|   | 
  • Nurettin Bilgen

    KAVALA’DA BİR AKŞAMÜSTÜ!

    Batı Trakya Gezisi Grubumuzun 20 kişilik güler yüzlü ve çok sempatik insanlarını taşıyan, oldukça konforlu aracımız; buralara sıkça gelen, oldukça tecrübeli Recep Kaptan’ın şoförlüğünde yola çıktığımız ilk günün akşamüstü; Osmanlı Dönemi’nde Batı Trakya’nın en önemli merkezlerinden olan ve günümüzde de canlılığını hâlâ koruyan Kavala ‘ya gelip; Kavala Kalesi’nin batısında küçük bir koyun kenarında sahilde park etti.Batısındaki Selanik ile birlikte eski kent merkezi Osmanlı’dan kalan onlarca esere ev sahipliği yapan Kavala, görkemli cumbalı konakları ve kale çevresindeki sivil mimari yapılarıyla geleneksel bir Anadolu kentini andırıyor. Eski ve yeni kent merkezi olarak ikiye ayrılan Kavala, Türkiye’de daha çok Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Kavala Kurabiyesi ile tanınıyor. İstanbul’a arabayla 5 saat uzaklıktaki kente geldiğimiz sırada vakit akşama çok yakındı ve güneşin yakıcı sıcaklığının yerini Ege’nin serin meltemi olan Etesien almıştı (Etezyen bizdeki adı imbattır).

     

    Bu güzel havada sahil boyunca Kavala şehir merkezinden Yat limanına kadar olan uzunca sahil şeridinde çok güzel yeşilliklerle ve palmiye ağaçlarıyla kaplı parkların ve yürüyüş alanlarında neşeyle ve muhabbetle yürüyen yerli ve yabancı turistlerin sayısı oldukça fazlaydı. Bu yoğunluk içinde bir de hediyelik eşya, cep telefonu ve aksesuarı, kartpostal ve yerel haritalar ile aperatif tatlılar yanında soğuk içecekler ve dondurma satan, dükkanlardan çevreye yayılan Yunanca klasik müzik sesleri ve seyyar satıcıların çağrıları da ayrı bir senfoni oluşturuyordu.

     

    Bu ortamın büyüsü içinde meraklı ve çok zevkli bir yürüyüşle limanın kuzeyinde lüks otellerin ve altlarındaki büyük mağazaların ön kısmından doğu yönünde bir süre yürüdükten sonra güneye doğru bir rampaya doğru yöneldik. Bu yolun güney tarafı ve çevresi ile üst kısmı tarihi Kavala Kalesi idi. Kaleye giden bu yolun iki yanında tarihi konaklar ve özgün binalar vardı ve Kavala’ya gelen herkesin mutlaka ziyaret ettiği mekânların başında geliyordu. Kalenin giriş kısmında bir yarımada üzerinde oldukça yüksekte yer alan muhteşem Mehmet Ali Paşa Konağı (Muhammad Ali’s House) ise Osmanlı Devleti’nin Mısır Valisi olan Mehmet Ali Paşa’nın doğduğu ahşap ve kâgir yapılı evdir, şimdi ise müze kafe olarak gezilebilmektedir. Biz de ekibimizle bu tarihi yarımada üzerinde Kavala Tütün Festivali’ne katılan farklı ülkelerden gelen folklor ekiplerinin sergiledikleri yöresel halkoyunları gösterilerini izledik. Türkiye’den gelen Doğu Karadeniz Horon Ekibi ise bizi iyice mutlu etti ve mükemmel ritmiyle herkesi coşturdu. Yarımada’nın en güney ucunda bulunan Deniz Feneri Ege Denizi’yle beraber çok güzel bir manzara oluşturuyordu Ayrıca hemen gerisinde Panagia Meryem Ana Kilisesi ve konağın bahçesinde de Mehmet Ali Paşa’nın at üzerindeki dev heykeli yer alıyordu.

     

    Buradan kuzeye doğru yükselen bir yol üzerinden de Kavala Kalesi’ne vardığımızda manzara tüm ihtişamıyla ortaya çıkıyordu. 15.yüzyıldan kalan bu muhteşem kalenin yuvarlak burçları ve uzun surları dimdik ayaktaydı. Kale bir zamanlar hapishane olarak da kullanılmıştı. Şimdi ise açık hava konserleri için de çokça kullanılan bir anfitiyatro idi. Kavala Kalesinde güneşin doğuşu kadar batışı da panoramik tablo güzelliğinde idi. Kuzeyi yeşilliklerle kaplı yüksekçe bir dağın güney eteklerinde yer alan Kavala Kalesi’nin doğu tarafında uzunca kumulları ve tertemiz sularıyla Kavala Plajı, güneydoğusunda Kalamitsa adı verilen meşhur turistik mekanlar, batısında da liman ve şehir merkezinin bulunduğu küçük ve muhteşem bir koy ile ön kısmında uçsuz Ege Denizi Thasos-Taşoz Adası ve diğer adalar bu panoramik tabloyu tamamlayıp muhteşem bir hale getiriyordu. Bu tabloda gün batımında çokça hatıra resmi de çektik.

     

    Gün batımında biraz önce kaleden aynı yolu izleyip şehre geri döndüğümüzde, kalenin kuzey tarafında eski kent merkezinde tarihi birçok eserle karşılaştık. Kamares denilen, Kavala’daeski şehir ile yeni şehir bölgelerini birbirinden ayıran 270 metre uzunluğundaki Kavala Su Kemeri, tıpkı Kavala Kalesi gibi kentin siluetini belirleyen sembolik tarihi yapılar arasındır. Kemerin yanı başındaki Pargalı İbrahim Paşa Camisi Yunanistan’ın bağımsızlığının ardından Aziz Nikolas Kilisesi’ne dönüştürülmüş, 1926 senesinde de minaresi kısaltılıp çan kulesi şeklinde üzerine giydirilmiş bir hâle getirilmiştir. Caminin yakınında çok büyük sanatlı bir yapı olan Kavala Belediye Binası, Arslan Heykeli, Tütün ve Arkeoloji Müzeleri sırasıyla gezip gördüğümüz yerlerdi.

     

    Vakit akşam vakti idi, güneş batmış ve hava da kararmıştı. Gezi grubumuz ile sahilde açık havada bahçesi ışıklandırılmış bir restorana gidip oturduk. Şef garson bizzat gelerek bize “Hoş geldiniz!” dedi ve ardından siparişleri de verdik. Yöresel lezzetlerin ardından çay ve kahvelerimizin yanına meşhur Kavala kurabiyesi de söyledik.

     

    O sırada aramızda bulunan eğitimci ve tarihçi Süleyman Hoca ile rehberimiz coğrafyacı akademisyen Sefa Hoca: Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile ilgili bilgiler verdiler. Şimdi bu önemli tarihi şahsiyeti ve onun dönemini buraya sizin için yazıyordum:

     

    KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA (1769-1849)

     

    Kavala’da 1769’da doğan ve Arnavut kökenli olduğu da söylenen Mehmet Ali Paşa’nın ataları geçmişte toprak meselesi nedeniyle Konya’dan Kavala ‘ya göç etmiştir. Uzun süre tütün ticareti yapan Mehmet Ali Paşa, Napolyon’un Mısır’ı işgaline karşı bölgeye gönüllü giden kuvvet içerisinde yer almıştır.

     

    Mısır’da gösterdiği başarısı ve pratik zekâsıyla gerçekleştirdiği hamlelerle başıboş olan askeri kuvvetleri bir araya toplayan Mehmet Ali Paşa, arkasına aldığı askeri güçle kısa süre içerisinde Mısır Valiliğine getirilmiştir. 1804 yılından itibaren Mısır’da gerçekleştirdiği atılımlar ile Mısır’ın kalkınmasını sağlayarak Mısır halkının da desteğini kazanmıştır. Osmanlı adına güçlü bir ordu kuran ve Sudan’ı Osmanlı topraklarına katan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Yunanların başlattığı Mora İsyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan II. Mahmut’a yardımı kabul etmiştir.

     

    Mora İsyanı’nı bastırdıktan sonra, Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı’nın yardım isteğini reddeden Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Suriye Valiliğinin kendisine verilmemesi üzerine Suriye’yi işgal etmiş. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa yönetimindeki askerler Adana ve Konya’yı da aşarak Kütahya’ya kadar gelince, Sultan II. Mahmut Ruslardan yardım istemek zorunda kalmıştır.

     

    Rus donanmasının İstanbul’a gelmesinden memnun olmayan İngiliz ve Fransızların araya girmesiyle, Osmanlı ile Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında “Kütahya Antlaşması” imzalanmış. Antlaşmaya göre Kavalalı’ya Mora, Girit ve Suriye Valilikleri, oğlu İbrahim Paşa’ya da Adana ile Cidde Valilikleri verilmiştir.

     

    M. Ali Paşa’nın Mısır’da güçlenmesinden rahatsız olan ve ticaret yapması engellenen İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı Ordusu, Kavalalı M. Ali Paşa’nın kuvvetleriyle Nizip’te karşı karşıya gelmiş; ancak Osmanlı’nın bir kez daha savaş kaybetmesiyle birlikte Osmanlı Donanması teslim olmuştur.

     

    Bütün bu olumsuzluklar ve gelişmeler yaşanırken Yunanistan, Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlığını ilan etmiştir. Dolaylı yoldan Yunanistan’ın bağımsızlığına katkı sağlayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın at üzerinde kılıçlı heykeli; bir dönem yaşadığı bu şehrin tarihi bölgesinden hâlâ Kavala’yı selamlamaktadır.

     

    Önümüzdeki hafta Atatürk’ün doğduğu evde ve Beyaz Kale’de yani Selanik’te görüşmek dileğiyle, hoşça kalın değerli dostlarım.

    ***

    İyimser her felakette bir fırsat; kötümser ise her fırsatta bir felaket görür. ANONİM

     

     

     

    Nurettin BİLGEN

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.