Sizi selamların en güzeliyle selamlıyorum çok kıymetli gönül dostlarım! Geçen haftaki yazımıza 24 Kasım Öğretmenler günü vesilesi ile “Öğretmenlik bir sevdadır.” diyerek başlamış ve olumlu olumsuz öğretmen yaklaşımlarına örnekler vermiştik.
Bu hafta bu çok önemli meslek sahibi olan eğitimcilerimize ve kıymetli öğretmenlerimize kalbimizden bir sevgi ve saygı demetiyle bir kıymet buketiyle gideceğiz ve ona “Öğretmenim Lütfen …” diye sesleneceğiz. Sevgi, saygı ve kıymet demetiyle ve buketiyle bütün olumsuzluk ve zorlukları beraber aşacağız.
Sanırım 2000’li yılların başıydı, elime çok değerli bir kitap geçti. Kitap, kendisi de değerli bir eğitimci olan Hasan Yılmaz tarafından kaleme alınmış, Çizgi yayınlarından çıkmıştı. Kitabın çarpıcı başlığının etkisiyle ben hemen kitabı okumaya başladım. Kitabın adı, “Öğretmenim Lütfen Bu Kitabı Okur musun!” idi. Kitabı hem okudum hem de çevreme tavsiye ettim. Şimdi de size bu kitaptan bazı çok faydalı bilgiler aktaracağım.
Yazarımız, öğretmenliğe en başta doğru yerden başlamayı yani öğretmenliği bir ideal ve sevda gibi sevmeyi, ardından da önce iyi bir insan sonra model bir öğretmen olmayı tavsiye ediyordu. Sizce de öğretmenlik rahat etmek için yapılacak kadar basit veya sadece düşük maaşla çalışılacak bir meslek midir? Hayır asla! Öyleyse hastalara şifa veren doktorları; haksızlığa uğrayanların haklarını koruyan hâkim, savcıları ve avukatları; inanç değerlerini ve ahlakı öğreten aydınları ve din adamlarını yetiştiren öğretmenler basit bir meslek ve maaşla tanımlanamaz.
Öyle ise biz, yaşadığımız çağda, her meslekte olduğu gibi öğretmenlik mesleğinde yapılan yanlışlardan yola çıkarak doğru ve ideal davranışlara ulaşalım. Yanlış ve doğru karanlık ve aydınlık kadar birbirine zıttır. Halkımızın arasında meşhur bir söz vardır: “Yanlış doktor candan, yanlış imam dinden eder!” diye. Anlam olarak doğru olan bu sözün öncesine öğretmenlik mesleğini de doğru yere yerleştirmek gerekir, zira “Yanlış öğretmen de insanı bilimden, sanattan, ahlaktan ve tüm hayatın güzelliklerinden eder.” diyebiliriz.
Öğretmenin günahları
Bu noktada bu kadar hayati önemi haiz olan bu meslekte öğretmenlerin en büyük hata ve affedilemez günahları nelerdir deyip sıralayalım.
Sıkıcı olmak: Monoton bir havada monoton bir ses tonuyla aralıksız ders işlemek veya not tutturmak.
Kuralsızlık: Okul ve sınıf ortamında öğretmenlik sıfatına uygun olmayan giyim, konuşma ve diğer konularda kuralsız davranışlar yapmak ve sürdürmek.
Hızlı ve fazla konuşmak: Arada öğrencilerin konuşması ve derse katılımını sağlamadan baştan sona öğretmenin konuşması.
Hedefsizlik: Günlük, haftalık, dönemlik ve yıllık yol haritasının olmayışı,
İletişimsizlik: Öğrenciyi derse ve konuya katmada başarısızlık.
Üslupsuzluk: Öğrenciye karşı yaralayıcı, rencide edici yani yıkıcı hitap ve sıfat kelimeleri kullanmak,
Tekrar etmemek: Önemli noktaların altını çizmemek ve vurgulamamak,
Mizahsızlık: Mizah izahı ve kavramayı kolaylaştırır ve konuya bağlılığı devam ettirir.
Özetlememek: Konunun anlaşılması için dersin başında plan anlamında sonunda ise özet anlamında konu mutlaka verilmelidir.
Faydalar ve beklentiler aktarılmıyor: İşlenen konunun hayattaki yeri ve etkisi vurgulanmalıdır.
Düşündürücü sorular sorulmuyor: Öğrenciye konu ile ilgili düşünme ve yorum yapma yetisini geliştirecek sorular da sorulmalıdır.
Öğrenciye sevgi yanında saygı da gösterilmiyor: Her biri geleceğimizin büyükleri olacak olan çocuklarımıza sevgi ve saygı ile yaklaşılmalıdır.
Tutarsızlık: Söylem ve eylem birlikteliği yani tutarlı ve ilkeli olmak mutlak şarttır. Klasik bir örnek ama sigara içen bir öğretmenin öğrencilerine sigara zararlıdır, içmeyin demesi ne kadar tutarsızlıktır değil mi?
Üçlü iş birliği yapamama: Öğretmen, öğrenci ve veli üçlüsü ve aynı ortamda yüz yüze konuşarak sorunları çözme başarıyı ve saygıyı getirecektir. İkili görüşmeler genellikle başarı sağlamamıştır.
Nitelik değil nicelik üzerinde durmak: Öğrencilerin niteliği aldıkları puanlardan önce gelir. Hayata ve sınavlara ancak niteliği geliştirilen öğrenciler daha iyi hazırlanır ve başarıya ulaşırlar.
Sabırsızlık: Eğitim ve öğretimde sabrın bittiği yerde yine sabır başlar.
Sorun tespitinde geç kalmak: Daha küçük bir sorun iken ilgilenilmeyen ve çözümlenmeyen dev sorunlar haline dönüşür ve çıkmaza girilir.
Göze Bakmamak: Öğrenci ile konuşurken başka taraflara bakmak öğrenciyi dersten ve öğretmenden kopartır.
Linç etmek: Öğretmenler odasında, koridorda ve hatta dışarda öğrenciyi linç edecek sözler sarf etmek.
Öğrencinin yüreğine dokunamamak: Her öğrenciye ismi ile hitap edip onun gözlerine tebessümle bakarak ona özel hissettirmek gerekir.
Yeni ve farklı yöntemler geliştirmemek: 50 yıl önceki ortam ve yaşam olmadığına göre öğretmen yenilikçi olmalı ve olumlu farklı metotlar bulmalıdır.
Bir gün okulun bahçesindeydim. Yanımda 1C sınıfından öğrenciler vardı, bahçeye yeni giren öğretmen arkadaşım bana doğru hızlı hızlı geldi ve daha selam bile vermeden “Hoca senin bu 1C’lilere sınav yaptım, 65 kişiden sadece 4 kişi iyi aldı! Tembeller, aptallar vs.” dedi. Bu şekilde söylenmeye devam etti. Ben önce onu dinledim ve bir ara fırsat bulup söze girdim. “Çok ilginç hocam. Benim dersten de 65 kişiden 3 kişi başarısız gerisi başarılı.” Dedim. Ona “Siz konuyu anlatınca anlayıp anlamadıklarını sormuyor musunuz?” dedim, o da “Yok, ben sınıfta anlatırım. Onlar dinlerler.” dedi. Ben de “Hocam, ben anlatırım. Anlamazlarsa tekrar anlatırım.” dedim. Nice doğrular nice yanlışlar yan yana idi.
Her insan apayrı bir âlem, apayrı bir eserdir. O eseri ancak iyi okuyarak anlayabiliriz. Her öğrenci âdeta “Öğretmenim, beni iyi oku, anla. Bilgileri bana uygun bir şekilde, benim alabileceğim tarzda anlat!” demektedir. Bu okumayı gerçekleştirebilen gerçek eğitimcilerden olmak ne büyük bir bahtiyarlık!..
Hayatta olan bütün öğretmenlerimize hürmet ve sevgilerimi gönderir; vefat edenlere de Allah’tan rahmet dilerim.
***
TOLEDO (TOLEYTOLA) TAMAMEN TARİHİ BİR ŞEHİR!
İspanya’ya gelişimizin 3. günü sabah erken kalkıp otelin saat yedide açılan restoranında buluştuk. İspanya ve Portekiz’i kapsayan yedi günlük bilimsel toplantı ve tarihi gezimizi naçizane ben planlamıştım. Restorana herkesin geldiğini görünce “Kıymetli dostlarım bugünkü seyahat rotamız Tarihi Toledo şehri, bugünden itibaren 8 kişilik bir araba kiraladık onunla seyahat edeceğiz dedim ve ardından kahvaltıya geçtik. Kahvaltı salonu kaldığımız otelin 6- katında ve Madrid’i yüksekten gören bir noktada idi. Güneşin az önce aydınlattığı Madrid’de tarihi binalar, gökdelenler, çarşılar ve parklar çok net ve görkemli idi.
Sıcacık ve çok çeşitli aromatik çaylar eşliğinde çok lezzetli Akdeniz mutfağının kahvaltısını yaptıktan sonra kahvelerimizi de içip hemen araçtaki yerlerimize geçtik.
Madrid ile Toledo arası 70 km. uzaklıkta ve araba ile oldukça modern bir yoldan 1 saatlik mesafede idi. Madrid’den çıkana dek epey bir süre etrafta yerleşim alanları, binalar alışveriş merkezleri gördük. Mesata Platosunun bu kısmının başkent olmanın avantajını fazlasıyla kullanmış olduğu gözleniyordu. Çok modern yaşam merkezleri, spor alanları yan yana konforlu alanlar oluşturmuştu.
Yola çıkalı yarım saat olmuştu ki Madrid geride kaldı ve etrafı step alanları ile kaplı platodan İspanya’nın Kastilya (La Mancha) Bölgesi olarak adlandırılan bölgedeki Toledo’ya doğru ilerledik. Kısa bir süre sonra da vardık. İspanya’nın doğusundan doğup Toledo’da adeta tarihi bir yarımada oluşturan Tejo Irmağı buradan da güneybatı yönünde ilerler ve Lizbon’da büyük bir haliç ağzı ile Atlas Okyanusu’na ulaşır. Haliç kısmında gemiler ve feribotlar ile taşımacılık yapılır.
Toledo Tejo ırmağının adeta daire çizip yarımada oluşturduğu tepe üzerinde yer alan tarihi kale ve içindeki binlerce tarihi bina ile adeta açık hava müzesi gibidir. İspanya dünyada ve Avrupa’da turizmde önde gelen ülkelerdendir. Toledo 711 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi. Uzun yıllar kültür ve dini merkez olarak görev ifa etti. 1560 yılında II. Filibe’in Madrid’i başkent yapması sonucunda yönetim merkezi özelliğini kaybetti.
1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası olarak tescillenen Toledo tam bir açık hava müzesidir bu yüzden ulusal anıt ilan edilmiştir; burada gezilecek yerlerin başında şunlar gelir: Roma ve Magriplilerden kalma San Servando Şatosu, Şatonun etek kısmında San Martin Köprüsü Tejo Nehrinin iki yakasını birbirine bağlar. Kalenin korunaklı olması bu gün bile kapılarının ve surlarının hala ayakta olmasını sağlamıştır. Tarık Ziyad Camisi, Babü'l-Merdum (10. yüzyıl) ve Las Toernerias camileri hala ayakta kalan İslam eserleridir. Toledo Katedrali ise buradaki en görkemli Hristiyanlık mabedidir. Katedralin ünlü ressamların tablolarının bulunduğu bir müzesi de vardır. Bugün bir bölümü müze olan Santa Hermandad Evi (Casa de la Santa Hermandad) de aynı döneme aittir. Hospital de Santa Cruz (16. yy) Arkeoloji ve Güzel Sanatlar Müzesi, kente egemen konumdaki kale ise Ordu Müzesi olarak kullanılmaktadır. Toledo çeliği, özellikle de kılıçları, MÖ 1. yüzyıldan beri ünlüdür. Kentte büyük bir silah fabrikasıyla metal eşya üreten atölyeler vardı.
Haftaya yine Toledo’da buluşup buradan Granada’ya gidinceye dek, hoşça kalın, sağlıcakla kalın!
***
“Kelimelere ruhunun çekicini indirmeyen şair, tuvale, fırça ve boya vasıtasıyla dış veya iç âlemin şahsî yorumunu veremeyen ressam, gerçek sanatçı olamaz ve kalıcı esere ulaşamaz.”
Sezai Karakoç