NE ŞEHİT OLURSUNUZ NE GAZİ... HEPİNİZ, PİSİ PİSİNE GİDEN BİRER NİYAZİ!
Not: Askerliği, kendi tercihiyle, demircilik gibi, dülgerlik gibi, fırıncılık gibi ücret karşılığı bir meslek olarak seçmiş kimseler, konumun dışındadır. Onların durumlarını özel bir başlıkla masaya yatırmak gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca, Hasan Sabbah’ın haşhaşîleri de farklı bir çerçevede incelenmelidirler.
Peki, Timur’un Ankara Savaşı’nda ölen askerleri şehit mi olmuşlardır? ELBETTE ALLAH BİLİR. Ama ben de biraz bilmek istiyorum. Hem Timur’un askerlerini hem Kuzey Kore askerlerini... Dolayısıyla; önce konuyla ilgili fikirlerini öğrenmek için Muammer Hoca’yı arayacak, sonra biraz internet kurcalayacağım. İnternete ne ölçüde güvenilir bilmekteyim ve elimden geldiğince titiz davranıyorum. Orada okuduklarımın hepsini aktarıp sizi çatlatmak niyetinde de değilim. Buyrunuz, iki tanesi:
{18 Ekim 2024. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov Kuzey Korelilerin savaşa dahil olacağı iddialarını yalanlasa da Ukraynalı bir askeri istihbarat kaynağının BBC'ye verdiği bilgiye göre Rus ordusu, yaklaşık 3 bin Kuzey Koreliden oluşan birlik kuruyor.} (BBC)
{Alınan bilgilere göre ilk Kuzey Kore birliklerinin 23 Ekim 2024'te Rusya'nın Kursk bölgesinde görüldüğü bildirilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "Doğu Rusya'nın eğitim alanlarında eğitilen ilk askeri birimler Rusya-Ukrayna savaş bölgesine çoktan ulaştı."} (AA)
Haçlı savaşçıları ve karşılarındaki Selahaddin Eyyûbî’nin askerleri... Alparslan’ın Malazgirt Muharebesi... Timur’un Ankara Savaşı... Çanakkale Savunması’ndaki gazi ve şehitler... Kore Savaşları... Vietnam Savaşları... Netanyahu’nun askerleri... gerilla savaşı yapan militanlar... Hasan Sabbah’ın haşhaşîleri... Bir sürü başlığa baktım, bir sürü bilgiye ulaştım. Örneğin; Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin ACIKLI BİR HESAPLAŞMA: SULTAN BAYEZİD VE EMİR TİMUR başlıklı yazısını okudum. Fikir vermesi bakımından birkaç satırlık alıntı aktarayım:
{...Timur’un etrafındakiler, Sultan Bayezid’in Allah yolundaki mücadelesine hayrandı. Timur bile, onun için “Büyük bir İslam mücahididir” demişti...
...Bazıları da ülkedeki tahribatını engellemek için düşmanın derhal imha edilmesi lazım geldiğini söyledi. Padişah, bu ikinci fikri kabul etti. İstanbul kuşatmasını kaldırarak düşmanın üzerine yürüdü... İki ordu 28 Temmuz 1402 tarihinde Ankara yakınlarındaki Çubuk Ovası’nda karşılaştı. Yorgun ve susuz Osmanlı askerleri, aynı dili konuştukları, aynı din ve mezhepteki düşmanla isteksiz savaştılar... Padişah’a, kaçmak için son fırsat olduğu söylendi. O isedövüşüp şerefiyle ölmeyi tercih ettiği cevabını verdi... Geri çekilseydi, Timur’un Sakarya’yı geçebilmesi zordu. Timur çekilir çekilmez, Sultan Bayezid kayıpları telafi edip, birkaç senede eski hâle döndürebilirdi... Muharebenin sonunda, elinde balta ile dövüşürken atı sürçerek yere düşen Padişah esir edildi... Timur, Avrupa hükümdarlarına mektup gönderip, kendilerini yenen adamı esir almasıyla övündü. 6 bin kilometre öteden gelen Timur’a karşı...
...120 bin Osmanlı askerinin, Timur’un 300 bin askeriyle 15 saat boyunca savaştığı Ankara Muharebesi, Ortaçağ’ın en büyük meydan muharebesidir. Osmanlıların kayıpları hakkında kaynaklarda 15 bin ile 45 bin arasında çeşitli rakamlar verilir. Hiçbir muharebede 6 binden fazla kayıp vermeyen Timur bile burada 40 bin kayıp verdi. Muharebe, İstanbul’un fethini 50 sene ve Anadolu birliğinin tekrar kurulmasını 100 sene geciktirdi. Timur’un ne kazandığı meçhuldür.}
Muammer Hoca, Yavuz Sultan Selim’in Memlüklüler üzerine yürüyüşünü de düşünmemi tavsiye etti. Ve ilâve olarak dedi ki: “Tarikat ve cemaat müntesipleri de şeyhlerinin, önderlerinin yönlendirmesiyle diğer cemaat ve tarikat mensuplarına savaş açabiliyor, hattâ onları tekfir edebiliyorlar ya... bu da benzer bir konudur.”
Bu insicamsız, bölük pörçük girişten sonra söze şöyle başlayayım:
Kuzey Kore askerlerinin Ukrayna ile ne alıp veremedikleri olabilir; biri Hanya’da diğeri Konya’da?Dinleri uğruna mı savaşacaklar, vatan savunması için mi, insanlığı bir belâdan kurtarmak için mi? Kim Jong-Un’un binlerce askerini bu şekilde ölüme yollamaya hakkı var mıdır? Peki, bile bile niyazi olmaya giden bu askerlerin arasında akıllı olan; akıllı ve cesur olan hiç mi yok? Bu adamlar, Spartaküs filmini de mi izlememişler?
Timur’un askerlerinin durumu daha vahim ve daha trajik. Onlar da yurtlarından 6 bin kilometre ötede ne arıyorlardı? Dinleri bir, dilleri bir insanlara niçin savaş açmışlardı? Öldürülenlerine “şehit” denilebilir mi? Peki ya Yavuz’un Mısır seferine katılan askerler? Ya Kore Savaşı’na gönderilen askerlerimiz?
Dikkat ediniz; bu soruları, vatanı saldırganlardan korumak amacıyla Çanakkale’de ve diğer benzeri cephelerde kanlarını, canlarını veren kahramanlar için soramayız. İstiklâl Harbi’nde, işgalci yedi düvele karşı çarpışanlarımız için soramayız. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan askerlerimiz için soramayız. Selahaddin Eyyûbî’nin, Haçlı istilâsına karşı savaşan askerlerine soramayız. Alp Arslan’ın Malazgirt Muharebesi’ndeki askerlerine soramayız. Şeyh Şâmil’in arkadaşlarına soramayız. Küba Devrimi’nde rol alan gerillalar için sormamız da doğru olmaz herhâlde. Fakat Vietnam’ı kana bulayan ABD askerlerine, Ukrayna’ya karşı savaşmaları için Rusya’ya gönderilen Kuzey Kore askerlerine sormak zorundayız, değil mi!
Sadede gelelim:
Katılmamız istenen savaşı sorgulamalıyız. Savaşın gerekliliğini, haklılığını ve niçin savaştırılacağımızı sorgulamalıyız. Savaş kararını verenleri doğru okumalıyız. Kanı akacak, can verecek olanlar bizler olduğumuza ve savaşın sonucundan bizler de etkileneceğimize göre, bu sorgulamalara hakkımızın olması gerekir. Hattâ dahası; savaş kararı verenlerin de Selahaddin Eyyûbî gibi, Alp Arslan gibi, Yıldırım Bayezid gibi, Timur gibi, Yavuz Sultan Selim gibi, Şeyh Şâmil gibi bizimle beraber cephede bulunmalarını isteme hakkımız da vardır. Kim Jong-Un’un kulakları çınlasın!
Konuyu anlayabilmek ve Ukrayna’ya karşı savaşacak olan Kuzey Kore askerlerine en uygun sıfatı bulabilmek için kendi kendime bazı sorular sordum:
Savaş nedir, savaşlar kategorize edilebilir mi? Savaşa kimler karar verir ve niçin savaşılır? Yanlış verilmiş savaş kararlarından, savaşın muhtemel olumsuz sonuçlarından, ona karar verenler ne ölçüde sorumludur? Savaşanların, savaşta ölenlerin hepsi hakkında aynı hükümler verilebilir mi? Savaşın ne gibi kazançları olabilir ve bu kazançlardan kimler ne ölçüde yararlanabilir? Bazı sebepler, bireylere savaşmama hakkı verir mi? Ve asıl cevaplamaya çalıştığım soru: Rusların emrinde Ukrayna’ya karşı savaşacak olan mahraman Kuzey Kore Askerleri’ne verilmesi gereken sıfatlar nelerdir?
İstiklâl’i, vatan’ı ve kutsal bilinen her şey’i korumak için yapılacak haklı ve zorunlu bir savaştan kaçınmak ya da kaçmak züldür, haysiyetsizliktir.Savaşa her zaman hazır ve hazırlıklı olunmalıdır. Ama savaş’ın, arzulanacak bir şey olduğunu düşünmek de yanlıştır. Savaş, her zaman son çare olmalıdır. Savaşanlar da savaş kararı verenler de bunu böyle bilmelidirler. Savaşın nedenleri çok önemlidir, nedenler çok doğru bir şekilde ölçülüp biçilmelidir. Öyleyse savaşlar, a-haklı ve kaçınılmaz olanlar b-saçma ve gereksiz olanlar diye iki grupta incelenebilir. Timur’un savaşmak için Ankara’ya gelmesi, Kuzey Kore askerlerinin Ukrayna cephesine gitmesi bu açıdan analiz edilmelidir.
Savaş kararını, yöneticiler, yani bir başka deyişle siyasetçiler verir. Yani sonuç itibariyle savaş kararı verenler de birer beşerdir. Beşerin şaşması ise her zaman muhtemeldir. Çünkü her insan fıtraten hatâ yapmaya ve hattâ suç işlemeye müsaittir. Bazı liderlerin, haklı nedenler olmaksızın, yalnızca kendi iktidarları, ikballeri ve ihtirasları uğruna savaş kararı verdiğini tarih bangır bangır bağırmaktadır. İskender’den Napolyon’a, Hitler’den Saddam’a... milyonlarca insanın ölümüne sebep olan savaşlara karar veren pek çok örnek bu çerçevede masaya yatırılmaktadır. Öyleyse, savaş kararı verenlerin, büyük vebal altına girebilecekleri gözden ırak tutulmamalıdır. Günümüz dünyasındaki (başta ABD’ninkiler, Rusya ve Çin’inkiler olmak üzere) bütün liderler, siyasetçiler, bu gerçekler doğrultusunda sağdan hizaya gelmelidirler. Ve öyleyse, savaştırılmak istenenlerin de savaş kararlarını ve o kararları verenleri sorgulama hakkı bulunmalıdır! Kim Jong-Un’un kulakları çınlasın! Bu arada, bizim sınır ötesi operasyonlara gönderilen askerlerimiz ve oralarda yaralananlar, hayatlarını kaybedenler de aklıma gelmiyor değil tabi. Bugün itibariyle, İdlib’de durumun nasıl olduğunu da merak ediyorum.
Kazanılsa da kaybedilse de bütün savaşlardan mutlaka kârlı çıkan bir kesim(ler) var mıdır? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum. Fakat şayet böyle kesimler varsa, onların savaşların çıkmasındaki rolünü de düşünün lütfen. Avrupa’daki büyük tüccarlar, sermaye odakları, Haçlı Seferleri’yle elde edilecek başarıdan sonrası için nice ticaret hayâlleri kuruyor, nice kâr hesapları yapıyorlardı kim bilir! Şimdilerde petrolün, diğer doğal kaynakların, stratejik ulaşım yollarının ele geçirilme hesapları, pek çok savaşın asıl nedeni değil midir? Kulakları çınlayasıca Kim Jong-Un’un, söz konusu kararı alırken kişisel çıkar hesapları yapmadığından emin misiniz? Peki dünyamızda Kim Jong-Un zâlimi benzerlerinin, kopyalarının bulunmadığını söyleyebilir misiniz? Savaştan kazanç hesabı yapan kesimlere zaman zaman din câmiâsının dahil edilmesi gerektiğini de düşünebilirsiniz. Haçlı Seferleri’nin yapılmasında kilisenin o sıralarda parasal gelirindeki azalma rol oynamamıştır, diyebilir misiniz? Sorsan, “din misyonu” (bizdeki ifadesiyle “ilâ-yı kelimetullah”) diyor ve savaşçıları gaza getiriyorlardı ama...
Her neyse, bu aş çok su kaldırır... Ben, asıl merak ettiğim soruyu tekrarlayarak noktayı koyayım: Rusların emrinde Ukrayna’ya karşı savaşacak olan Mahraman Kuzey Kore Askerleri’ne verilmesi gereken sıfatlar nelerdir?Vesselâm.
HAKLI NEDENLERİ OLMADIĞI HALDE, MADDÎ ÇIKAR GİBİ, KİŞİSEL İKBAL VE İHTİRAS GİBİ SAİKLERLE SAVAŞ KARARI ALINMASINA DA BU SAVAŞLARDA SORGULAMADAN YER ALMAYA DA hayır.
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli