İnsanın ruh yapısı ile dünyanın hatta evrenin yapısı ve işleyişi arasında doğrudan bir ilişki olsa gerektir. Tabiat ya da doğa dediğimiz zaman hem insanın maddi manevi yani ruhi ve bedeni yapısı hem de dünyada ve evrende meydana gelen olaylar aklımıza geliyor.
Sözlüklere, lügatlere baktığımızda tabiat kelimesine yüklenen anlamın hiç de azımsanmayacak derecede çok olduğunu görüyoruz. Tabiat diğer anlamıyla fıtrat, o da insanın doğası demek. İnsanın fıtratıyla dünyanın tabiatı arasında bir yol var. Tıpkı kalpten kalbe giden bir yol olduğu gibi. Yoksa dünyanın tabiatında olan olayların insanın fıtrat dünyası olan ruhuna niye etkisi olsun ki?
Geçen günlerde ülkemizin farklı coğrafi bölgelerine güzel ve bol kar yağdı. Yağmur rahmettir, kar ise bereket. Kar bir bakıma rahmetin kristialize olmuş şeklidir. Yahut bilgisayar alanındaki bir kelime ve terimle ifade edecek olursak rahmetin ziplenmiş/sıkıştırılmış şeklidir. Buna daha bağımsız, serbest bir ifadeyle yoğun rahmettir de diyebiliriz. Evet, gecenin karanlığında o yoğunlaştırılmış rahmet öylesine sakin bir şekilde gökyüzünden iniyordu ki bu inişin insanın ruhuna etkisinin olmaması mümkün değildi.İşte, bu yazı da ruhumun o etkileşiminin ilhamıyla ortaya çıktı. En azından bunu yazma fikri o zaman ortaya çıktı. Düşüncelerin de doğuş şartları var, onların da var olması için olmazsa olmazları var.
Karın ister sakin ve sessiz, isterse tipi, fırtına şeklindeki yağışı bir benim ruhumumu mu etkilemiş? Elbette hayır! İşte Karacaoğlan, bakmayın isminin başında kar sesinin oluşuna, bu, ondan değil, yani kar üzerine şiir söylemesi ondan değil! O, karın yağışında sevdiğini görür. Seven, zaten her şeyde sevdiğinin sevgisinin yansımasını görmez mi? “İncecikten bir kar yağar/ Tozar Elif Elif diye/ Deli gönül abdal olmuş/ Gezer Elif Elif diye” Şair bu dizelerde “elif” ismini iki anlamda da kullanır. Elif, Allah isminin ilk harfi olması hasebiyle “elif” denince Allah akla gelir. İkinci olarak beşeri/mecazi bir sevginin tezahürü olarak şair sevdiğinin ismini bu dizelerde yâd etmiş. Sözü güzel söylemenin ustalığı da burada olsa gerek.
Kar deyince ilk akla gelen şairlerin başında Cenab Şahabettin gelir, hatta şairinden önce Elhan-ı Şita(Kış Ezgileri) isimli şiiri gelir. Cenap Şahbettin, bu şiirinde bağlı olduğu Servetifünün şiir anlayışı çerçevesinde karpostal şiir diyeceğimiz güzel tasvirlerle süslü bir metin ortaya koyar. Kar taneciklerinin yavaş yavaş aşağıya, sağa sola doğru uçuşarak inişlerini eşini kaybeden bir kuşun eşini araması olarak görür. Kuşun eşini kaybetmesi neticesinde sevincine vesile olan hem eşinin hem de baharın kayboluşunu da görürüz bu şiirde:“Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,/ Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar/ Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…/ Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,/ Ey kebûterlerin neşideleri,/ O baharın bu işte ferdâsı/ Kapladı bir derin sükûta yeri/ Karlar”
Kar temalı şiirlerin vazgeçilmezlerinden biri de Ahmet Muhip Dıranas’a aittir. Kar isimli şiiri, “Kardır yağan üstümüze geceden,/ Yağmurlu, karanllık bir düşünceden,/ Ormanın uğultusuyla birlikte/ Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte/ Kar yağıyor üstümüze inceden” dizeleriyle başlar. Şiir gerçekten bir yağış şekli olan karın ruhumuzu ne derece derinden etkilediğinin apacık bir ispatı ve resmidir.
Modern Türk şiirinin kurucu şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı’nınKar Musikileri adlı şiiri anmadan geçmek ne mümkün. Şiirde insanı etkileyen iki şey var: ses ve görüntü. Görüntünün musiki ile daha yoğun bir şekilde anlatımı aynı zamanda musikinin insanın ruhuna yoğun tesiri ile izah edilebilir: “Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu./ Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.” Bin yıldan uzun gecenin bestesi de bir o kadar uzun sürecek demektir. Burada kar tanelerinin birbiri ardınca ahenkli bir şekilde inişleri şairin ruhuna bu uzun süreyi ilham etmiş olmalıdır. Bitmeyen öyküde olduğu gibi. Kar tanesinin biri daha düşmeden yere, peşinden gelen diğper taneciklerin bu ahengi devam ettirmesi söz konusu. Bu temadi ve sürerlilik, insanın ruhuna ayrı bir etki ediyor.
Kar; bir beyaz örtü, bir bereket baharda yeşecerek nebat için. Baharda ve yazda hatta sonbaharda var olacak varlıkların hayat kaynağı için bir bereket. Yoğunlaştırılmış rahmet diye tesmiye eyledik zaten. İnsanoğlunun yaptığı her şeyin üstüne, hatta olumsuzluklarının üztüne ettiği bir tevbe gibi. Gerçi Sezai Karakoç’a göre “tövbe”nin renki karadır. O, Mona Rosa şiirinde bu durumu “Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara...” dizesiyle ortaya koyar.
Kar, bembeyaz bir örtü. İyilikleri de kötülükleri de örten. Kar yağdıktan sonra tabiatın sessizliğe bürünmesi de tabiatın ayrı bir sesinin dinlenmesidir esasen. İnsan, o sessizlikte iç sesini dinler, düşüncesinin, hatta düşünüşünün sesini dinler. Bu dinleyiş insanın bir bakıma kendine yolculuğunun başlangıcıdır. Bir tefekkür yolculuğudur bu bir bakıma. O sessizlik senfonisinde insan hem bir şef hem de türlü sazları türlü makamlarda icra eden bir icracı.
Kar yağınca çocuklarda ayrı bir sevinç başlar. Şimdilerde kar ile tatil çocuklarda aynı anlamı çağrıştırmaktadır bir bakıma. Kar yağışı yoğunsa Vali Bey’den kar tatili beklenir çünkü. Eskiden de böyle miydi bu? Ben hiç hatırlamıyorum. Ne ilkokul ne de ortaöğrenim yıllarımda böyle bir tatili hatırlamıyorum. Günümüzde ulaşımın daha çok araçlarla yapılması, hem öğretmenin hem de öğrencinin ikamet ettiği, adresten uzaktaki okullara gitmesi böyle bir sonuçla karşı karşıya bırakmıştır bizi. Onun için kar yağışı ile eskiden çocuklar hemen kardan adam yapma işine koyulurdu. Ama şimdilerde çocuklar, kar tatili diye idari bir tatil çıkınca hemen evlerine, bilgisayarlarının, tabletlerinin başına yerleşmekten öteye gidemiyorlar. Maalesef bu böyle!
Kar veya kış şiirlerinden bahsederken Ahmet Telli’yi geçmeyelim. O, Sıcak Bir Kış şiirinde vatanından uzakta kalanların vatanlarına olan özlemini dile getirir: “Kar ayrılık hüznüdür ve ne çok/ Ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda/ Yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi/ Özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim” İnsan, özlemez mi doğup büyüdüğü memleketini, yurdunu? Gurbete çıkınca memleketin dikeni bile gül gelir insana!
Kar, soğuğu beraberinde getirir. Sıcaklığı olanlar için kar sıcak bir eğlencedir. Ama evi barkı olmayanlar, ısınma barınma problemi yaşayanlar içinse tam bir azaptır. Rabbim, her şeyi görüyor ve biliyorsun; her şeyden haberdarsın. Kar gibi bir nimeti eksik etme üzerimizden. Karda kışta soğukta kalanlara da imkan ver! Ne olur, karların bütün olumsuzlukları örtüp tertemiz bir manzara oluşturması gibi üzerimizde olan haksızlıkları, hukuksuzlukları, adaletsizlikleri bunu bir maharetmiş gibi iş tutan düşünceleri beyaz rahmetinle ortadan kaldır Allahım! Ne olur!