|   | 
  • Nurettin Bilgen

    PARİS’E VEDA!

    Paris’i, bana, 34 °C Ağustos sıcağında ve oruçlu olarak gezdiren rehberim Ali Bey kardeşime ne kadar teşekkür etsem azdır. Sabah beni Paris’in kuzey doğusundaki büyük Otogarda karşıladığında kendisine ve bana bir günlük sınırsız bilet almıştı, kısa sürede fazla yer gezecektik. Öyle de oldu, ikindiden sonra Sorbon Üniversite Meydanı çevresinde Shakespeare Company gibi dünyaca ünlü yayınevlerini de gördük. Duvarı’nda “Liberté, égalité, fraternité" yazan tarihi belediye binası ve Grev Meydanını da gezip oradan iftara geçmiştik. (Frzc: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik-1789'daki Fransız İhtilali'nin simgelerinden olan Fransızca deyiştir. Eski Fransız Frank'ının arkasında da yazılıydı.)


     

    Türk Restoranında yediğimiz iftar yemeğinin ardından, Türk kahvemizi de içtikten sonra, yakındaki bir mescide gidip akşam namazını eda ettik. Tekrar gelip yorgunluk çaylarımızı içtikten sonra bir süre dinlendik. Nihayet Ali kardeşimle metroya binip oradan tekrar Gallieni’deki Paris Uluslararası Yollar Garajı’na (Gare routière internationale de Paris) gittik. Biletimi EuroLines Otobüsfirmasından gidiş dönüş almıştım. Rehberim, otobüsümüzün koltuğuna kadar gelerek beni uğurladı: Ondan ayrılırken yeni bir dost da kazanmanın sevinci ile ona teşekkür edip sarıldım ve vedalaştım.


    KÜÇÜK BİR AKSİLİK


    Otobüsümüz beş saat kadar aldığı yol boyunca bir süre uyudum ve biraz yorgunluğum gitti. Gece saat dört gibiydi. Otobüsümüz Manş Denizi’nin kuzeydoğu girişindeki Dower Boğazı’nda bir feribota bindi. Bu sefer, Manş Tüneli’nden değil Dower Boğazı’nı üstten feribotla geçecektik. Feribot hareket edince ben de diğer yolcular gibi otobüsten inerek Feribotun üst kamarasındaki kafeteryaya geçtim. Orada çay ve su yanında yiyecek aperatif şeyler aldım. Bir koltukta onları yedim içtim. Bir süre sonra feribot İngiltere sahiline yanaşırken ben de hemen arabaya geçtim. Ama ne göreyim koltuğumda bıraktım sandığım ve içinde pasaportum dahil çok önemli evraklarımın olduğu çantam yoktu. Hostes bayana İngilizce “No my bac!- Çantam yok!” dedim. Hemen yan koltuktaki bayan “Your bac in the cafe!- Çantanız kafede!” dedi.  Hostes bayan ve ben tekrar kafeye çıktık onlar çantayı information’a bırakmışlar; koşup çantayı alıp otobüse geldiğimizde otobüs harekete başlamıştı bile.


    Sabah saat yedi olunca Londra şehir merkezinde yer alan Uluslararası Otobüs Terminali’ne geldik. Otobüsten burada inip misafir olduğum eve gitmek üzere, muhteşem fayansları ve katları ile dikkatimi çeken Londra Metrosu’na geldim ve oradan metro ile eve geçtim. Çok yorulmuştum bir süre dinlenmeliydim. Öyle de yaptım öğleden sonra ikiye kadar uyudum ve dinlendim. 


    LONDRA MERKEZDE, BRİTISH MUSEUM’DA


    O gün öğleden sonra Yaşar ile haberleştik ve Londra merkezinde buluşup şehri gezmeye karar verdik. Londra merkezi kültür, sanat, ticaret ve turizm varlıkları, saraylar, parklar, bahçeler, müzeler ve alışveriş merkezleri ve tarih açısından oldukça önemlidir ve çok sayıda tarihi eserin bulunduğu bir şehirdir. Bugün öğleden sonraki yarım günlük gezimizde British Museum’u gezeceğiz. 


    Yaşar ile önceden anlaştığımız gibi merkezi bir noktada buluştuk. Sonra benim fotoğraf makinemin biten pillerini değiştirmek için bir dükkâna girdik. Ben gittiğim ortamlara çabuk adapte olurum ve bildiğim kadarıyla hemen oranın diline geçerim. Satıcı gence; “How much money two battery? - İki pil kaç para?” dedim. Genç bana “Five paunds, 5 paunt.” dedi. Ben de “Yaşar sizin mahallede 2 paunttu, kazıklanıyoruz!” dedim.  Genç bana dönüp bu sefer Türkçe olarak “Siz Türk müsünüz?” dedi. Ben de “Evet, sen Türkçe biliyor musun?” dedim. Genç: “Evet, Türküm, fiyatları patron belirliyor, size 2 paunt olur.” dedi. 


    Oradan iki pil alıp fotoğraf makinemize taktım. Sonra, British Museum’a gelip bilet aldık ve müzeyi gezmeye başladık.



    BU MÜZE EVRENSEL BİR MÜZE


    Bu Müze’de, İngiltere Krallığı yani Birleşik Krallığın çağlar boyunca dünyanın birçok yerinde oluşturduğu sömürge ve kolonilerinden titiz çalışmalarla kaçırılıp; Britanya’da Londra’ya getirilen Antik çağdan günümüze değin ayakta kalmış etnografik eserlerin koleksiyonları sergilenir.


    Yaşar ile birlikte heyecanlı ve meraklı ama çok verimli bir zaman geçiriyorduk. Tarihi büyük müze binasının her katında ve her katında yer alan ayrı bölümlerde, çağlara ve kıtalara göre uygarlık eserleri titizlikle korunup sergileniyordu. Örneğin Anadolu Uygarlığının çağlara göre gelişen eserleri, açıklamalar ve haritalar ile geçmişten günümüze değin olacak şekilde periyodik olarak sergileniyordu. Anadolu Medeniyetlerinden Efes, Bergama, Hitit, Frig ve Lidya gibi birçok Anadolu eserlerini ziyaret edip ülkemizi yeniden keşfedebiliyoruz. Burada mutlu ve huzurlu birkaç saat geçirmek iyi gelir herkese; gezmek ücretsizdir.  İçerisi oldukça kalabalık bir ziyaretçiyi de ağırlıyordu. Mezopotamya, Nil yani Mısır, Afrika, İyon, Germen, Slav ve Rus, Avrupa, Çin, Hint, Moğol, uygarlıkları ve eserleri de aynı şekilde muhteşem bir sergi ile ziyaretçilere arz edilmişti. Burada bazen dünyanın ve uygarlığın küresel boyutlarına kadar şahit oluyorsunuz. Önceki bildiklerinize yeni bilgiler eklenirken; önceki bilgileriniz bu görsel eserlerle iyice aklınıza yerleşir. Bacon’ın dediği gibi “bilgi kuvvettir!” 


    Bu aydınlık ve huzur ortamından öyle yeni ve orijinal bilgilerle ayrılıyoruz ki Yaşar “Hocam burada bir inanış var, bu müzeyi bir kere gelen mutlaka ikinciye de gelirmiş!” dedi. Ben de bu söz hoşuma gidince gülerek “Hay hay! yine geliriz kısmetse, neden olmasın!” dedim.


    British Museum’da beni bütün eserler etkiledi ancak en çok, binlerce yıldan bu yana hala çürümeyen “Firavun’un Cesedi” etkiledi ve şaşırttı.


    Büyük Britanya tarihine yön ve şekil veren “Güneş Batmayan İmparatorluk” ülküsünün geçtiği, hüküm sürdüğü toprakların geçmişindeki uygarlıklarının tümünün tarihine yolculuk ederken hayranlıkla büyüleniyorsunuz. Ancak bir burukluk da yaşanıyor bu sırada; "Bu eser yapıldığı, vücut bulduğu, yaşadığı topraklardan koparılmış." duygusu gelip yapışıyor üzerinize. Cidden çok büyük ve çok kapsamlı bir müze. Alışveriş için birçok noktada, birden fazla mağazalar ve kafeler, son katında ise bir restoran var. 


    Önümüzdeki hafta Trafalgar Meydanı; Hyde Park ve Londan Eyes’da buluşalım. Öbür hafta da Greenwich’e gitmeye ne dersiniz.


    Sağlık ve mutlulukla kalın güzel kalpli dostlarım.


    ***

    “İnsanlar pek farkında değil gibiler ama; dünyaya bakışları aynı zamanda bir karakter itirafıdır!”               Ralpi Valdo Emerson

                       



    Nurettin BİLGEN


Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.