Gelen gideni aratacak. 2020’de süprizlere açık olun, 2019 yılını mumla arayacağız. Henüz dibi görmedik. Çok şükür,ama fazla uzun sürmez. Bu iş böyle gitmez, gidemez. Merkez bankası, Enflasyonun açıklanan rakamların düşüşünü sebep göstererek, faizleri 2 puan daha indirdi. Doların tepkisi, yok denecek kadar az oldu. Faizleri düşürünce yatırımlar artacak mı peki? Maalesef Hayır!!!
Peki, Ülkenin ekonomisinde gelinen noktayı sizde böyle görüyor musunuz?
- Vatandaşın omzuna binen vergileri artıyor mu?
- Gıda ürünlerine ciddi zamlar yansıdı mı?
- Hayat pahalılığı, vatandaşın cebine dokundu mu?
- Enflasyon yüksek rakamlara geldi mi?
- Tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi mi?
- İflas ve konkordato haberleri arka arkaya geliyor mu?
- İstihdam düştü, işsizlik korkunç boyutlara ulaştı mı?
- Bankalardaki batık kredi miktarı, her geçen gün artıyor mu?
- İthalat ve ihracat rakamlarında gözle görülür bir düşüş var mı?
- Sanayi üretimi daralıyor ve ekonomiye güven azalıyor mu?
- Büyüme oranlarında düşüş görüyor musunuz?
- Dev maliyetli devasa projeler, hazineyi borçlandırmaya devam ediyor mu?
İçinde bulunduğumuz şartlar IMF’lik şartlar mı? Orası sizin takdiriniz…
Biz IMF’ye gidecek hale geldik mi? Geldikte farkında mı değiliz yoksa?
Gelişmekte olan ülkeler içinde bize en çok benzeyen Arjantin. 20 Haziran 2019 yılı itibari ile, IMF ile, Stand-By anlaşması yapan en son ülke Arjantin oldu. Bu anlaşma ile, Arjantin ülkesinde IMF politikalarının uygulanmasına izin verdi. Ve karşılığında da, 50 Milyar ABD Doları, yardım aldı.
Arjantin de, Enflasyon oranı % 50 lerin üzerine çıktı. Faiz oranları % 63 oldu. Devlet borçları /GSYİH % 84 oranında gerçekleşti.
Ülkemizdeyse, Enflasyon rakamları açıklanan en son Aralık ayı ile yeniden çift haneli rakamlara ulaştı. Birde açıklanmayan enflasyon var. Onu söylemeye gerek yok siz zaten yaşadığınız ülkenin enflasyonunun ne olduğunu biliyorsunuz. Faiz oranları Merkez bankasının yaptığı hamleler neticesinde biraz aşağı çekildi. Devlet borçları Merkez bankasının, Brüt toplam borcu, 462 Milyar Doların üzerine çıkarak Tarihinin en büyük borç rakamına ulaştı. Gayri safi yurtiçi hasılaya oranıysa %62 seviyesinde. Bir Arjantin olmasakta, gitgide Arjantin’e benzediğimiz kesin gibi…
IMF, Ne zaman Niye gelir? Gelince Ne olur?
IMF, bir ülkede var olan ekonomik krizin küresel çapta ülkelere olumsuz etkilenmemesi için devreye girer. Krizdeki ülkelerin ekonomileri, başka ülkelerin ekonomisini domino etkisi ile etkilemesin diye gerekeni yapar.
Ülkeler ya IMF’ye ya bir iyi niyet mektubu yazar. “Ben artık kendime yetemiyorum dışarıdan borçta alamıyorum, yardım et” demek istemektedir. Eğer ülkeler çağırmazsa, IMF doğrudan kendisi teklif eder. Anlaşma sağladığında, düşük oranda faizli kredi vererek orta ve uzun vade de, geri ödemesini yapar. Tabi ki, anlaşma gereği acı reçeteye razı olarak. Bu anlaşmayla, IMF kendi borcunu ve alacaklı ülkelerin paralarını güvenle, geri alabilmesini garanti eder. Bunun ağır sıkıntısını da vatandaş ciddi oranda hisseder.
IMF, mali disiplini sağlamak için bütün para politikasına müdahale eder. Harcamaları kısar. Vergi oranlarının artmasını ister.
IMF bir ülkeye gelmesi için, güçlü bir devalüasyon olması gerekir. Bu olmadan o ülkeye gelmez, stand-by anlaşması imzalamaz. Krizdeki ülkede, Önce dip görülür burasını aklınızdan çıkarmayın. Sonrasında da, mevcut resesyon süreci, IMF politikaları ile yönetilir. İlerleyen günlerde de, dövizin nasıl yükselişler göstereceğini hep beraber seyredeceğiz.
IMF ekonomisi çökmüş olan ülkede, sistemi yeniden kurar. Geldiğinde, piyasada rekabet edecek ortam kalmadığı için en büyük güç, kendisi olur. Eli en güçlü olan hakim yönetim olur. Şirketler, yapılacak özelleştirmelerle küresel sermayenin emrine verilir, yani ele geçirilir. Şirket karları, o ülke içinde değil, şirketin sahibi olduğu ülkeye akar…
Az gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan bu makroekonomik politikalarla, IMF borçlu ülkeleri, faizlerin ödemeye zorlar. Anaparaların geri ödenmesini erteler. Böylece ülkeler ödemelerini yapabilmek için yeniden borçlanmaya gider. Bu şekilde ilgili ülke, faiz sarmalına girer. Öte yandan alınan paraların büyük bölümü yatırımlara yöneltilmediğinden reel ekonomiye doğrudan bir yarar sağlamaz. Ama yapacak bir şey yok, daha doğrusu bırakmadılar, ne yapalım kendi düşen ağlamaz!
Türkiye, IMF’ye gitmeye mecbur mu bırakılacak?
Ekonomiyi kim yönetirse yönetsin, borç almak zorunda kalacak. Çünkü ekonomiyi canlandırmak, büyüme ve istihdam sağlamak için para şart. Para kimde? IMF dışında başka yerden almak kolay değil artık. Zira küresel aktörler fırsatını bulmuşken ucuz kredi açmaz. Zaten güvende kalmadığı için içerdeki parada kaçıyor. O sebeple, Para, o kadar kolay bulunamaza. Bir bedeli var.
Türkiye’nin, Ekonomik riskleri çok fazla. Bu riskleri yönetmekse, çok zor. Ekonomimizde, ciddi bir buhran var. İş adamları bunu yaşayarak görüyor. Ülke, ağır ekonomik bir bunalımdayken, verileri ufak kalem oyunları ile kırparak göstermekle, makyajlayarak halkın önüne sunmakla, sadece ertelemiş olursunuz. İki kere iki üç eder diyebilirsiniz, Algılarla ülkeyi yönetirsiniz, ama o da bir yere kadar. Siz gerçeği, gerçek olmaktan çıkarırsanız, o bir gün sizi boğar.
Batık krediler o kadar fazla ki, dışarıdan gelen kaynakla ya da gelecek büyük para ile bu batıkların kapatılması lazım. Onun içinde para lazım hem de çok para. Bankalarda kredi musluğu daraldı. Önceliğimiz bankaları kurtarmak lazım. Fakat önceliğimiz batan inşaat ve enerji şirketlerini kurtarmak oldu. Ertelenen her sorun dağ gibi geri karşımıza dikildi.
Şimdi, Para lazım para!!!
Bu durumda, IMF ile anlaşmaya varılıp, bir Stand-by anlaşması yapılacak. Ekonominin kurtuluşu için yaklaşık, 50-60 milyar dolarlık bir kaynak lazım. Hazine’de ve Merkez bankasında bu para yok. Bu para, sadece IMF de var. Para gelirse, yeni bir kapı aralanacak. Çünkü, Bu anlaşma aynı zamanda, teminat almak için kullanılabilir. Yani başka ülkelerden ve Fon şirketlerinden borç alma imkanı verecek.
İş dünyası da, kuralları belirli bir oyunu oynanacak. Buradan IMF’nin gelmesini istiyor anlamı çıkmasın. Bu noktaya nasıl gelindiği malum. Bu bunalım halinden, kurtulmak isteniyorsa, devrim gibi ekonomik kararlar alınmalı. Kökten değişikliği tereddüt etmeden yapmalı.
Sonuç olarak beklentimiz, önce sert bir dip hareketi, arkasından da toparlanma süreci.
Son söz, Perşembenin gelişi, Çarşambadan bellidir…