Şu sıralar beraberler. Kızlar buralıymış ve (ulaşım sorunundan dolayı imkânsız bulduğum) rivayete göre geceleri evlerine, ailelerinin yanına dönüyorlarmış. Bu gençlerin birbirleriyle evleneceklerini mi sanıyorsunuz? Güldürmeyin beni!
Ortam sayılamayacak böyle örneklerle dolu. Eskiden de yok değildi ama hem daha azdı, hem bu kadar pespaye renklere bürünmüş değillerdi ve hem de toplumda bir otokontrol mekanizması çalışmaktaydı. Bugün ise artık... Rahmetli annemin ifadesiyle; “ar, namus, tertemiz!” İşte ben de bu yüzden, gözüm çok korktuğu için, çocuklarıma (Ki Allah’a şükür ben onları hayat arkadaşlarına tertemiz bir şekilde teslim ettim.) sesleniyorum: “Erkek torunlarımı bâkire kızlarla, kız torunlarımı da bâkir delikanlılarla evlendirmeye özen gösterin.” Vesselâm.
R. Serdar Özmilli