Ömer Bayram, uyuşturucunun serbest olduğu Hollanda'da kendi hayatını futbol sayesinde kurtardığını söyledi.
Doğup büyüdüğü, altyapı eğitimini aldığı Hollanda?da da profesyonel olduktan sonra üç sezondur Kayserispor'un formasını giyen Ömer Bayram, uyuşturucunun serbest olduğu Hollanda'da kendi hayatını futbol sayesinde kurtardığını söyledi.
Ömer Bayram, sol açık olarak başladığı futbol kariyerini sol bek olarak sürdürürken sürati, çabukluğu, hücum gücü sayesinde yeni mevkiinin hakkını son derece modern bir çizgide veriyor. A2 Millî Takımı'nın formasını giyen genç oyuncu, uyuşturucunun serbest olduğu bir ülkenin arka mahallelerinde suça bulaşmaktan futbol sayesinde kurtulduğunu anlatıyor.
Kayserispor'un başarılı futbolcusu Ömer Bayram, ne zaman, nerede doğduğundan ve ailenin Hollanda'ya göç hikâyesinden bahsederken, "27 Temmuz 1991'de Hollanda'nın Breda şehrinde doğdum. Annem de babam da aslen Kayserili. Yani memleketimin takımında oynuyorum. Annem Hollanda'da doğup büyümüş, babamsa Kayseri'den Hollanda'ya göçmüş. Orada tanışıp evlenmişler. İki kardeşiz. 16 yaşında bir erkek kardeşim var. O da bir amatör takımda futbol oynuyor. Benden görüp heves ederek futbol oynamayı sürdürüyor ama sadece amatörce. Babamın da hem Kayseri'de hem de Hollanda'da amatör futbol geçmişi var. Dayılarım da Hollanda'da amatör olarak futbol oynamışlardı." ifadelerini kullandı.
Ömer Bayram'ın TamSaha'ya verdiği röportajın detayları şöyle:
Senin futbol topuyla tanışman nasıl oldu? Küçükken evde cam çerçeve indiren bir çocuk muydun?
Ben hep dışarıda top oynardım. Ama saati unutacak kadar uzun süreler boyunca oynardım. Hollanda'da saat 18.00'de sokak lambaları yanmaya başlar. O saatte evde olmam gerekirdi ama ben topu bırakıp da gidemezdim. Babam beni sokaklarda çok aramıştır. Sonrasında amatör bir kulüpte oynayan dayım beni de o kulübe yazdırmak istedi ama bu iş benim aklıma pek yatmadı. Çünkü dışarıda arkadaşlarımla oynamayı daha çok seviyordum. Ama nihayetinde dayım beni mahallenin amatör takımına kaydettirdi. Zaten dayım olmasaydı ben de futbolcu olamazdım.
O kulübe girdiğinde kaç yaşındaydın?
13 yaşındaydım. Aslında Hollanda gibi bir ülkede futbola başlamak için oldukça geç bir yaştı. Ama dediğim gibi ben daha çok dışarıda yaşamayı, arkadaşlarıyla oynamayı seven bir çocuktum. Sokakta kendi mantalitenizi oluşturuyorsunuz. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğreniyorsunuz. Daha büyük yaşlardakilerle oynayıp onlarla mücadele edebilme tecrübesini yaşıyorsunuz. Ben ufak tefek olsam da, ki hâlâ da öyleyim, hızım sayesinde onlara karşı başarılı olabiliyordum. Bunun faydasını da sonrasında çok gördüm.
Sokaktan gelip kısa sürede NAC Breda gibi bir profesyonel kulüpte yer almak senin için bazı zorlukları da beraberinde getirmiş olmalı.
Kesinlikle öyle oldu. NAC altyapısında oldukça zorluk çektim. Her gün antrenman vardı ve her şey büyük bir disiplin altında yapılıyordu. Herkese 'efendim' demek zorundaydınız ve bunlar benim pek de alışık olduğum şeyler değildi. Hollanda'da futbolcu olacaksanız belli kurallara uymak zorundasınız ve bu da ciddi bir baskıyla mücadele etmenizi gerektiriyor. Oysa o dönemde benim kafamda futbolcu olmak gibi bir düşünce yoktu açıkçası. Ben sadece oyun olsun diye, hoşuma gittiği için futbol oynuyordum.
Amatör takımdaki düzenle NAC?taki düzen arasındaki farkı biraz daha açabilir misin?
Amatör takımda keyfimize göre antrenman yapardık. Canımız isterse istediğimiz mevkide oynar, istersek kaleye bile geçerdik. Maçlarda takım arkadaşlarım topu bana verir, ben de çalımla herkesi geçip ya gol atar ya da attırırdım. NAC Breda'ya geldikten sonra ise bambaşka bir yapıyla karşılaştım. Pas ve pozisyon almalar üzerine o günlerde benim açımdan bıktırıcı denilebilecek çalışmalar yapmaya başladık. NAC'ta bana 'sol açıksın' dediler ama ben o güne kadar sol açığın ne olduğunu bilmiyordum. Bir yandan da kulüp sadece sahadaki performansınızla ilgilenmekle yetinmiyor, futbolculuk kalitenizi ölçerken okuldaki başarınızı da aynı oranda önde tutuyordu. Sabahtan saat 16.00'ya kadar okula gidiyor, akşam 18.00'de de idmana çıkıyordum. En büyük zorluğu orada çektim. Her zaman birlikte olduğum arkadaşlarımı bırakıp böyle bir hayatın içine girince bocaladım açıkçası. Çok ceza yedim, hatta neredeyse kulüpten gönderilecektim.
Öyle mi? Gönderilme noktasına gelecek kadar ne yapmıştın?
Antrenmanlara sık sık geç kalıyordum mesela. Ama sağ olsunlar, hocalarım bana tolerans tanıdı ve kulüpte kalmamı sağladı. Sol açık mevkiine alışmam bile dört ay sürdü. Başlangıçta topu alıp kafama göre gidiyordum. Sonra yavaş yavaş bana verilen görevin çizgileri içinde kalmayı öğrendim. Kulüp o dönemde ailemi de işin içine kattı. Beslenmem, dinlenmem ve antrenmanlara zamanında gelmemle ilgili olarak annemle konuştular ve yardımcı olmasını istediler. Altı ayda bir ailemle görüşüp, nasıl daha iyi bir noktaya gelebileceğim konusunda görüş alışverişinde bulunuyorlardı.
Kazandığın ilk parayla ne yaptın?
Paranın hepsini anneme verdim. Zaten parasız gezmeye alışıktım. Halen de kazancımı ailemle paylaşıyorum. Çünkü nereden geldiğimi asla unutmuyorum.
Kayserispor'a transferin nasıl gerçekleşti? Neden Avrupa'da kalmayı düşünmedin?
2009 yılından beri Genç Milli Takımlarda oynayan bir oyuncuydum. O dönemde de A2 Milli Takımı'na çağırılıyordum. Kayserispor'un Genel Menajeri Süleyman Hurma ağabey beni izlemiş, beğenmiş ve transferime karar vermiş. Hollanda ve Almanya'dan da transfer teklifleri almıştım ama ben şansımı Türkiye'de denemek istedim. A Milli Takım için daha fazla göz önünde bulunmam gerektiğini düşünüyordum. Kayserispor o zaman üst sıraları zorlayan bir takımdı, üstelik memleketimin takımıydı ve Süleyman Hurma ağabey de beni ne kadar çok istediklerini net biçimde ortaya koymuştu. Tüm bu değerlendirmelerle birlikte Kayserispor'u tercih ettim. Teknik Direktör Şota Arveladze'nin beni Hollanda'dan tanıyor olması ve transferim konusundaki isteği de kararımı etkileyen önemli faktörlerden birisiydi.
Sol açık olarak başladın ama artık sol bek oynuyorsun?
Kayserispor'da sol açık olarak başladım ama Şota'nın ayrılıp Prosinecki'nin gelmesinin ardından yedek kaldım. Orta saha oyuncumuz Abdullah Durak sol bek oynuyordu. Kardemir Karabükspor maçında Abdullah sakatlanınca hoca 'Sol bek oynar mısın?' diye sordu, 'Elimden geleni yaparım' karşılığını verdim. Oyuna girince de adeta uçtum. O maçın ardından da sol bek olarak kaldım. Süratim zaten önemli bir avantaj. Fizik gücüm iyi olduğu için de ileri geri gidip gelebiliyorum. Bu sayede sol bek mevkiini doldurduğumu düşünüyorum.
Kayserispor'da çalıştığın teknik adamların senin üzerindeki etkilerinden söz eder misin?
Şota'yla çalışırken, kendimi hâlâ Hollanda'daymış gibi hissettim. Çünkü onun yaptırdığı pas çalışmalarını, pozisyon oyunlarını zaten biliyordum ve benim için her şey çok rahattı. Bu nedenle bir adaptasyon problemi yaşamadım. Zaten biraz önce de söylediğim gibi Kayserispor'a gelişimin sebeplerinden birisi de Şota'nın takımın başında olmasıydı. Prosenicki'nin ise ismi bile yetiyordu. Futbolculuğu döneminde müthiş kariyere sahip bir teknik adamla çalışıyor olmak oyuncuyu da etkiliyor hâliyle. Zaten ilk sezonunda takıma inanılmaz bir sıçratma yaşattı. Ama ikinci sezonunda çok sayıda sakatlığa eklenen şanssızlıklar nedeniyle küme düştük. Aslında bizim için önemli bir dersti bu. Bir sezon müthiş bir çıkış yapan takımın, aynı kadroyla, aynı teknik adam yönetiminde küme düşmesi, bize futbolun her türlü sonuca açık bir oyun olduğunu yaşayarak öğretti. Takımın en önemli oyuncularının aynı anda sakatlanabileceğini gördük mesela.
Küme düşmek ne hissettirdi sana?
Son haftaya kadar küme düşeceğimize inanmamıştık. İçimde hep 'Biz mutlaka kurtarırız' düşüncesi vardı. Belki de bu rahatlık küme düşmemize yol açtı. Düşünebiliyor musunuz, bir sezon önce neredeyse Avrupa kupalarına katılacaktık, ertesi sezon küme düştük. Ama dediğim gibi bizim için önemli bir ders oldu bu durum. Küme düştükten sonra takımı yeniden geri döndürmek için hemen hemen hiçbir oyuncumuz ayrılmadı.
Kulüp yönetimi, kadronun bozulmamasını nasıl sağladı?
Süleyman Hurma ağabey bütün oyuncularla birebir konuştu, bazı sözler verdi, takım ruhunun bozulmaması gerektiğini, küme düşmüş olsak da hepimizin çok değerli oyuncular olduğunu söyledi ve bizleri takımda kalmaya ikna etti. Biz de 'Madem ki bu takımı küme düşürdük, geri döndürmek de bizim görevimiz' diye düşündük. Kayserispor yakın geçmişte Türkiye Kupası'nı kazanmış, ülkemizi Avrupa kupalarında temsil etmiş bir kulüp. Bu büyük kulübe karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerektiğine inanmıştık ve bu sezon da bu inançla mücadele ediyoruz.
Süper Lig'e dönüş hedefinize oldukça yaklaştınız. Kadro bozulmayınca sanırım PTT 1. Lig size biraz hafif geldi.
Aslında sezona iyi başlayamadık. Üzerimizdeki 'mutlaka şampiyon olmamız gerekiyor' baskısı bizi olumsuz etkiledi. Takımda Bobo ve Nobre dışında şampiyonluğa oynamış oyuncu yoktu. Biz genç oyuncular bu baskıyı başlangıçta kaldıramadık. Mesela stratejik oynamayı beceremedik. 1-0 öne geçip 2-0'ı ararken kontradan gol yedik. Ama zamanla nasıl oynamamız gerektiğini öğrendik. Süper Lig'de orta sıralar için mücadele eden bir takım olduğumuzdan karşımızdaki takımların bize karşı kapanarak oynaması söz konusu değildi. Ama PTT 1. Lig'de durum değişti. Biz o ligin en güçlü takımı olarak görünüyoruz ve rakiplerimiz kapanarak oynuyor, daha ilk dakikadan vakit geçirmeye çalışıyor.
Futbola başladığında idollerin var mıydı?
Bu anlamda izlediğim tek oyuncu Ronaldinho'ydu. Onu izlerken sadece futbol izlediğimi düşünmezdim. Çok güzel bir filmi izler gibi müthiş bir keyif duyardım. Ama sol açık oynarken ve özellikle de sol bek olduktan sonra kendi mevkiimin iyi oyuncularını izleyerek onların neler yaptığını gözlemliyorum. Caner Erkin'in, Motta'nın nasıl oynadığını gözlemlerken, o pozisyonlarda nasıl davranmam gerektiği konusunda dersler çıkartmaya çalışıyorum. Avrupa'daki sol bekleri daha da fazla izliyorum. En çok da Barcelonalı Jordi Alba'yı takip ediyorum. Çünkü benim sol bek tarzım ona daha yakın. Klasik bir sol bek gibi oynamıyor. Kanattan gelişen bütün atak organizasyonlarının içinde yer alıyor. Ben de o tipte bir oyuncuyum ve öğrenmeye çok açık biriyim. Kayserispor'da kısa süre çalışsa da bana büyük katkı sağlayan hocalardan biri de Mutlu Topçu'dur. Eski bir sol bek olarak benim üzerimde çok durmuş ve tecrübelerini aktarmıştı. Antrenmanlardan sonra 20 dakika kadar konuşurduk. Bana hatalarımı anlatır, pozisyonlarla ilgili bilgiler verirdi. Onunla çalışmanın da bana büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.
Milli Takımlara ilk davet edildiğin zamanı hatırlıyor musun?
2009 yılında U17 Milli Takımı'na gelmiştim. O dönemde Hollanda da istemişti ama ben Türkiye'yi seçme konusunda çok kararlıydım. Hollanda'da doğmuş, büyümüş olsam da aklıma Türkiye'yi tercih etmekten başka bir düşünce hiç gelmedi. Dolayısıyla onlara hemen 'hayır' dedim. Zaten ilk milli maçımı da Hollanda'ya karşı oynadım.
Unutamadığın bir maç var mı?
Geçtiğimiz sezon Kayseri'de oynadığımız ve 4-2 yenildiğimiz Galatasaray maçını unutamam. Kaybetsek bile o kadar iyi oynamıştım ki medyada herkes benden bahsetmişti. Bir asist yapmış, bir de penaltı kazandırmıştım. Zaten ilk defa o maçla Türkiye'nin futbol gündeminde yer bulmuştum. O sezon ayrıca Galatasaray'ı deplasmanda 1-0 yenmiştik. O maç da benim için unutulmaz.
Gelecekle ilgili nasıl planlar kuruyorsun?
Kayserispor beni bir noktaya getirdi. Kulübüm bana inandı, güvendi, forma verdi. Kayserispor'da üç sezondur istikrarlı bir biçimde oynuyorum ve takımın önemli oyuncularından biri olduğumu düşünüyorum. İlk hedefim Kayserispor'un Süper Lig'e çıkmasına katkı sağlamak ve sonrasında Süper Lig'de hak ettiğimiz yere ulaşmak. Eğer ayrılırsam da çok güzel bir biçimde ayrılmak isterim. Hedeflerim arasında büyük bir takımda oynamak var. Bu Türkiye'de mi olur Avrupa'da mı olur bilmiyorum ama Avrupa'da yetişmiş bir oyuncu olarak oradaki bir büyük ligde oynamayı çok isterim. İngiltere Ligi atmosferi ve futbol kalitesiyle bana çok cazip görünüyor. En büyük idealim Premier Lig'de forma giymek.
Futbolcu olmasaydın ne olurdun acaba?
Anne babamla ara sıra bu konuyu konuşuyoruz. Babam 'Sen bir şekilde yolunu bulurdun' diyor bana. Ama maalesef bazı arkadaşlarım yanlış yollara saptı. Hollanda'da ne yazık ki böyle şeyler oluyor. Beni futbol kurtardı.
Bu konuyu biraz açalım istersen. Arkadaşların nasıl yanlış yollara girdi, futbol seni nasıl kurtardı?
Biliyorsunuz, Hollanda'da uyuşturucu serbest. Genç yaştaki çocuklar para kazanmak için uyuşturucu satıyor. Birkaç arkadaşım cezaevine girdi. Siz de arkadaşlarınız ne yapıyorsa ister istemez onu yapabilirsiniz. Şu anda futbolcuyum ama ortamım aynı. Eski arkadaşlarımla ilişkimi koparmadım. İzin günlerimde ben onların yanına giderim, bazen onlar Kayseri'ye gelir, beni hiç yalnız bırakmazlar. Açıkçası onlar olmasaydı belki bugünlere gelemezdim. Bazen maçımın olduğu gün arkadaş grubumuz gezmeye giderdi, benim de içim cız ederdi. Onlarla gitmek isterdim ama şimdi hâlâ görüşmeyi sürdürdüğüm arkadaşlarım, 'Ömer yapma, sen maçına git' diyerek beni uyarırlar, her zaman göz kulak olurlardı. Mahallede bir çatışma olduğunda beni korur, kollar uzak tutarlardı. Dışarıda top oynarken mahalleye Ferrari'yle biri gelir, çocuklara dondurma verirdi. Futbolcuyum diye bana iki-üç tane verirdi. Herkes onun ne iş yaptığını bilirdi. Gençsiniz ve siz de 'Acaba futbolu bırakıp da bu adamın yaptığı işi mi yapsam?' diye aklınızdan geçiriyorsunuz. Altyapılarda futbol oynayan pek çok arkadaşım bu yolu seçti ama ben futbola sıkı sıkıya sarıldım. Onlar büyük paraların peşinde koşmayı tercih etti, ben ilk sözleşmemdeki aylık 1000 euroya razı oldum. İyi ki futbola sarılmışım. Sonuçta gerçek arkadaşlarımın kim olduğunu da anladım.
Kayseri'deki hayatın nasıl geçiyor?
Kayseri'de gerçekten olgunlaştığımı düşünüyorum. Hollanda'dan gelmeden önce başka takımlardan da teklifler almıştım. Daha büyük ve sosyal imkânları daha fazla olan şehirlerin takımlarını da seçebilirdim ama Kayseri'yi tercih ettim. Yatırımı kendime yapmak, futbola daha fazla yoğunlaşmak istedim. Burada yüzde 100 futbolla yaşıyorum. İdmanlardan sonra en fazla sahada kalan oyuncu benim. Zaman içinde çalışmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.