|   | 
  • Cevahir Kadri

    Kendi Şehrine Yabancı

    Bu caddenin adı neydi, bu yol nereye çıkardı? Bu caddede ne çok şey değişmiş böyle? Yıllar öncesinde, dört yıl boyunca her sabah, her akşam ayaklarının öptüğü caddenin bu kaldırımları neden bir tuhaf geliyordu şimdi ayaklarıma? Gözlerde bir aşinalık kalmamış sanki; evler, apartmanlar; ağaçlar zaten hepten gitmiş.

     

    Bir keresinde, bu caddenin kaldırımlarında yürürken okul dönüşü bir akşam üstü, -ikindi vakitleri olmalı- şehrin alt taraflarındaki okuldan çıkmış, şehrin üst taraflarında olan devlete ait bir yurda, Vakıflar Erkek Öğrenci Yurdu’na doğru aheste adımlarla yol alırken kavisli bir kavşakta, hiç olmayacak bir şey başıma gelmişti. Başıma gelmişti demek yanlış olur belki, gelecekti demek daha doğru olurdu çünkü. Sarhoş bir sürücü, otomobili ile kavisli kavşaktaki virajı alamamış, karşıdaki binalara çarpmamak için geri vitese atmış, hızla gerisin geri gelerek kaldırıma çıkmış, yeni yapılmakta olan apartmanın bodrum penceresine asılı kalmıştı. Bense o noktadan iki üç saniye önce geçmiştim. Ya ben gecikseydim ya otomobil önce gelseydi ya ağır yaralanmış olurdum veya bu dünyadan çoktan ayrılmış bulunurdum. Evet, o kazadan kıl payı kurtulmuştum. Ama bakıyorum yol o yol, cadde o cadde ama kavşak o kavşak değil sanki!.. Ya ben unutmuşum ya da kavşak değişmiş; en gerçeği kavşağın değişmiş olması olsa gerek. Çünkü, kaldırımları, binaları, apartmanları, iş yerleri alabildiğine değişikliğe uğramış. 

     

    Bakıyorum da hayatımın akışını değiştiren o kavisli kavşağa bile yabancı kalmışım. Kavisli kavşağın durumu da değişmiş, şehre yabancı kalışımda bu değişikliğin de payını unutmamalı. Değişen sadece insan değil, varlıklar, çevre de durmadan değişiyor. İnsan değişiyor, çevreyi de değiştiriyor. Değişim her alanda ve her yerde. Ama bu değişim ne kadar sağlıklı ve yararlı, bu belli değil. Çünkü gelişen teknoloji ile çevrenin insan eliyle telafisi imkânsız çevre felaketine yol açtığı hepimizin malumu. Çöller, akarsular, dereler kuruyor; küresel ısınma ile iklim değişiklikleri ekosistemi altüst ediyor. Çevreye salınan zararlı gazlar da bu altüst olmada pay sahibi.

     

    Suyu kitaplardan içmek

     

    Yeni geldiğim bu şehirde yabancı olmadığım, öteden beri âşina olduğum bir faaliyet karşıladı beni: kitap fuarı. Belediyenin desteğiyle düzenlenen ulusal çaptaki yayınevlerinin katıldığı, tanınmış şair ve yazarların konuşmacı olarak yer alacağı, kitaplarını imzalayacakları bir fuar. Kitap denince benim için akan sular durur, öyle bir hâl bu. Üç senesi bölgesel olmak üzere altı sene Türkiye geneli kitap okuma yarışması ile yüzbinlerce öğrencinin kitapla ve kültürle buluşmasını sağlamış bir etkinliğin içinde bulunmuş biri olarak “Suyunu kitaplardan içenler susamaz hiçbir zaman.” demiş ve kelimeleri kanatlandırmışım, bu da işin bir başka yönü. 

     

    Bir kitabevine girdiğimle çıktığım arasında en azından bir kitap’lık kadar fark olur. Girişimde elimde olmayan kitap, çıkışımda elimde sarmaş dolaş olan bir nesnedir artık kitap. Bana yabancı değil, benimle olan biridir o, apayrı bir alemi yanımda taşıyorumdur artık. Yeni bir dost, yeni bir arkadaştır…

     

    Kitap fuarına gitmeyi, liseden sonra daimî olarak hiç kalmadığım memleketim olan bu şehirde düzenlenen kitap fuarına gitmeyi kitaplarla ve yazarlarıyla haşir neşir olmanın yanında, şehri tanımak için bir fırsat olarak gördüm. Hem bu fırsatı değerlendirmek hem de kitapların dünyasında seyahat etmek istedim. Ama ortada bir problem vardı işte: Oraya nasıl gidebilecektim?

     

    Problemin büyüğü

     

    Web sitelerinde yer alan haberlere bakılırsa belediye, kitap fuarına katılımı artırmak için saat başı belli bir duraktan otobüs kaldırıyormuş. Bunun üzerine ben de hemen belirlenen o durağı bulmanın çabasına giriştim. Yazıya konu başlık durağı arama sürecinde ortaya çıktı zaten. Haberde, eski il halk kütüphanesinin karşısındaki duraktan kalkacağı belirtiliyordu ama benim zihnimde kütüphanenin eski binasının olduğu yer bir türlü canlanmadı. Tahmini olarak bir durağa doğru yürüyorum, o değil diğer durak diyerek oraya varıyorum, hayır o değil diğer durak diye gidiyorum, duraklar hiç de benzemiyor... Sonunda danışan dağı aşmış hesabı, bir otobüs şoförüne sormayı akıl ediyorum. O da dört yüz no’lu hattın fuara giden otobüs olduğunu söylüyor. Ben teşekkür ediyorum. Ama mesele bitmiş değil tabii. O hat bu duraklardan geçiyor mu geçmiyor mu bunu bilmiyordum. Onun için gerisin geriye doğru yine yürümeye başladım sonra bir otobüse bindim, üç beş durak sonra indim. Baktım belirtilen ilkokul ve yanında bir durak. Dedim ki burası olmalı. Biraderim var, onu arayayım da teyit edeyim durumu dedim. Aradım, konuştuk; orasıymış. 

     

    Durağı, hattı belirlemiştik artık. Şimdi otobüsün kalkış saatinin gelmesini beklemeye gelmişti. Bekliyorum. Vakit geldi, bir dakika sonrasında dört yüz numaralı otobüs de geldi. Kültür yolculuğuna bunda böyle otobüsle devam edecektim. Otobüse bindim; şoför, kart basmamıza gerek olmadığını hatırlattı, duraktan başka binenler de oldu otobüse. Otobüs, güzergâh üzerindeki diğer duraklarda da durdu, fuara gitmek isteyenlere mahsus olduğunu şoför hatırlatıyordu her durakta. Çünkü otobüse binmek var ama fuar alanından önce inmek yoktu.

     

    Nihayet fuardayım

     

    Kitap fuarı şehrin dışı diyebileceğimiz bir alanda kurulmuş. Anlaşıldığı kadarıyla o bölge, fuar alanı olarak tahsis edilmiş. Başka fuarlar da düzenleniyormuş burada çünkü. 

     

    Çoğu lise ve üniversite öğrencilerinin olduğu otobüsümüz fuar alanına ulaştırdı bizi. Fuarın girişinde salgın/pandemi tedbirleri çerçevesinde her aileden bir kişinin heskodu sisteme girilerek kontrol ediliyor, içeriye öyle alınıyordu ziyaretçiler. Tek gelmiş olanlar da heskodu sorgulamasından nasipleniyorlardı, girişteki kuyruğun uzamasının bir sebebi de buydu. 

     

    Bende bir alışkanlıktır; fuar olsun, pazar olsun, önce ortamı bir tanıma adına kabaca bir dolaştıktan sonra yoğunlaşacağım stantları belirlerim. Pazarda ise fiyat/ürün kıyaslaması açısından yaparım bunu. Bu alışkanlığımı burada da devam ettirdim. 

     

    Yazarlarla yüz yüze

     

    İlk olarak daha önce sosyal medyadan takipleştiğimiz bir yazar arkadaşımın standına uğradım. Yüz yüze olmak üzere yeniden tanışmış olduk, okuduğumuz yıllar, onun yazdığı kitaplar ve konuları üzerine güzel güzel sohbet ettik. Son yazdığı kitabını imzaladılar. Fotoğraflar çekildik. Ben hem yazar arkadaşımı daha fazla meşgul etmemek hem de başka stantlara uğramak adına müsaade isteyip ayrıldım. O başka okuyuculara kitaplarını imzalamaya devam etti, ben de yıllar önce İstanbul’dayken tanıştığım bir yazar büyüğüme uğramak için onun standına doğru yürümeye başladım. 

     

    Yaşı benden hayli hayli ileride olan yazar adaşımın standını buldum. Selam verdim, tanıdı hemen. Oturduk sohbete, hâl hatır sorduk. Havadan sudan, yaşanan, yaşanmakta olan olaylardan, durumlardan hâlleştik, söyleştik. Daha önceden pdf olarak yayınlayıp bir göz atmamı istediği anılarını yayınladığı kitabını benim için imzaladı. Kendilerine çok teşekkür ettim. Bu arada beraber aynı standı paylaştıkları bir şair arkadaşla tanıştırdı. Onun şiir kitabını inceledim, bir adet imzalamasını talep ettim. İmzaladı, şiirlerinin konusu üzerinde konuştuk. Farklı bir tür denemiş, buna şiirsel hikâye demek daha doğru. Form şiir şeklinde ama kitap aslında bir hikâyenin parçalarından oluşuyor. Kendisine başarılar diledim. 

     

    Fuar alanında başka yazar arkadaşlarla da görüştük. Onlara daha sonra geleceğimi bunun bir çevreyi tanıma gelişi olduğunu söyledim ve vakit akşama yaklaşıyordu, fuar alanından ayrılarak otobüs durağına doğru yöneldim. Otobüsün hareket saatine yakın tıklım tıklım dolan otobüs, şehre doğru hareket etti. Akşam trafiği, belirlenenden daha yavaş ilerlememize sebep oluyordu.

     

    Tanımış olmak önemli

     

    Şimdi, fuar alanına hangi otobüs, nereden, ne zaman kalkar, öğrenmiştim artık! Belediyenin fuara gidecek olanları ücretsiz taşıması, böylelikle bir kültür hizmeti yapmış olması alkışlanacak bir tavır elbette. Ancak saat başı haricinde gidecekler için de ücretli de olsa bir hat tahsis edilmiş olsa daha iyi olurdu. Dönüşlerde değil de fuara giderken saat başını beklemeye gerek kalmadan gitmek isteyenler o hattan fuar alanına ulaşabilirlerdi. Bundan sonraki fuarlarda uygulanır mı bilinmez!

     

    Bir şeyin yabancısı olmak insani bir durumdur. Ama kendi şehrine, değerlerine, kültürüne, çevresine yabancı olmak insanı dramatik bir hâle savrulmasına sebep oluyor. Hele bu, eskiden tanıyıp bildiği bir şehir, bir kavram bir değer ve kültürse daha daha acıklı bir hâl alıyor.

     

    Yabancısı olduklarımız

     

    Millet olarak kendi kültür ve değerlerimize yabancı olduğumuz zaman biz, biz olmaktan çıkarız. Yaşadığımız bambaşka bir insanlık olur. Bizim kültür ve değerlerimiz insaniyet açısından zirvedir. Ama o zirveden düştük mü millet olarak tuz buz oluruz. Geriye işe yarayacak bir parçamız kalmaz. Nitekim demişlerdir ki yoğurt bozulursa ayran yapasınız, süt keserse çökelek yaparsınız ama yağ bozulur, tuz kokarsa onları çöpe atmaktan başka bir seçeneğimiz kalmamıştır artık. Aynen öyle de “büyük bir insanlık caddesi” olan kültürümüz ve değerlerimizden fersah fersah uzaklaşırsak yağ bozulmuş, tuz kokmuş demektir. 

     

    Dilerim çocuklarımız, gençlerimiz, öğrencilerimiz ve insanlarımız kendi değerlerimize topyekûn sahip çıkarız da kendi kültürümüzün, değerlerimizin yabancısı konumuna düşmeyiz. Kendi şehrine yabancılık kısa sürede çözülür ama kendi kültür ve değerlerine yabancılık birden hallolacak bir mesele değildir. Rabbim iyilere, iyiliklere yeni, yepyeni güzel kapılar açsın, onların dert ve sıkıntılarını gidersin. Kötülere ve kötülüklere verdiği mühleti sonlandırsın inşallah!..

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.