|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    RAMAZAN ORUÇ VE EĞİTİM (TERBİYE)

    RAMAZAN ORUÇ VE EĞİTİM (TERBİYE)

    Önceki yazıma, “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.” (Otuz Üçüncü Söz) alıntısıyla başlamıştım. “Kendimizi doğru okumakla, kim olduğumuzu, niçin var edildiğimizi ve görevlerimizin neler olduğunu doğru bir biçimde anlarız. Doğru okumak, Yaratan’ı bütün isim ve sıfatlarıyla tanımamızı ve bizden ne istediğini öğrenmemizi sağlar.” demiştim.

    Allah’ın çok dikkatli öğrenilmesi gereken isimlerinden biri, kâinattaki her şeyin terbiyesiyle ilgili olan “Rabbü’l-Âlemin” ismidir. Şayet Allah, Rabbü’l-Âlemîn olmasaydı, her şey, herkes başına buyruk olacak, kâinat ânında helâk olacaktı. En azından, biz insanlar, aşamayacağımız bir keşmekeşle, üstesinden gelemeyeceğimiz zorluklarla perişan olacaktık. Binlerce şükür ki, O, kâinatın hâlıkı ve mâliki olduğu gibi aynı zamanda rabbidir, yani terbiyecisidir de.

    ALLAH EN BÜYÜK VE EN GERÇEK TERBİYECİDİR (EĞİTİCİDİR). Terbiyesi, bizim bildiğimiz, kotarabileceğimiz türden bir terbiye değildir. Terbiyeciliği, yaratıcılığıyla, ilmiyle, kudretiyle, rahmetiyle, gadabıyla ve diğer isimleriyle, sıfatlarıyla iç içedir. O, RABB’DIR, BÜTÜN HER ŞEYİ RUBUBİYETİYLE KUŞATMIŞ, TERBİYE ETMEKTEDİR. Güneşler, yıldızlar, atomlar, elektronlar, hücreler, dokular, arslanlar, kelebekler, dağlar, dereler, melekler, cinler... bütün kâinat, O’nun rububuyetiyle ayakta ve düzende durur. O nasıl öğrettiyse kuş öyle uçar. O nasıl öğrettiyse balık öyle yüzer. O nasıl öğrettiyse güneş öyle doğar. O nasıl öğrettiyse yaşam öyle sürer. “Otur.” der, oturulur. “Kalk.” der, kalkılır.  “Doğ.” der, doğulur. “Bat.” der, batılır. “Es.” der, esilir. “Yağ.” der, yağılır. “Yeme.” der, yenilmez. “Ye.” der, yenilir. Aslında Allah’a bu isminden dolayı çok özel şükürler etmeliyiz. Şükür edebilmek için de bu ismi iyi anlamamız, cilvelerini müşahede edebilmemiz gerekir.

    Cenâb-ı Hakk’ın Rabb isminin en güzel müşahede edilebileceği zaman dilimlerinden biri, oruç tutmamızın emrolunduğu Ramazan ayıdır. Bizi bu güzel terbiye ayına kavuşturana şükürler olsun.

    Rububiyet, bizim anladığımız terbiyecilikten elbette farklıdır. Allah’ın terbiyeciliğinin hemen yanı sıra uluhiyet başta olmak üzere diğer isim ve sıfatları da hâzır ve nâzırdır. Ve O’NUN RUBUBİYETİNE KARŞILIK BİZİM DURUMUMUZ İSE, UBUDİYETTİR, KULLUKTUR. Böyle bir Öğretmen’e böylesi bir öğrencilik, böyle bir Sultan’a böylesi bir kulluk ile karşılık vermekten daha kârlı, daha lezzetli bir şey de yoktur. Evet, madem mutlak ve en güzel terbiyeci O’dur, terbiye adına koyduğu emir ve yasaklar da mutlaka sayısız güzellik ve hikmetler taşımaktadır. İşte bunlardan biri de Ramazan orucudur. Oruç, Allah gibi bir terbiyecinin en güzel, en harika terbiye araçlarından biridir. Oruç emrine uyulmasıyla da O’nun rububiyeti, çok yakışan karşılığı görmüş olur. Bundan eğitimcilerin, pedagogların, psikologların, sosyologların, yöneticilerin ve hepimizin alacağımız çok önemli dersler vardır; çok derinlemesine incelenmelidir. Şimdi gelin, konuyla ilgili en özel incelemelerden birine, Bediüzzaman Said Nursi’nin RAMAZAN RİSALESİ’e bir göz atalım:


    شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِۤى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى للِنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِ 
    (O Ramazan ayı ki insanlığa bir Rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı bâtıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi.)  

    {{{BİRİNCİ NÜKTE

    Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır. (RAMAZAN ORUCU İSLÂMIN BEŞ ŞARTINDAN BİRİDİR. İSLÂM GÖSTERGELERİNDENDİR.) İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine (TOPLUMSAL HAYATINA), hem hayat-ı şahsiyesine (BİREYSEL HAYATINA), hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne (ALLAH’IN VERDİĞİ NİMETLERE ŞÜKRETMEYE) bakar hikmetleri var.

    Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
    Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada 
    يَحْتَسِبُ لاَ حَيْثُ مِنْ (HİÇ UMULMADIK YERDEN GELİRbir tarzda o sofraya dizdiği cihetle (DÜNYA, GERÇEKTEN DE ALLAH’IN ÇEŞİT ÇEŞİT NİMETLERİ BİZE SUNDUĞU BÜYÜK BİR SOFRA GİBİDİR. VE BU NİMETLER UMULMADIK YERLERDEN; ÖRNEĞİN SÜT, İNEĞİN MEMESİNDEN; YUMURTA, TAVUĞUN KIÇINDAN; MEYVELER, AĞAÇ KÜTÜKLERİNDEN; SEBZELER, ÇAMURUN İÇİNDEN... VERİLMEKTEDİR.), kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. (SİZİ TERBİYE EDEN, EVİRİP ÇEVİREN EĞİTİCİ, AYNI ZAMANDA IŞIĞINIZI, ISINIZI, DERSLİĞİNİZİ, SIRANIZI, KİTABINIZI, BESLENMENİZİ, HAREKET ETMENİZİ, YAŞAMINIZI SÜRDÜRMENİZİ; SİZE LÂZIM OLAN HER ŞEYİ AMA HER ŞEYİ DE SUNMAKTADIR. VE SİZİ YARATAN DA O’DUR. ÖYLE ŞEYLER ÖĞRETMEKTEDİR Kİ, ONLARA UYDUĞUNUZ TAKDİRDE İKİ DÜNYANIZ DA SAADETLE DOLACAKTIR. BÖYLE BİR TERBİYECİ’YE, BÖYLE BİR RABB’A CAN FEDÂ! BEN FİKRİNİZİ DAĞITMAK İSTEMİYOR VE O TARAFA GİRMİYORUM AMA SİZ LÜTFEN ALLAH’IN RUBUBİYETİNİN AYRILMAZLARI OLAN RAHMÂNİYET VE RAHÎMİYETİ DE DERİNLEMESİNE İNCELEYİN VE BU ÜÇLÜNÜN BİR ARADA BULUNMASININ NE KADAR HİKMETLİ, ÖNEMLİ VE GÜZEL OLDUĞUNU GÖRÜN.)

    İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde (EVET SEBEPLERE TAKILIYOR, ÖRNEĞİN SÜTÜ İNEĞİN, ELMAYI AĞACIN VERDİĞİ GAFLETİNE DÜŞÜYORUZ.), o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazan unutuyor. (EVET EVET, TOK İKEN BAZI GERÇEKLERİ GÖREMİYORUZ.) Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. (BU TABLOYU PANAROMİK OLARAK GÖZLERİNİZİN ÖNÜNE GETİRİN LÜTFEN. SÜPER SÜPER SÜPER!) Sultan-ı Ezelînin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubûdiyetkârâne göstermeleri (TÜYLERİNİZ DİKEN DİKEN OLMUYOR MU?), o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubûdiyetle mukabele ediyorlar.  (BAKINIZ, RUBUBİYET RAHMÂNİYETLE NASIL KUCAKLAŞMIŞ? BU RUBUBİYET (TERBİYECİLİK), ŞEFKAT VE HAŞMET YÜKLÜDÜR VE KAPSAM ALANI DIŞINDA KALAN HİÇBİR YER, HİÇBİR ŞEY YOKTUR.) (BİZİM VERDİĞİMİZ KARŞILIK İSE GENİŞ, BÜYÜK VE DİSİPLİNLİ BİR KULLUK OLMALIDIR. BU, ŞEREFLERİN EN BÜYÜĞÜDÜR.) Acaba böyle ulvî ubûdiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?}}}

    Soru müthiş: Acaba böyle ulvî ubûdiyete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar? İnsanca yaşama en yakışan şeylerden biri olan ULVÎ UBUDİYETTEN, ŞEREFLİ TALEBELİKTEN mahrum kalmak, iki dünya mutluluğundan mahrum kalmak demektir. Oysa insanca yaşamın temel hedefi, iki dünyada da mutlu olmaktır. Mutlu toplumun oluşması için, mutluluğu isteyen ve ona saygı duyan bireylerin yetiştirilmesi gerekir. O halde, toplumun ve onu oluşturan bireylerin mutluluğu için eğitim bir olmazsa olmazdır. Ramazan ayı ve Ramazan orucu, insanlığa yükselme ve mutluluğa erme adına çok büyük bir nimet, çok büyük bir eğitim fırsatıdır. Allah, hepimize, Ramazan ayının önemini kavramayı nasip etsin ve bu kutsal zaman dilimindeki bütün ibadetlerimizi kabul buyursun. Vesselâm.

    R.SERDAR ÖZMİLLİ

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.