|   | 
  • MAHPERİ HUNAT HATUN


    MAHPERİ HUNAT HATUN

    Anadolu Selçuklularının büyük sultanı I. Alâeddin Keykubad*’ın (1220-1237) hanımı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev*’in (1237-1245) annesi. Alanya Tekfuru Kyr (Kir) Vart’ın kızı olan Hunat Hatun’un ilk Hristiyan ismi bilinmemektedir. Alâeddin Keykubad’ın zevcesi olduktan sonra “Mahperi” ismini almıştır. Ancak Farsça "efendi" “büyük hatun” anlamındaki Huand (Hond) unvanı, halk arasında “Hu- nat” a çevrilerek asıl isminin yerine geçmiştir.

    I. Alâeddin Keykubad, 1220 yılında tahta çıktığında ilk seferini 1221 yılı kış mevsiminde Alanya üzerine yaptı. Asıl adı “Kolonoros” olan Alanya, Bizans tekfurlarından Kyr Vart’ın elinde idi. Ordusu ile Konya Merkez’den harekete geçip Alanya Kalesi’ni muhasara altına alan Sultan’ın, tabii güzelliği ile bir yeryüzü cenneti olan bu şehrin sarp ve fethi hemen hemen imkânsız olan kalesini ele geçirmede zorlanacağı belliydi. Kaleyi denizden ve karadan muhasara altına alan Sultan’ın ordusunu, mancınıkların desteğiyle müteaddit defalar askerî tepeye hücuma kaldırmasından bir netice alınamıyor, emirler başarısızlıklarının utancıyla Sultan'ın yanına dönüyorlardı.

    Devrin kaynağı İbni Bibi’nin naklettiğine göre iki ay bu şekilde muhasarayı sürdüren Sultan, bir gece her zaman yaptığı gibi nafile (teheccüt) namazını kıldıktan sonra büyük bir huşu ve yakarışla Yüce Allah’tan kalenin fethinin kendisine nasip olup olamayacağının bildirilmesini diledi. O gece rüyasında güzel yüzlü bir şahıs kendisine, “cihanı yaratan senin destekçindir. Böyle bir kaleyi almak da senin işindir. Askeri boş yere tepeye saldırtma.

    Deniz tarafından kaleyi zorlarsan Tanrı’nın desteği ile fethe ulaşırsın” şeklinde bir hitapta bulundu. Ertesi gün muhasaraya denizden daha kuvvetlice devam edildi. Ümidi kesilen Kyr Vart, kumandanlarına, Sultan’ın ordusuna dayanamayacaklarını belirterek bazı şartlarla teslim olmayı düşündüğünü belirtti ve elçisini daha önce tanıdığı Alâeddin Keykubad’ın emirlerinden birini aracı yaparak sulh şartlarını görüşmek üzere gönderdi. Kaynağın verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Kyr Vart’ın teslim şartları şöyleydi:

    1- Canının bağışlanması ve rahatça geçiminin sağlanması için Sultan’ın vilayetle- rinden birinin (gelirlerinin) kendisine bağışlanması.
    2- Kızının (Mahperi Hatun, herhâlde dinini de devam ettirmesine müsaade edilerek) zevceliğe kabul edilmesi.

    Kaynakta bu kız her ne kadar Kyr Vart’ın, “daha önce satın aldığı edepli ve namuslu kadınlarının seçkinlerinden biri” olarak belirtiliyorsa da, bu ifadeden biraz önce Alâeddin Keykubad’ın Kyr Vart’la akraba olmayı düşündüğünü yazması ve Hunat Hatun’un kocası’nın saltanatı süresince eski dinini muhafaza etmesi sebebiyle onun rastgele alınmış bir köle olmadığını, Keykubad’ın onu zevceliğe kabul edip inancına müdahale etmeyeceği asil bir kimse, yani Kyr Vart’ın kızı olduğu kanaatimizi, diğer tarihçiler gibi kuvvetlendirmektedir.

    Alâeddin Keykubad Kyr Vart’a, anlaşma gereği Konya Akşehir’in emirlik menşuru ile birkaç köyün mülkiyetini verdi ve bu çok önemli kaleye bu şekilde sahip oldu.

    Kendi isteği üzerine kalenin eski adı da değiştirilerek buraya “Alaiye” ismi verildi, ancak daha sonra -yanlış olarak- halkın dilindeki şekli olan “Alanya”ya çevrildi. Keykubad bu fetihten sonra Kyr Vart’ın kardeşinin elinde bulunan yakındaki Alara Kalesi’ni de teslim aldı.

    Alâeddin Keykubad’ın Hunat Hatun’dan, büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev doğdu. Sultan’ın daha sonra evlendiği Eyyubî melikesi Adile Hatun’dan ise, İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin isimli iki oğlu oldu.

    Keykubad ölümüne yakın bir zamanda, Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı’nda (Hunat Hatun hayatının büyük bir bölümünü burada geçirmiştir.) emirlerini toplayarak, kendisinden sonra yerine layık görmediği büyük oğlu Keyhüsrev’i değil de ortanca oğlu Kılıç Arslan’ı veliaht tayin ettiğini bildirmiş ve onlardan bu hususta söz almıştı. Ancak bu kararından kısa bir süre sonra Ramazan Bayramı’ndan sonraki ilk gün (1 Haziran 1237), Alâeddin Keykubad talim alanında (Meşhed Ovası) askerleriyle beraber bulunduğu bir ziyafet esnasında yediklerinden zehirlenerek aniden vefat etti. Büyük Sultan öldüğünde henüz 46 yaşındaydı. Tarihçiler daha sonraki hadiselere bakarak, Sultan’ın zehirlenmesi hadisesinde, büyük oğlu Keyhüsrev ve kendisine yakın emirleri ve tabii ki Valide Sultan Hunat Hatun’un ilgisinin olduğunu düşünmüşlerdir. Keykubad’ın cesedi Keykubadiye Sarayı’nda tahnit edilerek, Konya’da Alâeddin Camii avlusundaki ecdat türbeleri olan Kümbethane’ye taşınarak defnedildi.

    Sultan’ın hayatının bu şekilde şüpheli bir ölümle son bulması üzerine ortalık karıştı. Sultan’a bağlı emirler, ortanca oğlu Kılıç Arslan’ı Keykubadiye Sarayı’nda tahta çıkarırken, emirlerden Sadeddin Köpek (bu isim onu kötülemek üzere verilmemiştir, onun has ismidir. Türklerde köpek ve bir cins köpek olan barak isimleri şahıs ismi olarak kullanılmıştır) ve bir kısım taraftarları emir Keyhüsrev’i buradan alarak (herhâlde annesi ile birlikte) şehir merkezinde, bugünkü meydanda, saat kulesi ile iç kale arasında, ayrı bir sur içindeki eski saray Devlethane’de tahta çıkardılar. Herkesin gelip ona biat etmesini sağladılar. Neticede Keyhüsrev, II. Gıyaseddin Keyhüsrev olarak 15 yaşında ayrıca sultan ilan edildi. Bir müddet sonra da iki erkek kardeşi ve anaları ortadan kaldırıldı. Hunat Hatun’un kuması olan Adile Hatun’un türbesi Kayseri’de, Sivas Caddesi üzerinde “Çifte Kümbet” ismiyle anılmaktadır.

    Hunat Hatun, oğlunun tahta çıkışıyla birlikte dinini değiştirerek Müslüman oldu ve “Hunat” ismini alarak “Hunat Hatun” ismiyle anıldı. Hemen o yıl Hunat Camii’ni inşa ettirerek bir yıl sonra (1238) bu muazzam yapıyı tamamlattı.

    Hunat Hatun uzun bir ömür sürdü. 1243 yılında oğlunun beceriksizliği ve korkaklığı sebebi ile Moğollar, Kösedağ’da büyük Selçuklu ordusunu mağlup etti. Sivas ve sonra Kayseri’yi de ele geçirerek şehrin tarihinin en büyük katliamını ve yağmayı gerçekleştirdiler. Bu tarihte Kayseri’de bulunan Hunat Hatun, gelini Gürcü Hatun* ve torunu Selçuk Hatun’la birlikte kaçarak Adana’daki küçük Ermeni krallığına sığındılar. Ancak Ermeniler onları büyük bir ihanetle Moğollara teslim ettiler.

    Tarihler, Hunat Hatun’un, torunları zamanında bile (1254) Moğollara resmî elçi olarak gittiğini kaydetmiştir. Ancak onun vefat tarihini bilmemekteyiz. Kayseri’deki külliyesinde, cami ile medrese arasında bulunan muhteşem türbesindeki (Hunat Hatun Türbesi) mezar taşında, cami kitabelerinde olduğu gibi büyük unvanlarla anılmaktadır.

    Kadı Burhaneddin*, Hunat Hatun’un ölümünden 130 sene kadar sonra yazmış olduğu Bezm ü Rezm isimli tarihinde, Aziz bin Erdeşir Esterâbâdî Hunat Hatun hakkında şu kanaatları belirtmektedir:
    “Sultan Gıyaseddin Hunat Hatun’un oğludur. Hunat Hatun Rum asıllı olup soylu ve güzel bir kadındı. Onun değerinin üstünlüğü, yaptığı iyilikler ve hayırlar, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptırdığı medreseler, aşevleri ve daha pek çok eserde açıkça görülür ve bugün bu eserler varlığını sürdürmektedir. Kayseri beldesinin sakinleri onun büyüklüğü ve cömertliği hususunda görüş birliğindedirler.”

    Mehmet Çayırdağ, Kayseri Ansiklopedisi, Cilt. 3, s.216-219



    Etiketler

    YORUMLAR

    YORUM YAP!

    Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.

    Ad Soyad

    ..

    Güvenlik Kodu

    Yorumunuz

DİĞER HABERLER

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.