Cebimizde ne kadar para olursa olsun, az da olsa biraz birikim yapmaya yapılan birikimle de kazanç elde etme niyetindeyiz. Nereden kazanç yapmak istediğimiz elimizdeki para ve imkanlarımızla doğru orantılı. Para olunca seçeneklerde çoğalıyor. Birde sizin yatırımdan ne anladığınızla değişiyor.
Dolar-Euro Almak Yatırım mı?
Peşin cevap veriyorum. Hayır değil. Neden? diyeceksiniz. Aldığımız her bir ürün ve mal döviz cinsi üzerinden fiyatlanıyor. Benzin aldınız diyelim ki; dolar yükseldiğinde benzin fiyatı da yükselir. Elektronik eşya aldınız, Telefon aldınız, vesaire aklınıza ne geliyorsa artık…Bütün bunların fiyatı Dolar ve Euro üzerinden fiyatlanıyor. Çünkü dışarı ile rekabet edebilmek için bu ürünlerin fiyatları da döviz fiyatlarına endekslenir.
Enflasyonu bol olan bir ülkeyiz. Hissedilen enflasyonun nereye geldiğini siz yaşayarak görmektesiniz. Alınan mal, ürün ve hizmetlerin fiyatlarının enflasyonun artışına göre değiştiği bir ülkede, Döviz fiyatları artarsa, enflasyon artar. Her şeyin fiyatı da artar. Yani döviz artışı, enflasyon artışı ve mal-hizmet fiyat artışı birbirine paralel hareket eder.
Bu sebeple siz döviz aldığınızda aslında Kâr ettiğinizi düşünebilirsiniz. Ama yaptığınız şey aslında enflasyona karşı paranızı kısmen korumaktır. Çünkü, yerli para birimi Türk Lirası, değerini ve alım gücünü kaybetmektedir. Döviz yatırım değil, korunma aracıdır! Aklınıza “olur mu öyle şey?” sorusu gelebilir. Olur tabi ki de. Örneğin, Bir Amerikalı ya da bir Avrupalı yatırım için, Dolar ve Euro mu alıyor? Hayır. Zaten maaşı ve aylık geliri , Dolar ve Euro bu insanların. Yatırım, eldeki birikimi büyütmek çoğaltmak için yapılır. Dolar ve Euro bekleyince çoğalmıyor da artmıyor da.
Halk olarak dövizi önemsememizin sebebi, Türk Lirasının değer kaybına uğramasıdır. Döviz alınca artışlar, enflasyon olarak dönüyor, o da fiyatlara yansıyor. Yani yıllar geçse de alım gücü olarak aslında neredeyse hep başa baş olunuyor. Kıyaslamayı gıda enflasyonunu baz alarak istediğiniz ürünle yapabilirsiniz. Dolar Euro ne kadar artmış, bu gıda ürünleri ne kadar artmış.
2010 yılını baz alalım. Amerikan Doları, son 10 Yıllık sürede Türk Lirası karşısında % 340 oranında değer kazanmış. Eğer 10 Yıl önce 10.000 TL ( On Bin Türk Lirası ) ile yaklaşık 6400 USD alınmış olsaydı, şu anda paranızın değeri yaklaşık 43.900 Türk Lirası olacaktı.
Peki “Sarımsak” olsaydı durum ne olurdu? 2009 da kilogram fiyatı 3 TL olan sarımsak 2010’daki artışla 9 TL’ye çıktı. O yıl Çin’den gelen sarımsak 6 TL’den satışa sunuldu, fiyatlar böylelikle düştü. Yıl 2020’yi gördüğünde ne oldu. Sarımsak yıl içinde 100 TL’yi geçti, değil mi? Hesapladığınızda fiyat artış oranı ne kadar? 15 katını geçmiş. Doğru mu?
Peki “Limon” fiyatlarına bakalım. 2010 yılında limonun kilogram fiyatı 1 Türk Lirasıydı. Şimdiyse tanesi 1-1,5 Türk Lirası. Değişim yani artış inanılmaz derece de yüksek. Çünkü neredeyse 8 katına çıktı.
Şunu söylemek artık farz oldu! Bu kadar yıl sonra Dolar- Euro daki artış 4 kat bile değilken, Gıdadaki enflasyon en az 7 kat. Bu oranı diğer gıda ürünlerini de kıyasladığınızda, kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Dolar her şey olmadığı gibi, hiçbir şey de değil. Enflasyon rakamlarını doğrudan döviz kurlarında ki artışın etkilediği gerçeğini biliyoruz. Bunun yanı sıra, maliyetlerdeki artışta bakın ki ne kadar da etkilemiş.
Üretim maliyetleri bu zamana kadar düşürülseydi. Gıda ürünlerinde sağlam politikalarla üretim teşvik edilseydi. O zaman enflasyon yerinde sayacak, maliyetler düşecekti. Fiyat artışları da gıda ürünlerine o kadar yansımayacaktı. Tarımda kendine yeten bir ülke olmakla dövizle gelen girdi maliyetlerini en aşağı çekersiniz. 10 yıllık süreç içersinde yapılmayan planlamanın halka maliyeti ağır oldu. Vatandaşın cebindeki para enflasyonla uçup gitti. Enflasyon, vatandaşın emeğini alır götürür. Parasını pul eder.
Üretimin yok denecek seviyeye indiği bir ülkede, enflasyon bitmez. Doların kaç olduğunun bir önemi de yoktur. Çünkü Gıda fiyatları, Dövizden her halukarda daha da fazla artacağından, kazanç sağlıyormuş gibi görünse de, yıllar içinde fakirleştiren bir büyümeye teslim olacağız. Etkisini yavaş yavaş hissettiğimiz acı gerçek bu.
Gelelim “Borsa İstanbul’a.” 2010 yılında Borsa İstanbul, 55 Bin puan seviyelerindeydi. Şimdilerde 120 Binlerde. Büyüme % 220 lerde kaldı. Ama sanayi ve Teknoloji hisseleri son 10 yılda en büyük çıkışlarını yakaladılar. Gıdadaki artışa paralel hatta bazıları çok daha fazlasıyla artış gösterdi. Bu noktalar bu şirket hisseleri için zirve mi yoksa yeni zirveler gelebilir mi onu zaman gösterecek. Buradan sonraki süreç tamamen risk.
Şimdi durup, düşünme zamanı. Yatırım, neye ve ne zaman yapılmalı? Devlet, döviz basamayacağına göre, dövize giden paranın önünü kessin. En doğru yatırımı önce kendisi yapsın. Halk olarak bizde, üzerimize düşeni layıkıyla yapacağız.Yatırımlarımızı,istihdam artırıcı alanlara kaydıracağız.