Doğup büyüdüğü coğrafyaya, memleketine, yurduna, yuvasına vefalı olmayı, ona yapabileceklerinin en iyisini yapmaya gayret göstermeyi çok önemsediğimi okurlarım iyi bilir. Bu tür çalışmaları imkânlarım nispetinde okurlarımla paylaşarak duyurmaya gayret ettiğimi de. Bu yazı bu anlamda yazılmış yazılardan biridir.
Maraş deyince günümüz nesli için dondurma akla gelse de mesele vatan, millet olunca merhum kahraman Sütçü İmam akla gelir. Değerlere, haksızlığa, vatan ve milletin müdafaasına karşı gösterdiği cesaret, metanet ve duyarlılık akla gelir. Bu cesaret ve metanet ve duyarlılığın ödülü olarak Maraş’ın adı, 7 Şubat 1973 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşı'nın başarı ile sonuçlanmasından dolayı Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir. Maraş, o tarihten sonra Kahramanmaraş olarak anılmaktadır.
Nurhak, Kahramanmaraş’ın biraz uzağında kalmış, Malatya ve Adıyaman illeriyle sınırdaş olan ilçelerinden biridir. Nurhak Dağları ile çevrili oluşu ve Yörük-Türkmen kültürünü barındırması bakımından da çok dikkat çeker.
Daha önce “Nurhak Tarihi ve Kültürü” adlı eseriyle adından söz ettiren eğitimci-yazar Ali Aksu, yine vefa çalışmaları çerçevesinde memleketi Nurhak’ın kültürünün yapıtaşlarını, ana unsurlarını etraflıca kaleme almış ve Nurhak’ta Kalanlar adlı eseriyle Nurhak’ın mimarisini ve bu mimariyi inşa ederken kullanılan malzemeleri, bu malzemelerin Nurhaklılar için ifade ettiği anlamı, deyim, atasözü ve manileri eserine almış.
1979 yılında Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde dünyaya gelen Aksu, ilk, orta ve lise öğrenimini Nurhak’ta, Lisans ve Yüksek Lisans eğitimini ise Erciyes Üniversitesinde tamamlar. Lisans tezini Nurhak ve Yöresi Folklor Ürünleri üzerine, Yüksek Lisans tezini ise Nurhak ve Yöresi Ağızları üzerine yapan Aksu, aynı zamanda aynı üniversitenin Adalet ön lisans bölümünü de tamamlar.
Aynı kurumda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak yıllarca mesai yapmakla onur duyduğum, titiz, gayretli, işini hassasiyetle yapmaya gayret gösteren bir eğitimci olarak tanıdığım Aksu, bu çalışmasıyla da bizi yanılmadı ve bu kanaatimizi âdeta doğruladı. Bu eserinin de aynı titiz ve hassasiyetle ortaya konmuş bir çalışmanın ürünü olduğunu belirtmek isterim.
Nurhak’ta Kalanlar’ın “Sunuş” yazısını, Nurhak Belediye Başkanı İlhami Bozan yapmış. Sayın Bozan yazısında “Nurhak bizim en kıymetli hazinemizdir, Nurhak’a verilen her değerin, her emeğin yanındayız, yanında olacağız.” diyerek yapılan bu güzel çalışmaya destek vereceklerini belirtmiş. Sayın Başkan Bozan’ı böyle güzel ve emek mahsulü bir çalışmaya destek vermesi sebebiyle biz de teşekkür ederiz.
Eserin Önsöz’ünde yazar Aksu, Nurhak’ın tarihi, coğrafi ve idari konumu, yaşanmışları ve Nurhak’ın dışa verdiği göçler, göçlerle birlikte kaybolan değerler, meslekler, anılar ile birlikte eskilerin “sebeb-i telif” dedikleri kitabın yazılma sebebini dile getirir. Aksu “Bu kitap çocukluğumun Nurhak’ının zaman zaman bende depreşmesiyle ortaya çıktı. Nurhak’la ilgili hadiseler ve çalışma sırasında elde ettiğim bazı bilgiler beni Nurhak’la ilgili yeni çalışmalar yapmaya sevk etti. Nurhak’ın kültürünü, doğasını, tarihini, geleneksel mimarisini kayıt altına almak, sözlü gelenekte yaşayan, bir kısmı itibariyle unutulan, bir kısmı insanın ömrüne bağlı değerleri yazıya aktarmak için yazıldı.” diyerek kitabının içeriği hakkında da bilgi verir. Kitabın yazılmasında eşinin de Nurhaklı ve bu kitabı yazma konusunda destek olmasını bir “şans” olarak değerlendiren Aksu, “Benim en büyük şansımdan biri eşimin de Nurhaklı olması ve beni sonuna kadar desteklemesiydi. Ömür yoldaşım, refikamla konuştum. Desteğini aldım. İlk okuyucum oldu. Çocuklarım da kitap yazma sürecinden nasibini aldı. Oyun ve ilgilenmem gereken vakitlerini aldım istemesem de.” diyerek aile ve efradının da kitabın yazılmasında doğrudan veya dolaylı katkıları bulunduğunu belirtir. Geçmişe dair ve yöre kültürüne dair bilgileri de henüz hayatta olan aile büyüklerinden aldığını da ilave eder.
Nurhak’ta Kalanlar, ilçenin, yörenin geleneksel mimarisinin ele alındığı bölümle birlikte on yedi bölümden oluşuyor: Bunlar Nurhak’ın Geleneksel Mimarisi, Taşın Kovuğundaki Yuva Nurhak, Bizim Elin Ardıçları, Bizim Elin Palıtları, Sırtımızdaki Haymalar, Hakk’ın Sofrası Dağlarımız, Nurhak’ın Kılcal Damarları Pınarlar, Cümle Suyun Ulusu Göksu, Bizim Hayvanlar, Mağaralarımız ve Mağaralarda Yaşananlar, İlk Esnaflardan Bugüne, Kiracılar (Mekereciler), Öndüçlü Lobadlı Günler, Bizim Ağalar, Danışmanlar, Keli Bulaşmak, Adına Gurban şeklinde kitaptaki yerini almış.
Kitabı okurken en dikkat çeken noktalardan biri, her bölümün dil ile ilişkisine dair yaşayan kültür örneklerinin sıralanması, deyim, atasözü ve mâni gibi halk kültürüne yer verilmesidir. Bir de yurdun yörenin “manevi sahipleri” diyebileceğimiz “deli”lere, güzel adlandırma ile “danışman” olarak yer verilmesidir. Zamanın delileri belki de velileridir aslında. Veliler de “Hak dostu”dur, -gerçeğini ancak Allah bilir- belki de Cenab-ı Hak, onların hatırına bazı bela ve musibetleri göndermemektedir.
Kitapta dikkatimi çeken bir başka husus da alanlarla ilgili derin bir araştırma, dinleme, gözleme, anılara yer verilmesidir. Sadece bir köy değil de bir ilçenin ele alınmış olması, yani sahanın genişliği eserin ortaya konmasındaki zorlukları esasen beraberinde getirmektedir. Ama yazar Aksu, bu zorlukların üstesinden tereyağından kıl çeker gibi gelmiş olmalı ki anlatımda bu zorluklar hiç hissedilmiyor. Ama ortaya kapsamlı bir metin ortaya çıkıyor ki bu çalışmayla bunların yaşanmış ve yaşanmakta olan kültürün tarihin koyaklarında kaybolmasının önüne geçilerek kayıt altına alınmıştır. Bu oldukça önemlidir. Çünkü televizyon ve internetin yaygınlaşması ve iletişim vasıtalarının artması ve gelişmesiyle birlikte yerel kültür gitgide egemen kültürün baskısı altında kalarak yok olmaktadır.
Eser sosyolojik ve antropolojik bir saha çalışmalarına kaynaklık etmesinin yanı sıra dil ve edebiyat sahası için de yerele ait dil ve kültürün derlenmesi, kayıt altına alınması ve saha çalışması için başvuru kaynağıdır. Eser, bu alanda yapılacak çalışmalarda atıf yapılacak niteliktedir. Gerek mimari ve gerekse diğer alanlarla ilgili şu kelimeler kayda değerdir: el altı, külünk, mürdün, taş eşşeği, tay durmak, gölük, kor, kafa taşı, höşürük, hatıl/katil, çot, hayat/hol, evlik, hazındamı, caa, portma, sığırlık, süllüm, yer damı, ocaklık, sufa, tava, yüklük, makat, tab, paça, süyük, loğ, loğdun, örtme, hezen, yurtlar, yalaklar, ağıllar, huğlar, kurunur yeri, maşere ocakları, siyeç, baran, köm, basma ağacı, habban, evsin, cırık, sırınsı, yüğürmek, bel, gever, ağdırmak, kurut, kilik, büdelek, basma yapmak, zop, serpene, çekem, kitiz, palıt, kersen, goşak, gırıntı, çef, matıran, çef, hayme, yancık, çığ, yük tapı, kücü, varangelen, cimindirik, buvanak, malamatlık, brunçalık, kep, pirpirim, horoz çıkarmak, goşgurt, şora, anık, tetiri, çirtim, yanıç, örk, bıkalamak, bendek, kürük, gunnamak, üstembe, zırramak, ağnamak, manık, püsük, küşkürmek, kölük, körüz, ferik, böyü, galli, tomuzlan, imiç vb. daha birçok yerel kelimeyi öğreniyorsunuz kitabı okumakla. Bunların kayda geçmiş olması ayrı bir önemi haiz.
Yazar Aksu; yöresi, yurdu ve memleketi ile ilgili olarak böylesine kapsamlı bir çalışma yapmakla doğup büyüdüğü memleketine olan vefasını kat kat yerine getirmiştir. Keşke herkes en azından bu çalışmanın yarısı kadar bir emekle vefalı davranabilse. Okura, bize düşen bu güzellikleri alıp okuyarak, paylaşarak yazara destek olmak. Marifet iltifat görmeli ki yeni yeni güzelliklere kapı aralansın. Unutulmamalıdır ki güzellikler paylaşıldıkça ve desteklendikçe çoğalır.
Acı tatlı, neşeli hüzünlü hatıralarla harmanlanmış, sonunda Nurhak’tan renkli fotoğraflarla desteklenerek zenginleştirilmiş bu güzide eseri kaleme aldığı için yazar Aksu’ya içtenlikle teşekkür ediyorum. Emeğine, yüreğine sağlık; okuru bol ve istifadeye medar olsun, olacaktır da!..
Yazımızı kitaptan bir paragrafla son verelim: “Haymalar, bir zamanlar yoksul Nurhak halkının seyyar evleriydi. Bazılarımız sabit evinden daha çok yaşadığı seyyar evler. Kaplumbağa misali evimiz sırtımızda bir ırgattık aylar, yıllar, ömür süren. Maraşaltı’nda, Elbistan Ovası’nda, Malatya kayısı bahçelerinde, Erzin portakal bahçelerinde, Çukurova pamuk tarlalarında… Bazen bir pamuk tarlasının yanı başına kurardık haymaları, bazen bir güneyik (ayçiçeği) tarlasına, bazen kayısı bahçesinde olurduk, bazen pancar tarlasında. Ama hep haymadaydık.”