Karadağ ile Samsun'da UEFA Uluslar B Ligi 4. Grup müsabakasında A Milli Takımımız kolay gibi görünen zor bir maça çıktı.
Grubunu birinci olarak bitirmek zorunda olan Türkiye için doğal olarak her maç final anlamı taşıyor.
İki maçını da kaybeden Karadağ’ı İzlanda maçı öncesi mutlak yenmek gerekiyordu.
İlk iki maçtaki sonuçlardan daha iyi sonuçlar alarak devam etmek gerekiyordu.
3 gün sonrasında uzun bir uçak yolculuğu sonrasında da Samsun’un sıcağından İzlanda buzullarına uçulacaktı.
Avrupa Şampiyonası bitiminin sonrasında liglerin başlamasıyla futbolcuların formda oluşunun yanında biraz yorgun da oldukları rahat görülebiliyor.
Montella, kadroyu rakibe göre seçtiklerini, her maçın farklı olduğunu, farklı özelliklere sahip futbolcularla ve farklı stratejilerle oynadığı maçlar olduğunu söylüyor. Ancak sakatlık ve kart cezası olmadığı sürece hep aynı oyunculara şans veriyor.
Karadağ, yetenekli oyunculara sahip, gerçekten iyi bir takım. İlk iki maçta belki kazanamadılar ama çok fazla pozisyona giriyorlar. Tehlikeli bir rakipti.
Karadağ, Yugoslavya geleneğinin çekirdeği, Sırbistan’ın bir parçası olarak hatırlanıyor.
Teknik patronları Kayserispor eski Teknik Direktörlerinden Robert Prosinecki. Döneminin dünya futbolunun çok popüler ve efsane futbolcularından biriydi.
Polonyo Milli Takımı’nın hızlı ve teknik futbolcularından Prosinecki, ofansif bir futbol karakterine sahipti.
İlk 2 maçını kaybetmiş Karadağ aslında bu yenilgilerinin içinde son derece etkili futbol oynayan sert ve hızlı bir takım.
Futbolcuların neredeyse tamamı Avrupa’nın önemli liglerinin başarılı ve etkili oyuncuları. Prosinecki’nin de defans oynatmayacağı biliniyordu. Nitekim de öyle oldu. Kapandı gibi göründü ama işin aslı bence öyle değildi.
Montella’nın elinde son derece formda ve yetenekli bir oyuncu kadrosu var. O’na düşen bu kadrodan uyumlu, etkili ve daha verimli bir takım oluşturmak.
Fakat Montella, kronik zafiyetlere henüz kalıcı çözümler getiremedi.
Nedir bu kronik zafiyetler?
Öncelikle öne çıkan defansımızın geri dönüşlerdeki ağırlığı, hava toplarındaki etkisizliği ve birbiriyle uyumsuzluğu.
İkincisi ise gol noktasında yeterince verimli olamamak.
Gol atıyoruz ama gol de yiyoruz.
Attığımız gollerde defanstan Merih Demiral, Samet Akaydın ve Abdulkerim Bardakçı’nın katkıları son dönemde daha baskın. Santraforsuz oynamanın enteresan ve riskli bir sonucu diyebiliriz.
Barış Alper Yılmaz’ı sağa sola koşturmak hücum etkinliğimizi ve sonucu değiştirme yeteneğimizi bireysel yeteneklerin insafına terk ediyor.
Karadağ maçında birbiriyle uyumlu grup oyuncularımız ilk 11’de dikkat çekti. Benfica ekibi Kerem Aktürkoğlu ve Orkun Kökçü, Galatasaray ekibi Yunus Akgün, Barış Alper Yılmaz ile Abdulkerim Bardakçı, Fenerbahçe kökenli Ferdi Kadıoğlu, Arda Güler ve Mert Müldür ekstra katkı sağladı.
Her zamanki gibi Hakan Çalhanoğlu ve Arda Güler atakları yönlendirirken sağdan Yunus Akgün, soldan Kerem Aktürkoğlu’nu kaçırma hedefimizi Prosinecki’nin kalabalık defansla kilitlemesi sonuca kolayca gitmemizi engelledi.
Türkiye maça her iki yarıda da çok hızlı ve baskılı başladı. ‘Ben bu maçı kesinlikle istiyorum’ diye bağırıyordu. Ama Prosenicki’nin takımı sağdan soldan, ortadan özellikle Arda Güler, Hakan Çalhanoğlu, Kerem Aktürkoğlu, Barış Alper Yılmaz ve Orkun Kökçü ile gerçekleştirilen gol denemelerini iyi savuşturdu.
Çok dikkatli savunmasını rüzgar gibi, ok gibi fırlayan forvetlerinin çıkışıyla defansımızın zaman zaman aklını aldı.
Montella kısır döngüye binen gidişatı değiştirmek için Barış Alper Yılmaz’ın yerine Bertuğ Yılmaz’ı alarak sabit santrofora döndü. Forvetin de biraz boyunu yükseltmiş oldu.
Önceki maçlarda Juventus Yıldızı Kenan Yıldız’ı niye 70 dakika bekledi bilemedim. Nitekim Kenan Yıldız girdiği dakikada vurduğu top direkten dönündü, İrfan Can Kahveci iyi takip edip nihayet filelere bıraktı.
Golü yedikten sonra Prosinecki 5’li defanstan 4’lüye, tek santrafordan çifte döndü. Daha çok pozisyon buldu ama sonucu değiştiremedi.
İtalyan hakemin Bertuğ Yılmaz’ın ceza sahası içinde düşürülmesini niye penaltı olarak değerlendirmediği bir soru işaretiydi.
UEFA Uluslar B Ligi 4. Grup müsabakası olduğu için önemli olan alınan 3 puandı. Ama bu kadar da zor olmamalıydı.
Rakip takımın kalecisi 10 kurtarış yapıyorsa o zaman son, bitirici vuruşları iyi yapacak oyuncuları tercih etmemiz gerekmez mi?
Karadağ kapandı, ama 5’li 6’lı defansı bir tuzaktı. Üstlerine çekip, defansımızı yerinden oynatarak arka alanımızdaki boşluklara hızlı adamlarını kaçırmaktı.
Gördüğünüz gibi başarılı oldular da!
Kaç tane yüzde yüz gol pozisyonu yakaladılar. Uçarak giden forvetlerini durdurmak mümkün olmadı. O hızı gol ile süsleyemediler. Neyse ki son vuruşlarda beceriksizdiler.
İzlanda maçı çok daha zor olacak. Burada Kerem Aktürkoğlu hat trick yaptı ama İzlanda deplasmanında galibiyetimiz yok!
Hem çok soğuk hava hem de taş gibi daha dişli bir takımla oynayacağımızı göz önünde bulundurmak zorundayız.
Pazartesi akşamını da kazasız belasız geçersek önemli bir engeli aşmış olacağız.
Haydi bizim çocuklar, eritin İzlanda’yı sıcacık gollerinizle!...
Son bir şeyi paylaşmak istiyorum. Yıllardır kafamda şu sorular var:
- Ofsayt olduğu çok net pozisyonlar neden durdurulmuyor?
- Bu pozisyonlar devam ederken milyon dolarlık futbolcular sakatlansa ne olacak, faturayı kim ödeyecek?
- Bu sakat pozisyonların içinde kırmızı kartlık bir durum olursa, kavga gürültü çıksa ne olacak?
Bana göre FIFA, UEFA mutlaka bu saçma riski ortadan kaldırmalıdır! Büyük riskler içeriyor. Çok sıkıntılı sonuçları her an görebiliriz!