|   | 
  • Cevahir Kadri

    Muhtasar Amel Defteri

     

    Adalet Ağaoğlu, günlüklerini “Damla Damla Günler” adıyla üç cilt hâlinde yayımlar. Bunların ilkinde yazar Elias Canetti’nin birkaç cümlesini alıntılar: "Günler birer damlaya dönüştü. Her gün tek damla gibi; hiçbir şey birikmiyor. Bir yıl ancak bir bardak ediyor."

    Yaşanan her gün, ömür takviminden eksilmedir, bu bir gerçek; önemli olan, bu gerçekliğin bize yansımasının nasıl olduğu, bunun nasıl gerçekleştiğidir!..

    Kumlaç ya da nemli ve ıslak bir yolda yürüyorsanız önden gidenlerin izlerini görürsünüz, sizin izleri de arkanızdan gelenler görecektir. O yolu sadece siz kullanıyor ve oradan sadece siz geçiyorsanız sizi daima daha önceki izleriniz karşılar ve karşılayacaktır da. Zira “… izler gelenlerin,/ Yollar gideceklerindir.” (A. N. Asya)

    İnsan olarak bu dünyada bize verilen hayat nimetinin kıymetini idrak etsek de edemesek de bu hayatı öyle ya da böyle yaşayıp gidiyoruz. Ömür takvimin yapraklarından her gün birerini koparıyoruz. Biz yaşadıklarımızı yazarak veya görüntüye alarak tastamam kaydetmesek, kaydını tutmasak da bunu hayat ve ömür nimetini bize bahşeden Yüce Mevlâ’nın bu hususta görevlendirdiği melekler vardır, bunlara “Kiramen Kâtibin” melekleri denir ki o kayıt tutma işini bihakkın yerine getiriyorlar. Yaptığımız güzellikleri katlayarak, işlediğimiz kötülükleri bekleterek ve tek olarak kaydediyorlar. Sadece yaptıklarımızı mı? Elbette hayır, yapmamız gerektiği hâlde yapmadıklarımızı da.

    Yazıma başlık olarak seçtiğim kelimelerden olan muhtasarın sözlük anlamı “kısaltılmış, kısaca” demek, “amel” kelimesi de “iş, eylem, fiil” anlamına gelmektedir. Dini terim olarak da “dinî emirleri yerine getirmek için yapılan iş, fiil, hareket” anlamıyla da “amel defteri”nin bir parçasıdır.

    Geçenlerde daha önce şiirlerini ve romanını okumuş olduğum ve “Can Evinde Misafir” ve “Yollar El Etmese Çıkmazdım Senden” başlıklı yazılarımda şiirlerini tanıtmış olduğum eğitimci, şair-yazar Hüdayi Can’ın günlük yazılarını, günlüklerini bir araya getirdiği “Güneyik Güncesi”ni okuma fırsatım oldu. Kitap, yazarın ortalama olarak iki yılını kapsayan günlüklerinden oluşuyor.

    Kitabın içerik bilgilerine geçmeden önce türüne dair birkaç bilgi paylaşalım. Öteden beri “rûzname, jurnal, günce, günlük” gibi adlarla ifade edilen ve bilhassa Tanzimattan sonra edebiyatımızda yaygınlaşan bu edebi tür, “Bir kimsenin düzenli olarak, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o günkü anlayışlarını, düşüncelerini, üstüne tarih atarak kaleme aldığı kısa yazılar” şeklinde tanımlanagelmiştir. Aynı varlığı ve türü, hangi kelimeyle adlandıracağı da elbette yazara ait bir tercih. Bu alanda öne çıkmış bazı eserleri de dikkatlere sunduktan sonra asıl “günce”mize geçelim: Seyahat Jurnali (Direktör Ali Bey), Hayatımın Hikâyesi (Nigâr Hanım), Günce 1-2 (Nurullah Ataç), Yolculuk Defteri (Falih Rıfkı Atay), Damla Damla Günler I-II-III (Adalet Ağaoğlu), Günlük (Oğuz Atay), Günler (Cemal Süreya), Gündökümü I-II (Tomris Uyar), Başıbozu Hilmi Yavuz: k Günceler (Ece Ayhan), Kuşları Örtünmek (Salah Birsel), Günlerin Götürdüğü (Suut Kemal Yetkin), Geçmiş Yaz Defterleri (Hilmi Yavuz), Yaşamak (Cahit Zarifoğlu), Eleştiri Günlüğü (Fethi Naci) ve Dilin Zamana Dokuduğu (Feyza Hepçilingirler) .

    Günler ve günlükler hayatımızın bir parçası. Günlüklere aldıklarımız, yazdıklarımız da öyle, ilaveten yaşadıklarımızın bir parçası onlar.  Kimi yazarlar dert dökme defteri (A. Ağaoğlu), kimileri sırları açığa çıkaran sırfaş(H.Can) dese de gerçekte günlükler; planlı, programlı, bilinçli olarak okurla hissedip duyduklarını, yaşadıklarını, düşündüklerini bir başkasıyla, elbette ki okurla paylaşma düşüncesi ve ameliyesinden başka bir şey değildir.

    Eğitimci, şair yazar Hüdayi Can da o sırlarını fâş etme, açığa çıkarma, okurla paylaşma iradesini “Güneyik Güncesi” adını verdiği günlüklerini kitaplaştırarak ortaya koymuş. İyi ki ortaya koymuş da okur böyle güzel bir eserle tanışma imkânı bulmuş.

    Güneyik, aslında nisan ve mayıs aylarında bahar mevsiminde tüm tarla kıyılarında çayırlık alanlarla yol kenarlarında yetişen, çok yıllık, yaygın, sarı çiçekli, yeşil yapraklı, otsu bir bitkidir. Bu, “karahindiba” olarak bildiğimiz çiçekten başkası değildir aslında. Onunla ilgili olarak şu Wikipedi’de yer alan şu bilgileri de paylaşalım: “Mısır ve Kıpçak Türkleri'nin "katagan", Çağatay Türkleri'nin "saçratku" olarak bildikleri bu bitki günümüze "karahindiba" olarak gelmiştir. Hindiba, Arapça kökenli bir kelimedir. Tedavisi için kullanıldığı göz hastalığı trahomdan kaynaklandığı ileri sürülür. Anadolu'da acıgıcı, "acıgünek", "güneyik", "çıtlık", "cırtlık" ve "arslandişi" olarak bilinse de en yaygın olarak kullanılan adı "radika"dır.

    Karahindiba ya da güneyikleri çok sevdiğini yine günlüklerinden öğrendiğimiz yazar Can, 2019’dan 2020’nin sonlarına doğru, iki yıllık bir süreci kapsayan güncelerini “Güneyik Güncesi” adıyla kitaplaştırmış. Kitap, eylül-2021 tarihinde (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık) KDY yayınları arasında okurun ilgisine ve bilgisine sunulmuş.

    Günceleri okurken yazarın yaşadıklarını, duygulanımlarını, kimi duygularını, kimi düşüncelerini öğrenmenin, onlara vakıf olmanın yanında okuduklarını, okuduklarıyla ilgili düşündüklerini, değerlendirmelerini de öğrenmiş oluyorsunuz. Bilhassa okudukları kitaplarla ilgili olarak yazarın yer verdiği değerlendirmelerin okur açısından çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bunlar hem o eserlerin tanıtımı hem de âdeta kısmi bir özeti mahiyetindedir ve okur için eserle en kısa yoldan güzel bir tanışma faslından başka bir şey değildir. 

    Merak edip tuttum, kitapların isimlerini yazarlarıyla birlikte listeledim. Sadece bu günceleri okumakla seksene varan bir kitap listesinden haberdar oluyor okur. Bu az, önemsenmeyecek bir şey mi? Güncelerde sadece değerlendirmelere yer verilmiyor elbette, kitaplardan alıntılar da var kimi zaman. Kimi zaman da yazarın şiirlerinin ilk hâllerine yahut şiirlerin yazılış sebeplerine ulaşmak mümkün. Bu kısmı ayrı bir öneme sahip. Bir şiir atölyesi için olmasa da bir şiirin hikâyesini dinleme ve bilme adına önemli bilgilerdir bunlar.

    Kitabın bütün sayfalarını okura emanet ederek, okurun o metinlerle buluşmasını dileyerek arka kapakta yer verilen notlarla sizi baş başa bırakıyorum:

    Ama yol kenarında, orta kaldırımlarda, aşağıda ağaçların arasında karahindibalar… Hatta kaldırım taşlarının arasında, önünden geçtiğim gecekondunun bahçesini çevreleyen briket duvarın derzinde, her yerde. Karahindiba bir neşe, bir bahar nişanesi, bir başkaldırı… Bu arsız bitkiye saygım birden artıyor ve Özdemir Asaf’ın “her şeyi süpürebilirsiniz / sonbaharı süpüremezsiniz” dediği gibi “her yeşili yok etseniz de hindibayı yok etmeniz zor” diyesim geliyor.

    Otu ve çiçeği için epey çok adı var karahindibanın, uçuşan tohumları için özel bir adı var mı bilmiyordum. Bir ara kafaya takmış gördüğüme soruyordum, bu aralar görüşmemiz mümkün olmayan bir arkadaş, “püf çiçeği” diyorlar demişti. Bazıları da “puf çiçeği” diyormuş sonradan öğrendiğime göre.

    Karahindibanın birçok güzel adı var Anadolu coğrafyasında. Kendim için en güzelini aradım bu isimlerin, bundan sonra onu daha çok kullanayım diye. “Güneyik” adını seçtim. Uzun bir aradan sonra başladığım bu günceye “Güneyik Güncesi” diyeceğim.

    Hayali defterimin üstünde bir güneyik deseni var çünkü. Tohuma durmuş. Adı püf çiçeği olmuş artık. Ama o hâlâ yüzü güneşe dönük bir güneyik. Her tüyün taşıdığı bir yavru güneyik, yeşilin ve doğal olanın direnişini yaymak için esecek hafif bir yel veya bir çocuk saflığının yavaşça üflemesini bekliyor.

    Bol okumalar dilerim…

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.